İsterim ki bu yazı, ümit kıran değil, çözüm arayan bir yazı olsun. Çareyi de finans piyasalarını insana dokunan amaçlarla mobilize eden kalkınma finansmanında arayacağım.
Melih Cevdet Anday, “Rahatı Kaçan Ağaç” şiirine “Tanıdığım bir ağaç var, Etlik bağlarına yakın” diye başlar. Ben de bütün zeytin ve günlük ağaçlarını kendime dost sayarım. Ama zannetmeyin ki bu kişiselleştirme işi sadece şairler ve çocukluğunu ağaç tepesinde geçirmiş, dizleri yara izi dolu ekonomistler için geçerli. 2017’de Yeni Zelanda hükümeti, Whanganui Nehri’ne “yasal kişilik” atfetti. Yani artık Whanganui’nin de herhangi bir Yeni Zelanda vatandaşı gibi / kadar yasal hakları var. Aynı yıl Kolombiya hükümeti de Rio Atrato Nehri için benzer bir karar aldı.
Yakın zamanda dünyada ve ülkemizde yaşanan orman yangınlarını bu gözle de düşünsek? Bir bakmışsınız ki size dava açılmış. Davacı, Marmaris’teki bir kızılçam da olabilir, Foça’daki bir zeytin ağacı da Amazon’daki bir geniş yapraklı da...
Ne söylersiniz mahkemede savunma olarak? “Seni ben yakmadım!” demek yetmeyebilir. Çünkü Orman Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, 2024’teki orman yangınlarının %53’ü ihmal kaynaklı.
Rakamlar bu işin sorumlusunun insan olduğunu gösterdiğine göre, bunu düzeltecek olan da biziz. Ama önce küresel bir durum tespiti yapalım:
- 2024’te dünya genelinde 13,5 milyon hektarlık orman yanmış. (2023’ün %13 üzerinde.)
- Son 25 yıldaki en kötü 5 yangının 4’ü 2020-2024 arasında gerçekleşmiş.
- Yangınlar hem tropik hem kutupaltı ormanlarını etkileyebiliyor. Risk, bir bölgeye özel değil.
- Maryland Üniversitesi’nin bir çalışmasına göre, yangın başına ağaç zararı artık daha yüksek. Orman yangınlarında yanan ağaç sayısı 20 yıl öncesinin iki katı.
Fakat isterim ki bu yazı, ümit kıran değil, çözüm arayan bir yazı olsun. Çareyi de finans piyasalarını insana dokunan amaçlarla mobilize eden kalkınma finansmanında arayacağım.
İkinci Dünya Savaşı sonrası hızlanan kalkınma finansmanı, 1960’larda doğayı gündemine alıyor ama finansal bir ürüne dönüştüremiyor. Konvansiyonel tanıma uyan ilk yeşil tahvil ancak 2007’de çıkıyor, dün gibi… Dünya Bankası tanımına göre yeşil tahviller yatırımcılara “yeşil projelerin finansmanına katılma fırsatı” sunuyor. Konuyu nereye getireceğim belli oldu sanırım, değil mi?
İlk ders, “Yapılamaz!” dememek
Yeşil tahvillerin sudan toprağa, tarımdan enerjiye çok geniş bir kapsamı var. Ama ben bugün orman tahvillerinden bahsedeceğim. İlk orman tahvili 2016’da, 5 yıl vadeli olarak IFC tarafından çıkartılıyor. 2017’de Dünya Bankası, orman tahvillerinin piyasada karşılığının olmadığını söyleyen bir makale yayımlasa da tahvilin vadesinin dolduğu 2021’de IFC başarılı sonuçları raporluyor. Raporun başlığı da manidar: Orman tahvillerinden çıkartılacak dersler… Sanırım ilk ders “Yapılamaz!” dememek.
Ben orman tahvilleri ile 2021’de, yine maalesef ülkemizde yangınların çok can yaktığı bir dönemde tanıştım. Türkiye’deki orman varlığının korunması ve artırılmasını hedefine koyan, faydayı su ve karbon emisyonu üzerinden ölçen, taahhütlerin yerine getirilmesine bağlı değişken faizli bir kamu borçlanması düşünmüştüm o zaman.
Orman tahvilleri özel sektörü de kapsıyormuş
Ama anlıyorum ki dar bakmışım çünkü aslında konu özel sektörü de kapsıyormuş. Orman tahvillerini sadece Brezilya yağmur ormanlarını kurtarmak için düşündüğümüz günler geride kalmış. Günlük hayata daha fazla odaklanmamız gerek: Üretim alanlarının ormanlaştırılması OSB’leri de ilgilendirebilir. Endüstriyel ormanların varlığı daha fazla konuşulabilir. Ormanlara zarar veren üretim ve özellikle tarım pratiklerini azaltmak, suyu korumak hedeflenebilir.
Unutmayalım ki, yeşil tahviller her zaman-her yerde aritmetikten ziyade bir içerik meselesidir. Ekosistem krizi-iktisat ilişkisi -maalesef- bize bu içeriği bolca sunuyor ve sunacak.