Türk-Yunan ilişkilerinde çatışma değil işbirliği modelleri geliştirilmeli.. Gelecekte oluşacak küresel düzende NATO gibi bir emniyet supabı bulunmayabilir, Türkiye ve Yunanistan’ın rekabet yerine kalıcı işbirliği mekanizmaları kurması artık bir tercih değil, zorunluluk…
Geçtiğimiz hafta üçüncü bir taraf marifetiyle düzenlenen bir Türk-Yunan çalışma grubunun toplantısına katıldım. Toplantı iki ülke arasında işbirliğini öngören formüllerin düşünülmesi, tartışılması amacıyla düzenlenmişti. Katılanlar arasında siyaset adamları, geçmişte siyasette aktif rol alanlar, diplomatlar ve akademisyenler bulunuyordu. Katılanların ortak vasfı, iki toplumun ortak projeler geliştirmeleri, etkili iletişim yöntemleri bulmaları, hatta tarafların birbirine bakış açılarını olumluya dönüştürmeleri gerektiği fikirlerini onaylamalarıydı. Başka türlü ifade edecek olursak, iki toplumun çatışmaya mahkûm olduğunu düşünenlerin toplantıda yeri yoktu.
Çoğu dış siyaset camiasında ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurduğu dünya düzeninin artık devam edemeyeceği, değişmesi gerektiği duygusu egemen... Bu ABD’nin yeni oluşacak düzenin önemli bir aktörü olacağı gerçeğini dışlamıyor, sadece iki kutba göre oluşturulmuş dünya düzeninin yürürlükte kalmayacağını öngörüyor. Çalışma grubuna katılanlar, gelecekte nasıl bir dünya düzeni şekillenirse şekillensin, kim hangi tarafta olursa olsun, Türkiye ve Yunanistan’ın ilişkilerini iyi tutmaya gayret etmeleri ve iki taraf için de hem pahalıya patlayan hem de fayda sağlamayan rekabetçi ilişkilerden uzak durmaları gerektiği konusunda ittifak ettiler.
Örneğin, yaz boyunca iki tarafı da tehdit eden orman yangınlarıyla birlikte mücadele etmek için ortak bir güç oluşturmak, her iki toplumun da böyle bir felaket için daha hazırlıklı olmasını sağlayacaktır. Felaket başa geldikten sonra yardım önermek zaman kaybettiriyor. Yangına anında müdahale çok daha etkili olacaktır. Bunun yanında, iki ülkenin kaynaklarının birleştirilmesiyle kurulacak bir teşkilat, her ülkenin kurabileceğinden daha güçlü olacaktır. Benzer bir şekilde, turizm alanında ülke yerine bölgeyi öne çıkarmak Akdeniz’in güneşi ve tarihinden yararlanmak isteyen ziyaretçi sayısını arttırabilir.
Ortak çabaların çoğaltılması (sadece projeler değil her türlü işbirliği), işbirliğini öngören yaklaşımlardan uzak durarak rekabetçi yollar izlenmesini giderek daha pahalı ve istenmez kılacaktır. İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan düzende her iki ülke NATO üyesi, yani müttefik olduklarından, rekabetçi ilişkiler yürütmekte kendilerini özgür hissetmişlerdir. İlişkilerinin çok gerginleşmesi durumunda, başta ABD diğer müttefikler iki ülkenin müttefik olduklarını ve anlaşmazlıklarını müttefiklere yaraşır biçimde çözmeleri gerektiğini hatırlatmışlardır. Gelecekte oluşacak küresel düzende NATO gibi bir emniyet supabı bulunmayabilir, dolayısıyla iki ülkenin ilişkilerini dostça yürütmeyi sağlayacak mekanizmaları şimdiden kurmaları özel önem arz etmektedir.
Çalışma grubuna katılanlar Türk-Yunan ilişkilerin işbirliğine dayalı ve barışçıl bir raya oturtmaya çalıştıkları sırada gerçekleşen iki gelişme, bu girişimin hiç de kolay olmadığını gösteriyor. Zaten her iki tarafta da, karşı tarafla savaşılmasa bile sadece rekabetçi ilişkiler kurulabileceğini ileri süren yeterince insan var, ama şu andaki Yunan hükümetinin de işbirliği fırsatlarını kaçırdığı görülüyor. Teslim edelim ki, Türkiye’nin Yunanistan’a kıyasla daha büyük bir ülke olması ve bölgede giderek daha fazla söz sahibi olması karşısında Yunanistan’ın endişe duyması makul bulunabilir. Ancak Türkiye’yi SAFE projesinin dışında tutmanın veya Ege Adalarını füzelerle donatmanın bu gerçekle baş etmenin en uygun yolu olup olmadığını sorgulamak gerekir.
Örneğin SAFE projesi, Ukrayna macerasının Avrupa’nın herhangi bir çatışmaya hazırlıklı olmadığını göstermesinden sonra geliştirilmiştir, Avrupa savunma sanayiinin canlanmasını amaçlamaktadır. Türkiye’nin içinde yer almadığı Avrupa savunmasının yeterince güçlü olmayacağı fikri de genel kabul görmektedir. Durumun bilincinde olan Avrupa ülkeleri Türkiye ile işbirliğini güçlendirecek yollar ararken, Yunanistan’ı bu işbirliğini engelleyen bir ülke olarak algılayacaklardır. Buna karşılık, Yunanistan’ın SAFE çerçevesinde Türkiye ile işbirliği yaparak kendi savunma sanayiini güçlendirmesi mümkündür. Türkiye’yi projenin dışında tutmak pek akıllıca bir tercihe benzememektedir. Aynı şekilde, Türk donanmasının güçlenmesine cevap olarak Ege Adalarını füzelerle donatmak, istenilen sonucu vermeyebilir çünkü Türkiye bu tür tedbirlere karşı askeri imkânlara sahiptir. Ancak Yunanistan’ın bu tür eylemleri, Adaların silahlanmasına ilişkin anlaşmalardan kaynaklanan uluslararası mesuliyetlerinin tartışmaya açılması ihtimalini güçlendirmektedir.
Her iki ülkede de, ama galiba daha ziyade Yunanistan’da, Türkiye aleyhtarı bir çizgi izleyerek siyasette ön plana çıkacağını düşünen siyaset adamları bulunuyor. Türk-Yunan ilişkilerinin iyileşmesi, sıcak ilişkilere evrilmesi için gayret göstermek bu nedenle pek de kolay değil. Ancak yine de yılmadan bu amacı gerçekleştirmek için gayret göstermek gerekiyor.