ABD’ye rağmen, AB ve Çin’den güçlü bir iklim mesajı geldi: “Yeşil dönüşüm ortak kaderimiz” Uzmanlara göre bu işbirliği, yalnızca çevre için değil, çok taraflı küresel yönetişim için de kritik bir eşik.
Avrupa Birliği ve Çin, küresel iklim diplomasisinin merkezine yeniden birlikte yerleşme kararlılığını ilan etti. Çin’in başkenti Pekin’de gerçekleşen üst düzey buluşmanın ardından yayımlanan ortak açıklamada, “küresel adil dönüşüm” hedefi vurgulandı ve iş birliğinin “tanımlayıcı rengi”nin yeşil olacağı ilan edildi. Her ne kadar taraflar somut yeni taahhütlerde bulunmasa da, uzmanlara göre bu ortak duruş ABD’nin Paris Anlaşması’ndan çekilme sürecinde boşalan liderlik alanını doldurmak için güçlü bir mesaj niteliği taşıyor.
İklim diplomasisinde yeni bir eksen sinyali
Toplantıya katılan Avrupa Konseyi Başkanı António Costa, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in el sıkıştığı kare, sembolik olduğu kadar stratejik bir anlam taşıyor: ABD bir kez daha küresel iklim eyleminden çekilirken, dünyanın en büyük iki karbon emisyonu üreticisi liderliği devralmaya hazırlanıyor. Dünya Kaynakları Enstitüsü’nden David Waskow bu durumu şöyle yorumluyor:
“Bu iki büyük ekonominin güç birliği, iklim eylemi açısından yalnızca kritik değil, aynı zamanda diplomatik açıdan da yeni bir momentum yaratma potansiyeline sahip.”--- Bu açıklama sadece çevresel değil, aynı zamanda küresel yönetişim açısından da bir sınav niteliğinde. Bir tür ortaklık çağrısı olarak değerlendirilebilecek olan AB ve Çin’in ortak açıklaması, ABD’nin boşalttığı liderlik koltuğu, daha çok taraflı, daha kapsayıcı bir vizyonla doldurulabilir.
AB ve Çin, iklim planlarını (NDC) COP30’dan önce güncelleyerek sunacaklarını açıkladılar. Bu planlar, 2035’e kadar tüm ekonomik sektörleri ve sera gazlarını kapsayacak şekilde tasarlanacak. Ancak açıklamada yeni bir emisyon azaltım hedefi yer almadı.
Çin hâlâ 2030'dan önce emisyonları zirveye çıkarma ve 2060'a kadar karbon nötr olma hedefini koruyor. Ancak uzmanlara göre, Çin’in mevcut karbon yoğunluğu hedefleriyle bu hedefe ulaşması pek mümkün görünmüyor. AB tarafında ise 2040 için önerilen %90 emisyon azaltımı, bazı üye ülkelerin “dış kaynaklı azaltım” talepleri nedeniyle tartışma konusu olmaya devam ediyor.
Rekabet yerine, iş birliği dönemi mi?
Taraflar ayrıca gelişmekte olan ülkelere yeşil teknolojiye erişim sağlama ve yenilenebilir enerji dönüşümünü hızlandırma taahhüdünde de bulundu. Bu da son dönemde tırmanan “temiz teknoloji rekabeti”nin yerine iş birliğine dayalı bir zeminin arandığını gösteriyor.
Greenpeace Doğu Asya’dan Yao Zhe’ye göre, AB’nin sanayi rekabetçiliğini koruma hedefi ile Çin’in küresel çapta temiz teknolojiyi ölçeklendirme arzusu arasında hassas bir denge kurulması şart.
COP30 öncesi yapılan bu açıklama, ülkelerin samimiyetini ölçmek için önemli bir işaret.
Uluslararası Adalet Divanı’nın iklim konusunda devletlerin hukuki yükümlülüklerine dair kararı ortadayken, bu tür açıklamaların artık diplomatik jest olmanın ötesine geçmesi gerekiyor. AB ve Çin’in ortaya koyduğu söylemin, eyleme dönüşüp dönüşmeyeceğini COP30 belirleyecek, ancak bu açıklama, küresel enerji dönüşümüne hazırlanırken verilen sinyallerin sadece birbirine değil, dünyaya da verildiğini gösteriyor.
Küresel dayanışma zeminine ihtiyaç var
AB ve Çin’in ortak iklim açıklaması, küresel belirsizlikler ve ABD’nin iklimden geri çekildiği bir dönemde, yeşil diplomasinin yalnızca sürdürülebilirlik için değil, çok taraflılık ve küresel istikrar için de bir kaldıraç haline geldiğini gösteriyor.
Yeşil dönüşüm bir lüks değil, gezegenin ve demokrasinin geleceği için bir zorunluluk. Bu gerçeği artık herkes kabul ediyor. Bu tür iş birliklerinin gerçekliği ise, sözün ötesine geçip küresel dayanışma zemini yaratabilmesi ile bağlantılı.