Bundesbank’ın 14 Temmuz 2025 tarihli raporunda temel yapısal sorunlara işaret ediliyor. Burada dikkat çekici nokta değerli Euro’dan dem vurmuyor olması. Bu, sanırım bize özgü genel bir ağlama şekli.
Alman Merkez Bankası Bundesbank’ın aylık raporları, son dönemlerde özellikle Alman sanayisinin rekabet gücüne yönelik tespit ve eleştirileri de kapsayan yapısı ile oldukça ilgi çekici.
19 Kasım 2024 tarihli aylık rapor ‘Alman Ekonomisi’ başlığı ile yayınlanmıştı. Önemli bir rapor zira raporun içerisinde özellikle ‘Almanya’nın otomotiv sanayindeki son gelişmeler’ başlıklı bölüm çok ilgi çekici. Buraya geri döneceğim.
Söz konusu bu raporda ‘Küresel ve Avrupa Ortamı’ başlıklı bölümde, Alman ekonomisini hem akran ülkelerle karşılaştırarak mevcut bir durum tespiti yapmışlar hem de Alman ekonomisi özelinde Alman sanayinin yapısını derinlemesine analiz etmişler. Raporun ilginç kısmı Polonya’nın da artık akran ülkeler grubuna alınmış olması.
Bugünkü yazıma konu aylık rapor ise fırından henüz çıkmış 14 Temmuz 2025 tarihli rapor. Raporun başlığı ise çok çarpıcı: Alman ihracat pazar paylarındaki sürekli düşüşün ardında ne var?
Bundesbank ekonomistleri bu raporda, Alman ihracatının son yıllardaki zayıf performansının, Alman ihracat sektörü için önemli pazar payı kayıplarına nasıl eşlik ettiğini inceliyorlar. Rapora göre Alman ürünlerinin ihracat pazar payları 2017'den ve özellikle 2021'den bu yana daralıyor. Sonuç olarak, pazar payındaki kayıplar Alman ekonomisinin yavaş büyümesine de neden oluyor. Rapor; ama, fakat demeden ihracatta pazar kaybının neden yaşandığını anlatıyor.
Yazıda ilerledikçe göreceksiniz bizde de benzer sorunlar var ama bu sorunların Merkez Bankası tarafından tespiti, iş dünyasının tespitinden çok daha önemli.
Bizde iş dünyasının yaptığı tespitlerin hükümet tarafında, ekonomi yönetiminde ve hatta Merkez Bankası nezdinde çok da ciddiye alınmadığını görüyoruz. İş insanları ile özel konuşmalarda geçen ‘önceki yıllardaki kazançlarına saysınlar’ söyleminin yine iş insanları tarafından onur kırıcı olduğu da çokça ifade ediliyor.
Almanya’da rekabet gücü birçok sektörde azalmış
Gelelim şimdi raporda tespit edilen Alman ekonomisi için yapısal zorluklara:
Rapora göre; 2021 ve 2023 yılları arasında ihracat pazar paylarındaki kayıpların dörtte üçünden fazlası, Alman ihracatçılarının ürün grupları açısından rekabet gücündeki bozulmadan kaynaklanmış. Rekabet gücü birçok sektörde azalmış. Bu durum bazı sektörlere ya da firmalara yönelik bir sorun olarak da gözükmüyor üstelik.
Rapor, Alman ekonomisinde birçok firmayı etkileyen temel yapısal sorunlara işaret ediyor. Bu sorunlar demografik değişim, vasıflı işçi açığı, artan birim işgücü maliyetleri ve artan bürokrasi olarak belirlenmiş.
Burada dikkat çekici nokta raporda değerli Euro’dan dem vurmuyor olması. Bu sanırım bize özgü genel bir ağlama şekli.
Rekabet gücündeki düşüş en çok makine endüstrisi, elektrik endüstrisi ve kimya endüstrisi gibi enerji yoğun sektörlerde gerçeklemiş. Temel neden COVID-19 krizi ile başlayan arz kesintisi ve sonrasında Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrası ortaya çıkan yeni durum. AB tarafından Rusya’ya uygulanan ambargolar ve Almanya’nın Rusya doğalgazına ulaşımının kesilmesi nedeniyle enerji maliyetlerindeki artış enerji yoğun sektörlere ek maliyet getirmiş durumda. Elektrik enerjisi üretiminin neredeyse tamamen doğalgaza bağlanması ve bunun da Rus doğalgazı olması çokça tartışılması gereken bir konu. Merkel dönemi ilerde bu açıdan ciddi eleştiri alabilir. Bunlar arz yönlü sorunlar. Ancak konunun özünde bizim de alacak çok dersimiz olmalı.
Diğer önemli nokta ise Çin'in güç kazandığı bölgelerde Almanya’nın pazar payı kaybediyor olması.
Çin hemen hemen her alanda, Alman firmalarının giderek gücü artan bir rakibi haline gelmiş durumda. "2019'dan bu yana, en önemli ticaret ortaklarıyla olan ilişkilerinde, Alman ihracat sanayisi, Çin'in güç kazandığı bölgelerde daha fazla pazar payı kaybetme eğiliminde oldu" diye belirtilmiş raporda. Bu çarpık ilişki daha önceki yıllarda görülmemiş. Raporun bu bölümünü okuduktan sonra Başkan Trump’a hak vermemek elde değil sanki.
Alman ürünlerinin ihracat pazar payındaki kayıplarının ardındaki bir diğer faktörün de özellikle motorlu taşıtlar ve havacılık teknolojisi olmak üzere, Almanya'nın ihracat yapısına hâkim olan ürünlere yönelik küresel talebin zayıf olması gösterilmiş.
Şimdi yukarıda bahsettiğim 19 Kasım 2024 tarihli ‘Alman Ekonomisi’ başlıklı rapora bakarsak; raporda, Alman otomotiv sektörünün köklü bir dönüşüm sürecinden geçtiği, uluslararası rekabetteki değişimlerin, özellikle Çin'den gelen artan rekabet baskısı ve e-mobiliteye geçişin, Alman otomotiv sanayi için büyük zorluklar yarattığı belirtilmiş. Otomotiv sanayinin Almanya'da katma değer ve istihdam açısından sahip olduğu büyük önem göz önüne alındığında, bu dönüşüm sürecinin ekonominin tamamı için de önemli sonuçlar doğurduğuna dikkat çekilmiş.
Bu küçük nottan sonra tekrar 14 Temmuz 2025 tarihli rapora geri döndüğümüzde; raporda diğer ülkelerle karşılaştırıldığında Almanya'nın güç kaybettiği ve şu anda diğer gelişmiş ekonomilere kıyasla düşük performans gösterdiği belirtilmiş. Uluslararası karşılaştırmalara göre Almanya'daki özellikle çok sayıda firma işgücü sıkıntısından şikâyet ediyor; üstelik bu sadece ekonominin canlandığı dönemlerde de değil.
Tespit doğru, eleştirmek kolay ama ne yapmak gerekiyor?
Özgürlük güzel şey
Rapora göre, rekabet gücünü artırmak için acil eylem gerekiyor. Özellikle istihdam ve yatırıma elverişli güvenilir bir çerçevenin oluşturulması şart. Bu amaçla, çalışma hayatına teşviklerin güçlendirilmesi, vasıflı işçilerin göçünün önündeki engellerin kaldırılması ve gereksiz bürokrasinin azaltılması ve özel yatırımlar için vergi teşviklerinin artırılması önerilmiş. Dikkatinizi çekiyorum. Bunu öneren Alman Merkez Bankası, yani Bavyera Sanayi Odası değil. Özgürlük güzel şey.
Bundesbank ekonomistleri ilave önlemler gerektiğini de eklemişler.
Üretim maliyetlerindeki ve sosyal katkı paylarındaki artışların sınırlandırılması için sosyal güvenlik reformlarının yapılmasının hayati önem taşıdığını belirtmişler. Enerji dönüşümünde verimli bir şekilde ilerlemek ve firmaların yeni serbest ticaret anlaşmaları aracılığıyla tedarikçi ağlarını çeşitlendirmelerine yardımcı olmanın yine hayati öneme sahip olduğunun altını çizmişler.
Bu rapordan sonra geçen süre içerisinde Almanya cephesinden ‘Ey Bundesbank sen işine bak’ söylemini duymadığımızı da eklemek lazım.