Sen “Dünyaya değil, Amerika’ya bak” diye iktidara gel, sonra dünyanın en zorlu meselelerine çözüm aramaya başla.
Amerika ve dünya bir süreden beri ilginç bir tecrübenin içinden geçiyor: Trump tecrübesi. Bu arada o kadar çok şey oldu ki, insana ilk anda uzun bir zaman geçmiş gibi geliyor. En azından benim için öyle doğrusu. Halbuki hatırlayın Trump 2024 başkanlık seçimlerinin galibiydi ve 20 Ocak 2025’te Amerikan başkanı olarak göreve başladı. Şunun şurasında daha sekiz aylık başkan. Ama ne sekiz ay…
Geçen hafta, küreselleşme sürecinin başarısı Trump’ı getirdi demiştim. Müsaadenizle oradan başlayayım. Küreselleşme süreciyle birlikte dünyanın üretim merkezi batıdan doğuya doğru kaymaya başladı. Çin’in yükselişi ve iklim değişikliği gündemi, hep küreselleşmenin başarısından kaynaklandı. Gelişmiş Batı ülkelerindeki eski üretim merkezleri ise aynı süreçte hayalet şehirlere dönüşmeye başladı. Yalnızca işçiler işlerini kaybetmediler, ayrıca esnaf, lokantalar, alışveriş merkezleri, bütün bir servis sektörü de kan kaybetti.
Kaybedenlerin isyanı Trump’ı iktidara taşıdı
Küreselleşme sürecinin büyük başarısı, gelişmiş ülkelerde orta sınıfı eritti. Orta sınıfın güç kaybetmesi oy verme davranışlarına yansıdı sonuçta. İşte özellikle gelişmiş ülkelerde, dünyanın eski üretim merkezlerindeki kaybedenlerin isyanı, seçim sandığında Trump’ı iktidara taşıdı. İnsanlar bir şeyler değişsin diye değil, olanı protesto etmek için oy verdiler sanki.
Nasıl gelmişti Trump iktidara? Amerika, dünyanın dört bir tarafında sorun çözeceğine, kendi memleketinin sorunlarına odaklanacaktı bundan böyle. Dünya ile bir nevi alakasını kesecekti. Ama bakın, tam da öyle olmadı.
Trump’ın odaklanamama problemi mi, yoksa bir politika tercihi mi, şimdilik belirsiz. Amerika birden dünyanın donmuş ya da daha doğru bir ifadeyle fokurdayan ihtilaflarına çözüm getirmek için devreye girmeye başladı. Kim Başkan Trump’a “Bak sırada Nobel Barış Ödülü almak var” dedi, bilmem ama etkili olduğu ortada.
Alem adam bu Trump işte. Sen “Dünyaya değil, Amerika’ya bak” diye iktidara gel, sonra dünyanın en zorlu meselelerine çözüm aramaya başla.
En son sıra, İsrail-Filistin meselesindeydi. İlk adımda, İsrail’in Hamas’ın 7 Ekim saldırısına karşı başlattığı Gazze kırımı sona erdi. Doğrusu bugüne kadar hiçbir Amerikan başkanının cesaret edemediği bir adım attı Trump. Hiçbiri İsrail-Filistin meselesinde bu kadar büyük bir risk üstlenmemiş, bu kadar açık bir pozisyon almamıştı.
Trump öyle yapmadı. Bu büyük riski aldı. Üstelik şimdiye kadar açıklanan yirmi maddelik planda işin bundan sonrası konusunda bir açıklık bile yok. Ama ne oldu? Sağ kalan İsrailli rehineler evlerine döndü. İsrail’in iki yıldır sürdürdüğü manasız Hamas’la mücadele süreci sona erdi.
Neden manasız? On binlerce insan öldü ama Hamas ertesi gün Gazze’de yine sahne aldı. Şimdi Hamas’ın 2007 darbesi ile Gazze’de yönetimden uzaklaştırılan Filistin İdaresi’nin güçlendirilip Gazze’de nasıl yeniden egemen olacağını tasarlama aşamasındayız.
Diyeceksiniz ki daha işin başındayız. Öyle. Ama en azından yok yere insanların öldüğü bir yere çıkmayacağı apaçık belli olan bir süreç sona erdi.
Dikkatinizi çekerim, Trump “bu çok kötü, ne ayıp” demedi, o tarafı ya da bu tarafı kınamadı. Laf ebeliği yapmadı. Yeter dedi ve saldırıları durdurmak için tavır aldı. Konuşmadı, yaptı. Böylece yeni bir aşamaya geldik.
Doğrusu ya, belki bir uluslararası ilişkiler bölümünden mezun olsaydı böyle bir tavır almaktan çekinebilirdi. Belki de işletme fakültesi mezunu olduğu için ve İsrail-Filistin meselesinin mahiyetini hiç bilmediğinden böyle bir tavır aldı. Ama sonunda tavır aldı. Alem adam bu Trump dediğim biraz da bu işte. Farklı.
Bu sayılmaz diyorsanız, Kafkasya’daki duruma bakabilirsiniz. Trump, Ermenistan Başbakanı ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nı bir araya getirip, bir türlü çözümlenemeyen bir başka ihtilafta da ileriye doğru bir adım attı. İki tarafa bir mutabakat zaptı imzalattı mı? İmzalattı. Yok eski Sovyet demiryolunun yeniden canlandırılması, yok Zengezur koridoru diye ne çok konuşulmuştu hadise. Ben TEPAV’da kaç sunum hazırladığımızı unuttum.
Her ne kadar ülkelerin adlarını her zaman tam olarak hatırlayamasa da (en son “Azarbaijan and Albania” demişti “Azarbaijan and Armenia” yerine, onu da hatırlatayım), Nahçıvan’ı Azerbaycan’a bağlayan yolun adı bundan böyle Trump Road for Peace and Prosperity-TRIPP (Barış ve Zenginlik için Trump Yolu) oldu. Evet, daha işin başındayız. Olsun. İlk kez hem Azerbaycan hem de Ermenistan söylenenleri dinlemeye, murat edileni duymaya başladı. Bakın bu da önemli.
Dün Azerbaycan reyonlarını işgal altında tutan Ermenistan burnundan kıl aldırmıyordu çözüm için. En son reyonları geri alan Azerbaycan aynı uzlaşmaz tutuma büründü bugünlerde. Ama her ikisi de tıpış tıpış gidip Trump’ı dinledi ve imzayı attılar. İyi işte.
Başkanın bu kez farklı olduğu kesin
Doğrusu ya, saik ne olursa olsun ben son dönemde konuşulan meselelerle ilgili kat edilen mesafeden şikayetçi değilim. Alem adam bu Trump deyişim biraz da bundan zannederim. Trump’ı seçenler ne kadar hayatlarından memnun, başkanlarının Amerika’nın meseleleri dışında her konuya odaklanmasını nasıl karşılıyorlar bilemem ama başkanın bu kez farklı olduğu kesin doğrusu.
Ne yapsak? Acaba Trump’a bir başka fokurdayan mesele olarak Kıbrıs’ı mı hatırlatsak? Kıbrıs zaten bölgemizin değişen güvenlik önceliklerinde bir numaralı mesele haline geldi bile.
Bakalım artık hayat bize ne gösterir. Demem o ki, aman dikkat, hazırlıklı olmakta fayda var.
Çin küreselleşme sürecinin başarısının bir sonucu. Son dönemde Trump’ın Çin’e karşı tedbir üstüne tedbir açıklamasının temel nedeni Çin’in rekabet gücü ve ekonomik başarısı. Bu arada, Trump Çin’e posta koydukça, Çin’in Amerika’ya olan ihracatı hız kesmeye başladı. Rakamlar ortada, Ocak 2025’ten beri Çin’in ihracat artışında belirgin bir yavaşlama hatta gerileme var.
Peki, ne oluyor? Çin’in Avrupa Birliği’ne, Türkiye’ye ve Orta Doğu-Kuzey Afrika ülkelerine olan ihracatı ise aynı tempoda artıyor doğrusu. Amerika’ya satamadıklarını özellikle bizim buralara satıyorlar sanki.
Çin’in artan rekabetine karşı tetikte olmakta fayda var. Trump tecrübesi buna işaret ediyor. Söylemiş olayım.