Türkiye’nin Ar-Ge konumunu ve geleceğe dair öngörülerimi paylaşmadan önce, harcamaların büyüklüğüne ve payına bakmak faydalı olacaktır. TÜİK verilerine göre, Türkiye’nin gayrisafi yurtiçi Ar-Ge harcaması 2023 yılında 377 milyar 542 milyon TL’ye yükselmiştir. 2022 yılı için Ar-Ge harcamalarının GSYH’ye oranı (GERD as % of GDP) yaklaşık %1,32 düzeyindeydi. (2024 yılına ait net rakamlara henüz ulaşılamadığı için değerlendirmeler mevcut veriler üzerinden yapılmaktadır.)
Ülkemizde özel sektör, yükseköğretim ve kamu kesimleri Ar-Ge harcamalarına katkıda bulunsa da, özel sektörün payı gelişmiş ülkelere kıyasla hâlâ düşüktür. Resmî belgelerde, Türkiye’nin Ar-Ge harcamalarının toplam bütçe içindeki payını artırma ve teknoloji altyapısında daha güçlü bir konuma geçme hedefleri yer almaktadır. Örneğin, kamu bütçesinden Ar-Ge’ye ayrılan payın %2 seviyelerine çıkarılması planlanmaktadır.
Akademik çalışmalar, Türkiye’de Ar-Ge harcamaları ile ekonomik büyüme arasında uzun vadede anlamlı bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle özel sektör yatırımlarının büyüme üzerinde doğrudan etkisi vardır. Makine-teçhizat ve sabit tesis gibi altyapı yatırımlarını içeren Ar-Ge bileşenleri de ekonomik çıktıları güçlendiren unsurlar arasında değerlendirilmektedir.
Son yıllarda özellikle savunma ve stratejik sektörlerde Ar-Ge harcamalarının arttığı görülmektedir. Savunma sanayiinde yerli üretim yetenekleri geliştirilmektedir. Ayrıca devlet teşvikleriyle yüksek teknoloji, yarı iletken, elektrikli araçlar ve yenilenebilir enerji gibi alanlarda yatırımlar desteklenmektedir. Örneğin, geçtiğimiz yıl yüksek teknoloji alanlarına yönelik 30 milyar dolarlık bir teşvik paketi açıklanmıştır.
Türkiye’nin genç ve dinamik nüfusu, Ar-Ge açısından önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Stratejik projeler (savunma, enerji, yüksek teknoloji) devlet desteğiyle ilerlerken, özel sektörün artan ilgisi umut verici bir tablo sunmaktadır. Türkiye’nin Avrupa-Asya arasında köprü konumu, büyük iç pazarı ve bölgesel pazar avantajı da dikkat çekmektedir.
Elektrikli araçlar, batarya üretimi, yarı iletkenler, yapay zekâ ve biyoteknoloji gibi alanlarda küresel talep artmaktadır. Türkiye bu alanlarda sunduğu teşviklerle avantaj sağlayabilir. Uluslararası şirketler, Türkiye’yi üretim, Ar-Ge ve lojistik üssü olarak konumlandırmakta; bu da bilgi ve teknoloji transferi açısından fırsatlar yaratmaktadır. Yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve temiz teknolojiler, hem kamu hem özel sektör için öncelikli alanlar olmaya devam etmektedir. Savunma teknolojilerinde ihracat potansiyelinin yüksek olması da devlet desteğini artıran bir diğer unsurdur.
Ancak zayıf yönler de bulunmaktadır. Ar-Ge harcamalarının GSYH içindeki payı hâlâ gelişmiş ülkelerin (%2-3) gerisindedir. Enflasyon, döviz kuru dalgalanmaları ve finansmana erişim zorlukları, özel sektörün Ar-Ge yatırımlarını sınırlamaktadır. Araştırmacı sayısındaki yetersizlik, laboratuvar ve ekipman altyapısındaki eksiklikler, patent ve teknoloji transferi süreçlerindeki zayıflıklar, üniversite-sanayi iş birliğinin yetersizliği, nitelikli iş gücü göçü ve bürokratik engeller, Ar-Ge ekosisteminin önünde önemli engeller olarak durmaktadır. Teşviklerin uzun vadeli ve istikrarlı şekilde sürdürülmemesi de özel sektörün yatırım iştahını azaltmaktadır.
Türkiye’nin Ar-Ge geleceğine dair öngörüler
Kısa vadede, kamu politikaları ve teşviklerle Ar-Ge harcamalarında artış beklenmektedir. Yüksek teknoloji yatırımlarında dış sermaye girişleri hızlanacak; elektrikli araç ve batarya yatırımlarında ivme kazanılacak; savunma sanayiinde Ar-Ge büyümesi devam edecektir.
Orta vadede, Ar-Ge harcamalarının GSYH’ye oranının %2 bandına yaklaşması beklenmektedir. Özel sektör ve startup ekosisteminden daha fazla yenilikçi projenin çıkması, üniversite-sanayi iş birliklerinin artması, yerli üretim kapasitesinin kalite ve miktar açısından güçlenmesi ve markalaşma ile katma değerin yükselmesi öngörülmektedir.
Uzun vadede, Türkiye’nin bölgesel bir teknoloji merkezi hâline gelmesi mümkündür. Bu kapsamda Avrupa, Orta Doğu ve Orta Asya ile daha güçlü teknoloji iş birlikleri kurulabilir. Kritik teknolojilerde (yarı iletken üretimi, ileri malzeme bilimleri, yapay zekâ altyapısı) yerli tesislerin hayata geçirilmesi, yerli Ar-Ge çıktılarının (patent, ürün, ihracat) uluslararası ölçekte rekabetçi hâle gelmesi ve özel sektör yatırımlarının kamu yatırımlarını aşması beklenen gelişmeler arasındadır.
Genel değerlendirme
Türkiye, Ar-Ge alanında hâlen “orta gelirli ekonomi” profili çizmektedir. Ar-Ge’ye ayrılan kaynakların büyüklüğü ve GSYH’ye oranı gelişmiş ülkelere göre düşük olsa da, potansiyel oldukça yüksektir. Stratejik teknoloji alanlarına sağlanan devlet teşvikleri, savunma sanayiindeki ilerlemeler ve özel sektörün artan ilgisi olumlu sinyaller vermektedir. Ancak bu potansiyelin gerçeğe dönüşmesi, makroekonomik istikrar, nitelikli insan kaynağı, üniversite-sanayi iş birliği ve ticarileştirme süreçlerinde sürdürülebilir politikaların uygulanmasına bağlıdır.