Son zamanlarda maliyetler çok artmadığı halde; örneğin döviz kuru neredeyse yatay seyrettiği, ücretler pek değişmediği, özellikle de asgari ücret artmadığı, akaryakıta öyle çok yüklü zamlar gelmediği halde hemen hemen tüm mal ve hizmetlerde fiyat artışları gözleniyor. İstisnalar yok mudur, tabii ki vardır; ama genel eğilim böyle.
Hemen şu itiraz dile getirilebilir:
“Faiz çok yüksek, ondan oluyor.”
Faizin çok yüksek olmadığı dönemleri de biliriz!
Ayrıca sanki tüm mal ve hizmetler faiz oranından birebir etkileniyormuş gibi…
Kurt puslu havayı severmiş ya; Türkiye’nin ekonomik ve siyasi koşulları da maliyetleri artmadığı ya da az arttığı halde bu maliyetin çok üstünde zam yapmak isteyenler için çok uygun bir ortam sunuyor.
Çünkü ekonomide ipin ucu kaçtı bir kere… Daha da fenası, ekonomi, halkın birinci gündem maddesi olduğu halde sanki çok önemli değilmiş gibi neredeyse konuşulmayacak.
Her gün öyle haberlere uyanıyor, öyle açıklamalar duyuyoruz ki, bir önceki haber ya da yaşanan anında unutuluyor; ekonomi tümden geri planda kalıyor.
Yakındır, bebek katliamı bile unutulur
Para için bebekleri öldüren bir sistem oluşturulmuş Türkiye’de, bundan daha büyük bir kötülük olabilir mi? Ve öyle görünüyor ki ortaya çıkan, sağlıktaki rezilliğin buzdağı gibi ancak bir kısmı.
Toplum tam da “Bu nasıl olur, bu nasıl yapılır” diye düşünürken dün MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin çıkışı. Bakın bebek katliamı nasıl da unutulacak!
Bu ortamda ekonomiye sıra gelir mi? Gelir gibi oluyor, o zaman da tuhaf tuhaf yaklaşımlarla geliyor. Hani bu tuhaf yaklaşımlara absürt demek daha doğru. Yaşananları saçma sözcüğü tam olarak karşılamıyor, absürt daha uygun düşüyor gibi.
Yaşadıklarımıza bir bakar mısınız?
Bir bakanlık sözüm ona fahiş fiyat denetimi yapıyor; sanki fiyatlara narh konuldu da haberimiz yok. Diğer yanda başka bir bakanlık internet ve telefon görüşmesi ücretlerinin çok arttığından yakınılıp bir önlem düşünülüp düşünülmediğinin sorulması üzerine “Türkiye’de serbest piyasa uygulaması” var gerekçesiyle bir şey yapılamayacağını söylüyor. Üstelik bu hizmeti veren operatörlerin ikisi devletin kontrolünde olduğu halde. Sonra da TÜİK, bu zamların yaşandığı ay için haberleşme hizmetlerinde fiyatların yüzde 0.88 gerilediğini açıklıyor. Detaya bakıyorsunuz; ne internet hizmetlerine çok zam gelmiş, ne görüşme ücretlerine; bir de cep telefonu fiyatları yüzde 4’e yakın gerileyince yüzde 0.88’lik düşüş olmuş.
Sanki o hep kötüledikleri koalisyon hükümetleri dönemindeyiz de, fahiş fiyat denetimi yapan bir başka partiye ait bir bakanlık, “Serbest piyasa var” diyen başka bir partiye.
Bu tür tuhaflıklar yeni değil ki… Maliye Bakanı Şimşek görevi devralırken eski Bakan Nebati’nin gözlerine baka baka “Rasyonel bir zemine dönme dışında seçenek kalmamıştır” demedi mi? Doğru, kalmadı ama Nebati hangi partinin bakanıydı ki?
Daha önemlisi; “Faiz sebep enflasyon netice” diyerek faizi düşüren de, daha sonra faizin yüzde 8.5’ten yüzde 50’ye çıkarılmasına izin veren de Cumhurbaşkanı Erdoğan değil mi?
Enflasyon beklentisi nasıl kırılsın ki?
Türkiye sözüm ona enflasyonla mücadele ediyor.
Ne yapılıyor bunun için; öncelikle talep kısılmaya çalışılıyor.
“Vatandaşın eline geçen para az olursa, haliyle harcama da azalır ve fiyatlar düşer” diye umuluyor.
Bir de bütçe dengesi sağlanmaya çalışılırken hem harcamalar kısılmak isteniyor, hem de tasarruf çabası sergileniyor. Ama aslında sergilenmiyor bile, sergileniyormuş gibi yapılıyor.
İşte 2025 bütçesi; yine onlarca araç alınacak.
Hiç olmazsa göstermelik de olsa bir kez alım yapılmasa! Olmuyor, vazgeçemiyorlar!
Hava puslu mu puslu?
Örnekleri çoğaltmak mümkün…
Ama şu çok açık bir şekilde görülüyor:
“Kamudan tasarruf beklemeyin!”
Hele hele otoyollar, havalimanları, gelen hastanın müşteri gibi görüldüğü hastaneler için verilen garanti ödemelerine hiç girmiyorum bile.
Ne yazık ki toplumda şu görüş yerleşmiş durumda…
Para kazan da nasıl kazanırsan zaman, işini yürüt de nasıl yürütürsen yürüt!
İstersen şirket kur ve başında olduğun bakanlığa satış yap, istersen bakan olarak at imzayı kendine arsa tahsis et, istersen hastanen için teşvik belgesi al! Para kazan da nasıl kazanırsan kazan! Bir yandan böylesine en tepeden gelen kötü örnekler…
Bir yandan vatandaşı dolandıranları el üstünde tutan ve cezalandırmayan bir sistem…
Bir yandan toplumda geniş bir kesimin örnek aldığı, en azından göz önünde bulunan spor camiasından bazı isimlerin çok para kazanma hırsı uğruna girdiği bir anlamda mücadele…
Siyaset sahnesi karmakarışık, bugün “Siyah” denilene yarın “Beyaz” demek görüldüğü kadarıyla pek rahatsızlık yaratmıyor. Siyasette tüm hesaplar bir sonraki sandığa odaklanılmış olarak yürütülüyor. Hele hele o sandık Cumhurbaşkanı seçimi için kurulacağı için önem daha da artıyor. Siyah ile beyaz o yüzden bir anda yer değiştirebiliyor ya zaten.
Ürettiği mal ve hizmete zam yapsam mı, yapmasam mı ikileminde olanlar siyasete baktıklarında söylenen ve yapılanın anında 180 derece değişebildiğini görünce ona göre pozisyon alıyor…
Ortalık öylesine toz duman ki zam yapmak için bahane arayanlar “Ben zam için bundan daha iyi bir ortam mı bulurum” düşüncesiyle hareket ediyor.
Daha ılımlı gitmeyi düşünenler ise bu belirsizlik karşısında gardını alan boksör gibi “Bu gidişle yarın ne olacağı belli değil, önlemimi şimdiden alayım” diyor.
Olan tabii ki vatandaşa; sabit gelirliye oluyor.