2025’in ilk dört ayında Türkiye ekonomisinin tablosu, sıradan vatandaş için pek parlak değil. Her ay art arda gelen zamlar, bitmeyen faturalar ve yükselen fiyatların altında ezilen milyonlarca insan bir de farkında olmadan bütçenin yükünü sırtlanıyor. Nasıl mı? Devlet, gelir açığını kapatmak için çalışandan, alışveriş yapandan, temel ihtiyaçlarını karşılayandan; yani senden, benden daha çok vergi alıyor. Ama iş holdinglere, şirketlere, büyük paralara gelince, vergi politikası bir anda “hoşgörülü” oluyor.
2025’in Ocak-Nisan döneminde bütçe açığı 885 milyar TL’yi buldu. Nisan ayında tek başına oluşan açık 175 milyar TL. Peki bu açık nasıl kapatıldı? Devletin elindeki en büyük kaynak vergiler. Ama bu vergilerin büyük kısmı halktan, yani tüketimden geliyor. Gelirlerin yüzde 71’i dolaylı vergilerden oluşuyor. Ne demek bu? KDV, ÖTV, iletişim vergisi, şans oyunları vergisi gibi harcamalar üzerinden alınan vergiler demek. Zenginle fakirin eşit ödediği; ama eşit etkilenmediği vergiler bunlar. Çünkü bir asgari ücretli için aldığı ürünün vergisi, maaşının ciddi bir kısmını götürürken, zengin için bu meblağ “cezalı fiş” kadar bile görünmüyor.
Toplam bütçe gelirleri 4 ayda 3 trilyon 364 milyar TL olmuş. Bunun 2 trilyon 810 milyar TL’si vergi gelirlerinden elde edilmiş. Yani devletin kasasına giren her 100 liranın 84 lirası vergiden geliyor. Fakat bu vergilerin dağılımına bakınca gözler açılıyor: Harcadıkça vergi veren halkın yükü artmış, kazanandan, servet sahibinden alınan doğrudan vergilerin payıysa yüzde 29’a kadar düşmüş.
Holdinglerin vergisi yerinde sayarken çalışanınki patladı
Gel gelelim vergi yükünün nasıl dağıldığına… En çarpıcı tablo burada ortaya çıkıyor.
Kurumlar Vergisi (Holdingler, Şirketler)
2024’te ilk 4 ayda: 48 milyar TL
2025’te aynı dönemde: 53,4 milyar TL
Artış: %11
Gelir Vergisi (Çalışanlar, Ücretliler)
2024’te: 368 milyar TL
2025’te: 737,6 milyar TL
Artış: %101
Yani holdinglerin, milyarlık şirketlerin ödediği vergi yerinde sayarken; memurdan, işçiden, maaşlı çalışanlardan alınan vergi iki katına çıkmış! Gelir Vergisi geliri, Kurumlar Vergisinin neredeyse 14 katı. Düşünün: bir işçi aldığı maaştan otomatik olarak kesinti yaşarken, dev şirketler karlarını büyütüyor ama vergi neredeyse sabit kalıyor. Bu, vergi sistemindeki en net adaletsizliktir.
Umutlar şansa, kasalar devlete
Ekonomik zorluklar arttıkça halkın umutları da tükeniyor. Milyonlarca kişi çareyi şans oyunlarında arıyor. Devlet de bu umudu fırsata çeviriyor. Loto, sayısal, iddaa, at yarışı, online bahis gibi oyunlardan alınan vergi, Ocak-Nisan döneminde geçen seneye göre %30 artarak 16,5 milyar TL’ye ulaştı. Bu rakam, şans oyunlarına yatırılan paranın 300 milyar TL'ye dayandığını gösteriyor. Düşünün, insanlar umudunu “bir gün zengin olurum” hayaline bağlamış.
Bu yetmiyormuş gibi, Cumhurbaşkanı kararıyla şans oyunları vergileri iki katına çıkarıldı:
İddaa gibi bahislerde: %5 → %10
At yarışlarında: %7 → %14
Diğer şans oyunlarında: %10 → %20
Halk şansını denedikçe devlet kazanıyor ama ne pahasına? Ümitsizliğin vergilendirildiği bir düzende umut bile pahalı hale geliyor.
Vergiler zamdan besleniyor
Fiyatlar arttıkça devletin aldığı vergi de artıyor. Çünkü KDV ve ÖTV gibi vergiler ürün fiyatının yüzdesi olarak kesiliyor. Yani benzin 30 TL iken 6 TL vergi alınıyorsa, fiyat 45 TL’ye çıkınca vergi de 9 TL oluyor. Böylece devlet zam yaptıkça daha çok kazanıyor.
KDV ve ÖTV rakamları:
Dahilî ve ithal KDV geliri: 1 trilyon TL’ye yaklaştı
ÖTV geliri (ilk 4 ay): 535 milyar TL
Bunun 341 milyar TL’si akaryakıt ve motorlu taşıtlardan
Bu vergilerle bir araca binmek, bir ev ısıtmak, hatta bir market alışverişi yapmak daha da pahalı hale geliyor. Devletin geliri artarken vatandaşın cebi eriyor.
Tütün, içki, şansa 171,5 milyar TL
Alkollü içkilerden 32 milyar TL, tütünden 123 milyar TL, şans oyunlarından 16,5 milyar TL vergi alınmış. Yani toplamda 171,5 milyar TL, toplumun zayıf noktalarından gelen gelirlerle bütçe finanse ediliyor. Bu vergi kalemleri halkın çaresizliğinden, bağımlılıklarından ya da umut arayışından besleniyor.
Deprem vergisi %66 artıyor, Değerli Konut Vergisi %2,7
“Deprem vergisi” olarak bilinen Özel İletişim Vergisi, bu yıl %66 artarak 13,5 milyar TL oldu. Ancak milyonerlerin oturduğu lüks rezidans ve yazlıklardan alınan Değerli Konut Vergisi, sadece 1 milyon TL artarak 58 milyon TL’ye ulaşabildi. Oran artışı: %2,7. Bu, sistemin kimin yanında durduğunun açık kanıtı.
Vergi reformu neden gelmiyor?
Vergi adaletinin bu kadar bozulmasına rağmen, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “vergi reformu” adımı atmaması dikkat çekiyor. Denetim seferberliği söylense de, şirketlerin vergisi artmıyor. Şirketlerin, büyük sermaye gruplarının oluşturduğu “vergisiz kazanç lobisinin” hâlâ etkili olduğu yönünde yaygın bir kanaat var.
Sonuç: Vergi adaleti yoksa, sosyal adalet hayal
Bugün Türkiye’de vergi sistemi, adaletsizliğin temel taşlarından biri haline gelmiş durumda. Yoksul, aldığı maaştan kesinti yaşarken, zengin servetini büyütmeye devam ediyor. Harcadıkça vergilendirilen halk, gelirini kaybettikçe daha da eziliyor. Bu sistem değişmedikçe, sosyal eşitlikten, adil paylaşımdan, hatta huzurlu bir toplumdan bahsetmek hayal olur.
Kapsamlı bir vergi reformu, servetten ve kârdan daha fazla vergi alınması ve dolaylı vergilerin azaltılması şart. Aksi halde her kriz dönemi, bedelini yine halkın ödediği bir çıkmaza dönüşecek.