Paradigmadan yola çıkarak yaptığım naçizane sözcük oyununu yaparken Netaş’ın 5G açıklamalarındaki bağlamdan esinlendim.
Netaş’ta staj yaptığımda 1980’li yılların sonunu yaşıyorduk. Daha önce de bahsetmiş olabileceğim gibi, genel müdürlükte yaptığım stajda “zaman bölmeli çoğullama” üzerine bir doküman hazırlamıştım. Bugün için ilkel gibi görünse de, bir hat üzerinden yanlış hatırlamıyorsam sekiz ayrı konuşmayı iletmeyi sağlıyordu. Bir saniyelik zaman dilimini sekize bölüp 125’er milisaniye olarak paylaştırıyorduk. İnsan kulağının algılama özellikleri, bu şekilde parça parça iletilen sesi yekpare bir biçimde algılamayı ve anlamayı sağlıyordu. Kimse herhangi bir kesinti fark etmiyordu.
Çoklayıcı (multiplexer) dediğimiz parçalar bu sistemin kalbini oluşturuyordu. Hattın diğer ucunda da bunun tersini yaparak hattan gelen işaretleri gideceği yerlere dağıtmak için ayrıştıran bir parça bulunuyordu. Bunun Türkçe adını hatırlamıyorum ama İngilizce olarak demultiplexer dediğimiz aklımda. Kısaltmaları da MUX ve DEMUX olmalı.
O zamanki sorun, sınırlı kapasiteye sahip şebekeyi oluşturan hatlar üzerinde daha fazla trafiği yönetebilmekti. Üstelik bakır kabloların kapasitesi de malumunuz ya da bilmiyorsanız “bir fiber değil” diye anlatayım. Bu iyileştirme çabaları yıllarca sürdü. Bakır kablolar üzerinde son olarak DSL ve ADSL oyununu oynuyorduk. Sonra fibere geçtik ve oyunun kuralları değişti.
Bu arada ülke olarak 1980’lerde gerçekleştirdiğimiz telekomünikasyon atılımını da hatırlatmak isterim. İTÜ’nün teknik gezisiyle Ankara Gölbaşı’na gitmiş ve Avrupa’da ilk olan tam dijital telekomünikasyon çıkışını görmüştük. Avrupa’da ilkti çünkü onlar var olan yatırımlarının süresinin dolmasını bekleyip kademeli olarak dijitale geçiş yapıyorlardı. Bizse, böyle bir yatırıma sahip olmadığımız için paldır küldür dijitalleşmiştik.
Aynı yıllarda hissedilen asıl etki, insanların bir gün çıkacak umuduyla yaptıkları sabit telefon başvurularının unutulmasıydı. Ülkenin telekomünikasyon atılımı, hızla bağlanan telefonlar ile bütünüyle değişmişti. Eskiden, rahmetli annemin evimize telefon etmek için gelen arkadaşları ile yaşadığı plansız misafirlik deneyimi için pastaneye gidip bir şeyler alan kişiyken birden bire bu pratik de son bulmuştu. En az üç dört saat süren telefon bağlanma sürecinin zemin oluşturduğu misafir muhabbeti ortamı da ortadan kalkmıştı. Eve su böreği almak için başka çareler bulmam gerekiyordu. Telekomünikasyondaki değişimin bende yarattığı su böreği tedarik sorunu komik görünebilir ama bunu sadece hatıra olarak değil, 5G’nin asıl olarak yeni tedarik ve operasyon zincirleriyle bağlantısına dikkat çekmek için bir araç olarak yazdım.
O yıllarda Ümraniye’de yan yana kampüslerde bulunan Netaş ve Teletaş, bu büyük dönüşümü yaşamamızı sağlayan yabancı ortaklı şirketlerimizdi. Teletaş’ı ziyaret ettiğimizde, ısıl özelliği de olan parmak izi tanıma sensörünü ilk olarak görmüştüm. Kritik bilgilerin tutulduğu bir odanın girişindeydi ve ülke elektrik sorunlarını çözmede telekomünikasyondaki kadar başarılı olmadığı için birbirine bağlanmış çok sayıda otomobil aküsü ile bu sistemin enerjisinin sürekliliği sağlanmıştı. Orada hangi bilgilerin işlendiği konusunda hiçbir şey hatırlamıyorum ama hem güvenlik hem de iş sürekliliği konusundaki mühendislik mükemmeldi.
Netaş’taki bir aylık stajımda ise dediğim gibi teknolojinin o zaman için en ileri noktasıyla tanışma olanağı buldum. Bununla birlikte dokümanı yazmak için Türkçe bir yazım programı yoktu ve bugünkü anlamda internetin de olmadığı bir ortamda başka sorunlarla karşılaşıyorduk. Birim olarak inç kullanan bir ülkeye verilecek teklif için “inç karenin kaç santimetrekare olduğu” sorusuyla saatler geçirdiğimizi hatırlıyorum. Aslında hesap basitti: bir inç 2,54 santimetre olduğuna göre bir inç kare de 6,45 santimetrekareydi (tam olarak 6,4516). Bunu hesaplamak kolaydı ama alışık olmayan bir ekip için birbirinin 6,5 katı olan iki büyüklük üzerinden hesap yaparken yapılan hesabın doğru olduğuna inanmak hiç de kolay değildi. Üstelik birçok büyüklüğü inç kareye çevirdiğinizde inanmak çok daha zorlaşıyordu.
Değişen paradigmada para ve diğma
Bunları anlatmamın nedeni, 5G’ye geçişin sadece telefonun üzerinde 5G yazısının çıktığını görmekten ibaret olmadığını vurgulamak. Şebekenin uçtan uca aynı performansla çalışmasını sağlamaktan siber güvenliğe ve yatırım dönüşüne kadar birçok boyutu ile düşünmemiz gereken 5G’ye geçişe hazır olduğumuzu söyleyen Netaş CEO’su Sinan Dumlu’nun sözünü bu şekilde algılıyorum. İTÜ’lü Dumlu’nun mühendislik tarafında bu sözün hakkını vereceğinden kuşkum yok. Bu sözün yerine gelmesi, yeniden şekillenen tedarik zincirleri ve ticaret güzergâhlarında yerimizi doğru alabilmemiz açısından da büyük önem taşıyor.
Dumlu’nun “Türkiye’nin 5G yol haritasını yerli mühendislik gücüyle desteklerken, lojistik ve ulaştırma altyapılarının dijital dönüşümünde de aktif rol üstleniyoruz. 58 yıllık mühendislik birikimimizle yerli 5G altyapı çözümlerimizi bu etkinlikte sergilemek, Netaş’ın Türkiye’nin ulaştırma vizyonunu destekleyen stratejik bir teknoloji sağlayıcısı olarak konumunu pekiştirdi.” şeklindeki sözleri kadar bu sözlerin Küresel Ulaştırma Koridorları Forumu’nda sarf edilmiş olması da sembolik ve gerçek önem taşıyor.
27–29 Haziran tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen Küresel Ulaştırma Koridorları Forumu’nun gündemini, Türkiye’nin Avrasya’daki merkez ülke rolünü güçlendirmek ve Orta Koridor ile Kalkınma Yolu gibi stratejik projelerin belirlerken bunlar Türkiye’nin geleceği için taşıdıkları öneme bağlı olarak bir süredir konunun uzmanları tarafından ele alınıyor. 5G’nin bu konularla bağlantılı olarak, Cumhuriyet’in kuruluşunda demiryollarının oynadığı role benzer bir rol oynayacağından şüphe yok.
Hindistan’ın 5G geçişi ile oluşturduğu internet altyapısının ülke ekonomisine sağladığı katkıyı ve tüketim alışkanlıklarını nasıl değiştirdiğini dinlemenizi tavsiye ederim. Ben şu anda rakamsal ayrıntısına girmeyeceğim ama geniş bir coğrafyaya yayılan Hindistan’da yetersiz internet altyapısının 5G ile aşılması dijital medya kanallarından ödeme sistemlerine kadar birçok alan üzerinde çarpıcı bir etki yaratmış durumda.
Hem ulusal hem de uluslararası bazda yarattığı etki ile bir kalkınma aracı olan 5G’de Netaş’ın oynamasını beklediğim role dönersem, ilk olarak şirketin “Türkiye’nin dijitalleşme yolculuğunu hızlandırma, bölgesel bağlantısallığı güçlendirme ve yerli mühendislik gücüyle 5G ekosistemine stratejik ve yerli üretimle katkı sunma hedefine” yaptığı vurgunun yerindeliğinden bahsetmem gerekiyor.
Ürün portföyü de bu hedeflemenin hakkının verildiğini gösteriyor. Netaş’ın İstanbul’daki Orhanlı tesislerinde üretimini yaptığı 5G altyapısına yönelik ürünler arasında Türkiye’nin ilk yerli sunucusu Netaş Bulut Sunucusu, yerli baz istasyonu, mikrodalga transmisyon ürün ailesi, doğru akım güç kaynağı ve akıllı lityum batarya ürünleri bulunuyor. Veri merkezi ve telekomünikasyon altyapılarına yüksek hassasiyetli zaman bilgisi sağlayan Hassas Saat Üreteci, Akıllı ulaşım sistemlerine ait bir çözüm olan V2X OBU/RSU ve Uydudan veri alan konumlama çözümü GNSS alıcı da şirketin çözüm portföyünün içinde yer alıyor. Son kullanıcı tarafında ise, 2024’te 5G destekli modelleriyle öne çıkan nubia cep telefonu markasını Türkiye’de satışa sunan Netaş, hem operatör teknoloji altyapısını hem de son kullanıcıları kapsayan ürün portföyüne ulaşıyor.
Altyapı ile son kullanıcı cihazlarının uyumunun ne kadar önemli olduğunu, benim gibi GSM geçişini yaşamış olanlar çok iyi bilir. O dönemde altyapı sağlayıcılar aynı zamanda cihaz tedarikçisi durumundaydılar. Daha sonra standartların iyice oturması ile bunun önemi ortadan kalkarken ve operatör markalı üreticiler cihaz pazarından silinirken mobil veri cihazı ürünüyle ortaya çıkan Apple, oyunun değişmediğini gösteriyor. Apple, yazılım ve donanımı birlikte ve entegre çalıştırma yaklaşımı ile bugün hâlâ mobil telefon sektörünün en iyi kazanan şirketi. Paradigmanın, para ve diğma ile ilişkisinden bunu kastediyorum.
Konu paraya gelmişken, Netaş’ın 31 Mart 2025’te sona eren üç aylık dönemde satış gelirlerini yüzde 23 artışla 2,1 milyar liraya ve brüt kârını da yüzde 45 artışla 181 milyon liraya ulaştırdığını belirteyim. Bu tür şirketlerin geleceğe yönelik performansını gösteren ve asıl önemli gösterge olan siparişler tarafındaki performans da dikkat çekici. 2025’in ilk çeyreğinde alınan siparişler yüzde 41 artışla 2,8 milyar liraya yükselirken sistem entegrasyonu tarafında sipariş artışı yüzde 79 oluyor. Dumlu, “Özellikle sistem entegrasyonu segmentinde yakaladığımız yüzde 79’luk sipariş artışı, müşterilerimizin kritik dönüşüm projelerinde tercih ettiği stratejik iş ortağı olma vizyonumuzu perçinledi” sözleriyle bu alanı özellikle vurguluyor. Netaş’ın ürün ve çözümlerinde ana ortağı ZTE’nin teknolojisine ve iş birliğine vurgu ifadeleri de dikkat çekiyor. Bu da yeni dönemin diğmağını yani düşünüşünü yansıtan bir olgu.
Geleceğin 5G’sinin yapay zekâ sosu
Biz bugün bunları konuşurken geleceğin dünyasında 5G ve 6G oyununun farklı oynandığı yeni bir normali de değerlendirmemiz gerekiyor. Yeni nesil şebekelerde yapay zekânın şebeke yönetiminde kullanılması önemli bir gündem maddesi... Benim bakır kablolarda anlattığım çoğullama ya da çoklamanın 5G şebekelerde aynı derecede ya da daha fazla önemli bir benzeri, dilimlemeye bağlı ortaya çıkıyor. Aynı şebeke üzerinde farklı hız ihtiyaçlarının doğru karşılanması ile altyapının etkin kullanımı için zorunlu; aynı zamanda düşük gecikme ve yüksek hız başta olmak üzere yeni olanaklar sunan 5G şebekesinin bu kapasitesinin de kontrol edilmesi ve hizmet kalitesinin düşmesinin engellenmesi gerekiyor. Uzun ihtiyaç listesi, yapay zekânın sunduğu olanakları değerli hale getiriyor. Bu konu GSMA başta olmak üzere birçok yapı tarafından sürekli gündemde tutuluyor. Bu nedenle Odine’in bu konudaki çalışmasını atlamamak gerekiyor. Odine’nin ABD merkezli iştiraki OdineLabs Inc., Mayıs 2025’te yeni nesil mobil haberleşme teknolojilerine yönelik yapay zekâ tabanlı bir yaklaşımla kural bazlı orkestrasyon sistemi için patent başvurusunu tamamlıyor.
Patent işi ciddi olduğu için şirketin açıklamasından olduğu gibi aktarıyorum:
“Patent başvurusuna konu olan teknoloji; mobil ağların yönetim süreçlerini otonom biçimde yürütebilen ileri düzeyde bir kontrol mekanizması olarak konumlanıyor. Haberleşme ağlarının artan bağlantı taleplerine ve veri trafiğinin giderek daha karmaşık hale gelmesine yanıt olarak geliştirilen yapay zekâ destekli bu sistem, yüksek bant genişliği gerektiren uygulamalarda kesintisiz hizmet sunulabilmesini ve ağ performansının güvenilir, verimli ve dinamik koşullara uyumlu biçimde sürdürülebilmesini sağlıyor. Sistem ayrıca mobil iletişim altyapılarının insan müdahalesine ihtiyaç duyulmadan otonom şekilde yönetilmesini mümkün kılıyor. Hız, kapsama ve güvenilirlik açısından ağ performansını en üst seviyeye taşımayı hedeflerken, video akışı veya çevrimiçi oyun gibi farklı kullanım senaryolarına uygun, tutarlı ve yüksek kaliteli bağlantı deneyimi sunulmasına katkı sağlıyor.
Geliştirilen çözümün temelinde yer alan yapay zekâ ajanları; üretken yapay zekâ algoritmalarından faydalanarak oluşturulan politikalar ve ağ ortamından toplanan geri bildirimlerle durumsal değerlendirmeler yapabiliyor. Bu ajanlar, yalnızca kendi deneyimlerinden değil, sistem genelindeki diğer ajanlardan elde edilen verilerden de faydalanarak daha doğru ve etkili kararlar alabiliyor. Böylece, ağ yönetimi süreçleri daha bütünsel ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşuyor.
OdineLabs Inc. tarafından geliştirilen bu sistem, şirketin hem mevcut 5G teknolojilerine hem de gelecek 6G mimarilerine hazır altyapı çözümleri geliştirme hedefinin somut bir çıktısı niteliğinde. Ayrıca, bu patent başvurusu, Odine’nin uluslararası teknoloji arenasındaki pozisyonunu daha da güçlendirmeyi ve küresel pazarlardaki büyüme stratejilerini desteklemeyi amaçlayan uzun vadeli planlarının bir parçası olarak konumlanıyor.
Odine, Ar-Ge çalışmalarının merkezine yapay zekâ, otomasyon ve ağ optimizasyonu gibi alanları alarak, iletişim altyapılarını daha esnek, ölçeklenebilir ve sürdürülebilir hale getirme hedefiyle yatırımlarını sürdürüyor.”
Böylece paradigmayı tam olarak ortaya koymuş oluyorum. Bir yanda güçlü bir altyapı ve uyumlu cihazların yarattığı ekosistem, diğer tarafta da yapay zekâ gibi ezber bozan teknolojiler ile sağlanan esneklik, ölçeklenebilirlik ve sürdürülebilirlik. Bu paradigmayla her şeyi yönetebilirsiniz.