Ege’deki Türk Yunan sorunları bir ihtimal bir sonuca bağlansa bile, Kıbrıs için böyle bir olasılık şimdilik bulunmuyor.
Eğer sıradan bir gün Türk gazetelerini okursanız, Yunanistan hakkında herhangi bir habere rastlamamanız muhtemeldir. Bunun tersi ise varit değil. Anlaşıldığına göre, Yunan gazetelerinde hemen her gün Türkiye ile ilgili haberler bulmak mümkündür. Bunu belki anlaşılabilir bulursunuz; ne de olsa Yunanistan nüfusu artmayan küçük bir ülke iken Türkiye dünyada önemi arttığı ileri sürülen, kocaman bir ülkedir. Ancak Yunan basınındaki Türkiye haberleri ülkenin büyüklüğü veya artan önemi ile doğrudan ilgili olmayıp, Yunan güvenliği için yarattığı zorluklara temas etmektedir. Böyle bir tepki aslında şaşırtıcıdır çünkü kuruluşundan itibaren Türkiye Cumhuriyeti, Yunanistan’dan herhangi bir toprak talebinde bulunmamıştır. Buna karşılık, Yunanistan’ın Türk sahiline yakın adaları silahlandırmasının uluslararası anlaşmalara aykırı olduğunu ve Yunanistan’ın bu hususu daima görmezden geldiğini iddia etmiştir.
Yunanistan’ın Ege’de mülkiyeti uluslararası anlaşmalarla belirlenmemiş bazı kayalık ve adacıklara sahip çıkması iki ülke arasındaki ilişkileri karmaşıklaştırmıştır. Anlaşmazlığın özünde bir diğer ülkenin sahiline yakın olan adaların kendi karasularına sahip olup olmadıkları, olmaları durumunda aradaki statüsü belirsiz kara parçalarının mülkiyetinin nasıl belirleneceği yatmaktadır. İlk sorunlar karasularının üç milden altı mile genişletilmesi sırasında ortaya çıkmıştır. Bilahare 1947 Paris Anlaşması ile 12 Ada’nın İtalya’dan Yunanistan’a geçmesi ile sorunların kapsamı da genişlemiştir.
Ege Denizi bir iç deniz görünümünde olmakla birlikte geçiş yolu olarak kullanılan bir açık denizdir. Karasularının 12 mile çıkarılması Ege’yi, yabancı gemilerin Yunan karasularına girmeden seyahat edemeyecekleri bir Yunan gölüne çevirmektedir. Buna dayanarak Türkiye, Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarmasını bir savaş nedeni olarak gördüğünü ilan etmiştir. BM Deniz Hukuku Konvansiyonu’na göre ülkelerin karasularını 12 mile çıkarmaları mümkündür fakat aynı konvansiyon genel kuralın uygulanamayacağı durumlarda özel rejimlerin yürürlüğe konabilmesine de cevaz vermektedir. Ayrıca, konvansiyonu Yunanistan imzalamışsa da Türkiye imzalamamıştır.
Yunanistan’ın çatışmacı yöntemi güvenliği açısından ters sonuçlanıyor
Aslında Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı çatışmacı bir yaklaşım izlemesine gerek yoktur çünkü Türkiye, Yunanistan’ın ne karasından ne de adalarından toprak istemiştir. Yunanistan’ın çatışmacı yöntemlere başvurarak güvenliğini güçlendirme stratejisi amaçlananın tam tersi sonuçlanmaktadır. Adalardaki askeri mevcudiyetin ve hava gücünün varlığı, Türkiye’de Yunanistan’ın ülke güvenliğini tehdit ettiği endişesini uyandırmakta ve karşı tedbirler alınmasını davet etmektedir. Yunanistan’ın Birleşik Devletler ve diğer NATO ortaklarının adalarda hava üsleri kurmasına dönük önerisi, diğer ülkeler tarafından, Türkiye’nin bunu istemediği ve ittifakın dayanışmasının zedeleneceği gerekçesiyle reddedilmiştir.
Yunanistan’ın Türkiye’ye dönük çatışmacı yaklaşımı Türkiye’nin 1974’te gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekatı ile daha da güçlenmiştir. Halbuki müdahale o dönemde Yunanistan’ı yöneten cuntanın Ada’yı Türk nüfusundan arındırarak ülkelerine katmak için kalkıştığı bir girişimdi. Neticede Ada’da iki ayrı devlet kurulmuştur. Zaman içinde her iki devletin nüfusu etnik bakımdan homojenleşmiş ve birbirine yabancılaşmıştır. İki toplumu tek yönetim altında bir araya getirmek giderek imkansız gözükmektedir. Buna ek olarak, Rum tarafı Türkleri bir federal devlet olarak değil, bir azınlık olarak bünyesine almayı ve zaman içinde varlıklarını küçülterek Ada’yı tamamen Helenleştirmeyi istemektedir. Her halükarda kısa dönemde birleşme imkansız gözükmektedir. Türkiye ise diğer bazı ülkelerin de Türk Kıbrıs’ı tanımaları için büyük bir mücadele vermektedir.
Kıbrıs, iki ülke arasında uzun süre uzlaşmazlık konusu olacaktır
Ege’deki Türk Yunan sorunları bir ihtimal bir sonuca bağlansa bile, Kıbrıs için böyle bir olasılık şimdilik bulunmuyor. Gerek Türkiye gerek Yunanistan, etnik kardeşleri ile olan bağlarına çok değer verdiklerinden belli ki Kıbrıs uzun süreler iki ülke arasında bir uzlaşmazlık konusu olacak ve diğer uzlaşmazlıklarını aşmalarına da engel teşkil edecektir. Yunanistan ve Rum Kıbrıs, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile geliştireceği bağlardan yararlanmasını da engellemeye çalışacaklardır. Üzülerek belirtmek gerekiyor ki, bu tutumları, diğer ülkelerin Yunanlıları işlerine geldiği zaman kullandıklarına ilişkin Türk kuşkularını güçlendirmekten başka bir işe yaramamaktadır.
Sonuç: Yunanistan Türkiye’nin kendisine dönük bir toprak talebi olmadığını idrak etmekten çok kazançlı çıkacaksa da, böyle bir noktadan bir hayli uzak bulunmaktadır. Herkes uzun vadede de inişli-çıkışlı gerilimlerle yüklü bir Türk-Yunan ilişkisiyle yaşamaya hazır olmalıdır. Ümit edelim ki, ilişkiler gerçek çatışmaya dönüşmesin!