Dr. BARIŞ ÇIVAK - ANADOLU ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ
Prof. Dr. OKTAY EMİR - ANADOLU ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ
Turizm sektörünün kalıcı ve sürdürülebilir bir şekilde büyümesi isteniyorsa, önce çalışanın hakkını teslim etmek gerekiyor.
Türkiye’nin en önemli gelir kaynaklarından biri turizm. Yaz aylarında otellerin dolup taşması, sahillerdeki kalabalık görüntüler ve ülke ekonomisine giren döviz, turizmin gücünü gözler önüne seriyor. Ayrıca turizm, sadece ekonomiye katkı sağlamakla kalmıyor; Türkiye’nin dünyaya tanıtımında da önemli bir rol üstleniyor. Ancak işin bir de görünmeyen yüzü var: turizm çalışanları. Birçoğumuz tatilde konakladığımız otelde, gittiğimiz restoranda ya da düzenlenen bir turda hizmetin arkasındaki emeği çoğu zaman fark etmiyoruz. Oysa turizmi ayakta tutan en önemli unsur insan emeğidir.
Turizm çalışanlarının sesi duyulmayı bekliyor
Bugün turizm çalışanları uzun ve yorucu mesai saatleri, düşük ücretler, mevsimlik ve güvencesiz çalışma koşullarıyla mücadele ediyor. Çalışanların mesleki saygınlığı tam olarak tanınmadığı gibi, haklarını aramakta da çeşitli engellerle karşılaşıyorlar. Yani turizmin parlayan vitrininde bir de perde arkası var; orada alın teriyle çalışan binlerce turizm çalışanının sesi duyulmayı bekliyor. Eğer turizm sektörünün kalıcı ve sürdürülebilir bir şekilde büyümesi isteniyorsa, önce çalışanın hakkını teslim etmek gerekiyor. Bunun yolu da çalışanları koruyacak, mesleki standartları belirleyecek ve turizmi yalnızca bir ekonomi alanı değil, bir “emek alanı” olarak da görecek yasal düzenlemelerden geçiyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 2025 Temmuz ayı verilerine göre yaklaşık 1,4 milyon kişi turizm sektöründe istihdam ediliyor. Ancak bu tabloya biraz daha yakından baktığımızda, turizm çalışanlarının iş yaşamında çeşitli sorunlarının olduğu dikkat çekiyor. Sektörde istihdam yıl boyunca sabit kalmıyor, tam tersine mevsime göre dalgalanıyor. Yaz sezonunda oteller, restoranlar ve eğlence merkezleri binlerce kişiyi işe alırken; sezon sona erdiğinde bu emekçilerin büyük kısmı işsiz kalıyor. Mevsimlik destinasyonlarda işletmelerin tercihi de çoğu zaman kısa süreli, ucuz ve niteliksiz iş gücünden yana oluyor. Bu anlayış sadece çalışanları değil, turizmde verilen hizmetin kalitesini de doğrudan etkiliyor. Türkiye bir yandan gelirde ilk sıraları hedeflerken, öte yandan hizmet kalitesinde uluslararası standartlardan uzaklaşıyor.
Çalışma hayatına dair araştırmalar ise durumu daha da netleştiriyor: Düşük ve adaletsiz ücretler, mola haklarının ihlali, uzun mesai saatleri, ağır iş yükü vb. Bunlara yöneticilerin keyfi tutumları, kötü niyetli davranışları ve ayrımcılık eklenince turizm çalışanlarının yükü ağırlaşıyor. Kadınların daha düşük vasıf gerektiren işlerde yoğunlaştığı, erkeklerden daha az ücret aldığı da bir başka acı gerçek. Düşük ücretler ve güvencesizlik, sektörde personel sirkülasyonunu hızlandırıyor. Sonuç ortada: Türkiye’de turizm sektörü büyüyor ama bu büyümenin omuzlayıcıları olan emekçilerin çalışma standartları hâlâ yok.
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) tanımladığı “İnsana Yakışır İş” kavramı, aslında her çalışanın en temel hakkını ortaya koyuyor: Adil ücret, sosyal güvence, eşitlik, güvenlik ve insan onuru. Yani bir iş sadece para kazandırmakla kalmamalı, aynı zamanda çalışana onurlu bir yaşam sunmalı. Ne var ki turizm sektörüne baktığımızda bu tablodan oldukça uzakta olduğumuzu görüyoruz. Sezonluk işlerle boğuşan, düşük ücretlerle uzun saatler çalışan, sosyal güvenceden yoksun binlerce turizm emekçisi, insana yakışır işten ziyade güvencesizliğe mahkûm edilmiş durumda. İşveren ile iş gören arasındaki gelir farkı öyle derin ki, sektörde sınıfsal bir uçurum her geçen gün daha görünür hale geliyor. Turizm gelirlerinden herkes pay alıyor ama bu paydan en azı turizm çalışanlarına düşüyor. Oysa turizmde sürdürülebilirlik ancak çalışanların haklarını gözetmekle mümkün. Bu noktada onurlu iş, sosyal adalet ve toplumsal cinsiyet eşitliği için somut adımlar atmak kaçınılmaz hale geliyor. Atılması gereken adımlar şöyle sıralanabilir:
- Turizm Meslek Kanunu'nun çıkarılması,
- Mevsimlik çalışanlar için sağlık sigortası ve uygun sigorta primi ödemelerinin yapılması,
- Mevsimlik çalışanlar için ödeme sistemlerinin tasarlanması,
- Diğer sosyal yardım programlarının tasarlanması,
- Turizm çalışanları için bir dayanışma platformunun kurulması,
- Turizm çalışanları sendikalarının güçlendirilmesi,
- Turizm çalışanları şikâyet hattının kurulması.
Turizm sektöründe çalışanların haklarını ve mesleki standartlarını güvence altına almak artık bir gereklilik. İşte bu noktada devreye “Turizm Meslek Kanunu” giriyor. Kanun, çalışanların hangi koşullarda çalışabileceğini, mesleki yeterliliklerini, belge ve eğitim standartlarını ve denetim mekanizmalarını açıkça belirlemeli. Ayrıca meslek örgütleriyle iş birliğini de kapsamalı. Dünya örneklerine bakıldığında, turist rehberliği alanında farklı uygulamalar göze çarpıyor. Almanya’da rehberlik resmi olarak düzenlenmiş bir meslek değil; devlet lisansı veya zorunlu eğitim yok, ancak Alman Rehberler Birliği’nin verdiği ve Avrupa genelinde geçerli sertifika ile meslek icra edilebiliyor. Fransa’da ise en az lisans düzeyinde mesleki eğitim ve ulusal sertifikasyon zorunlu. Japonya’da ise yabancılara ücret karşılığı rehberlik yapan kişilerin uluslararası lisans sınavını geçmesi ve yerel idareye kayıt yaptırması gerekiyor; aksi takdirde para cezası uygulanıyor. Türkiye’de bu alandaki en kapsamlı düzenleme ise 6326 sayılı Turist Rehberliği Mesleği Kanunu. Kanun, rehberlerin haklarını ve sorumluluklarını belirlerken, çalışma standartlarını da net bir şekilde ortaya koyuyor. Kanuna göre: “Bu Kanun; turist rehberliği mesleğine kabule, meslek içi eğitime ve mesleğin icrasına, turist rehberleri odaları ile turist rehberleri odaları birliklerinin kuruluşuna, organlarının niteliklerine ve seçimlerine, organlık niteliğini yitirme hâl ve usullerine, görev ve yetkilerine, çalışma usullerine, üyeleri ile olan karşılıklı hak ve yükümlülüklerine, gelir ve giderleri ile bütçelerine, Kültür ve Turizm Bakanlığının mesleğe ilişkin görev ve yetkilerine, meslek kuruluşlarıyla iş birliğine ve turist rehberliği meslek kuruluşlarının Bakanlıkça denetlenmesine ilişkin usul ve esasları kapsar”.
6326 sayılı Turist Rehberliği Kanunu, rehberlerin haklarını güvence altına alıyor ve Turizm Bakanlığı her yıl taban ücretleri belirleyerek gelirlerini koruyor. Peki ya turizmin diğer alanlarında çalışanlar için durum nedir? Otel, restoran, seyahat acentası ve diğer işletmelerdeki binlerce kişi hâlâ güvencesiz, düşük ücretli ve belirsiz koşullarda çalışıyor. Sektörün heterojen yapısı, tüm çalışanları kapsayan bir meslek yasasının çıkarılmasını zorlaştırıyor. Ancak bu engel aşılabilir. Her meslek grubu resepsiyonist, garson, temizlik görevlisi, aşçı vb. için görev tanımları netleştirilebilir; mesleki yeterlilikler, belge koşulları, eğitim standartları, denetim ve yaptırımlar belirlenebilir. Böylece tüm sektör, genel bir Meslek Kanunu çerçevesinde düzenlenebilir. Bunun için turizm akademisi, işçi ve işveren sendikaları, sektör temsilcileri ve Kültür ve Turizm Bakanlığı el ele vermeli. Mesleğe kabul koşulları, eğitim ihtiyaçları, taban ücretler, vergilendirme, istihdam hakları ve uyuşmazlık çözüm mekanizmaları gibi konularda net sınırlar konulursa, sektör hem çalışanlar hem de hizmet kalitesi açısından daha sürdürülebilir hâle gelebilir. Turizm Meslek Kanunun hayata geçirilmesi turizm sektöründe şu sorunlara da çözüm olabilir:
1- Nitelikli personel sorununu çözebilir,
2- Personel devir hızını azaltabilir,
3- İyileştirilmiş istihdam haklarıyla emek sömürüsünü ortadan kaldırabilir,
4- İşçiler ve işverenler arasındaki sorunları azaltabilir,
5- Kayıt dışılığı ortadan kaldırabilir.
Meslek yasası, stratejik bir hamle olur
Turizmde meslek yasası hazırlanırken dikkat edilmesi gereken birkaç kritik nokta var. Bürokratik yükler çalışanların ve işletmelerin önünü tıkamamalı, akademik ve sektörel uyum gözetilmeli, eğitim ve belge şartları ise gerçekçi olmalı. Aksi takdirde sistem tıkanabilir ve yasadan beklenen fayda sağlanamayabilir. Ancak bir meslek yasası sadece işçi haklarını korumakla kalmayacak, aynı zamanda Türkiye’yi uluslararası turizm yarışında bir adım öne çıkarabilecek stratejik bir hamle olacak. Çalışanların haklarının güvence altına alınması, hizmet kalitesinin yükselmesini ve sektörün sürdürülebilirliği sağlayacak ayrıca ülkemizi turizmde rekabetçi kılacak önemli bir adım olacaktır.