Demokrasi ve tercihler arasında nasıl bir ilişki kurulabilir? İlk akla gelen Ken Arrow’un açtığı yoldan ilerleyerek demokrasiyi sosyal seçiş yazını içinde düşünmek olabilir. Bu durumda demokrasiyi bir tercih toplulaştırma mekanizması olarak düşünmek gerekecektir. Sosyal seçiş teorisinin hiçbir prosedür içermediği söylenemese de prosedüre içsel bir değer atfeden bir teori olmadığı açıktır. Arrow kitabının ilk iki bölümünde sosyal seçişe açıkça değer atfetmekten kaçındığını, faydayı ölçülebilir saymadığını ve dolayısıyla bireylerarası mukayeselerin yapılamayacağını varsaydığını söylemekte ve bu ordinalist yaklaşımın nedenlerini açıklamaktadır. Bu değer atfetmeyiş hem sürece hem de sonuca ilişkindir.
Tercihler önemlidir. Mesela “enflasyon düşmediğine göre düşmesi istenmiyor” şeklinde bir görüşü savunmak pekâlâ mümkündür. ‘Kim istemiyor, neden istemiyor’ konusu ayrıdır ancak enflasyon çok önemli olsaydı herhalde seçmenler ‘derhal düşürün yoksa oy alamazsınız’ derdi ve düşürülürdü. Burada bunun nasıl ve neden böyle olabileceğine dair bir yorum yapacağım. Üç sektörlü bir ekonomi alalım. Birinci sektöre modern endüstri sektörü diyelim. İkinci sektör enformel sektör ve üçüncü sektör de kamu sektörü olsun. Kamu sektörü enformel sektörle mükemmelen ikame edilebilir bir mal (veya mal demeti) üretsin. Kamu sektöründe ücretlere wkamu diyelim, enformel sektör de wenf ücretini ödesin. Kamu sektöründe ücretler enformel sektörden yüksekse (wkamu > wenf) ve enformel sektörün faktör verimliliğine göre ücret ödediği varsayılırsa, aradaki fark –kamunun yüksek ücret ödemekten doğan zararı ve zararın finansmanı- (wkamu - wenf) lkamu = tqkamu {1} şeklinde gösterilebilir. Burada t vergiler, qkamu kamunun (KİT) üretimi ve lkamu kamudaki istihdam seviyesi oluyor. Modern endüstri sektörü de verimliliğe göre ücret ödüyorsa wmodern = wenf olacaktır. Bu ücrete w* diyelim: wkamu - w* ³ 0 {2} kısıtını yazabiliriz. {1} ve {2} kısıtları altında temsili iktisadî aktör U = lkamu u{(1-t)rki + wkamu } + (1-lkamu) u{(1-t)rki + w*} şeklindeki bir fayda fonksiyonunu maksimize etsin. Burada ki aktör i’nin sahip olduğu sermaye (servet) miktarıdır ve r de faiz haddini göstermektedir. Dolayısıyla, aktörler hem ücret, hem de faiz geliri elde ederler –yani, herhangi bir i için ki > 0 ise bu böyle olur. Normalize edersek, lkamu toplam istihdam içinde kamu istihdamının payını gösterir ve dolayısıyla lkamu fayda fonksiyonuna kamu sektöründe çalışma olasılığı olarak girmektedir. U doğrusal olduğu ve Lkamu ve (1-lkamu) olasılıklar olduğu için, temsili aktör yukarıdaki kısıtlar altında beklenen faydasını maksimize etmektedir. Bu çerçevede aşağıdaki iddia gösterilebilir. İddia: Aktör i vergi ödememeyi (t =0 olmasını) sadece ve sadece sahip olduğu sermaye (servet) ki > kortalama ise ister. Yani ortalama servetten daha fazlasına sahip olanlar vergi ödememeyi isterlerken ortalama servetten daha azına sahip olanlar vergi ödemeyi (ve dolayısıyla herkesin ödemesini), bu vergilerle de KİT sektörünün verdiği verimlilik üstü ücretin ve yarattığı istihdamın finanse edilmesini isterler.
Burada söylenen yanlış anlaşılmasın. Verimlilik üstü ücret derken ortada artı-değer, işgücünün karşılığı olarak ücretin eşitler değişimiyle ödenmesi ya da eşitsiz değişimin konusu olması gibi tartışmalar ve herhangi bir “hak edilen ücret” kavramı yok. Başka bir kavramsal çerçeveden söz ediliyor. Ayrıca mutlaka bir KİT sektörü de olmayabilir. Verimlilik üstü ücretin ve ek istihdamın kamu kaynaklarından finanse edilmesini talep etmek yeterlidir. Ayrıca açıktır ki bu çerçeve tam olarak neoklasik bir çerçevedir.
“Majority rule” (çoğunluğun dediği olur) söz konusuysa ve bir demokraside tercihler “single-peaked” iseler, yani aktörler kendi tercihlerine yakın tercihleri diğerlerine yeğliyorlarsa, ayrıca seçim ajandası tek bir konudan (tek boyut) oluşuyorsa, “merkezdeki seçmen” teoremi tutar (median voter theorem). Seçimi merkezi tercihin kazanması beklenir ki bu sokak dilinde uçlardaki siyasi partiler normal şartlar altında seçim kazanamazlar anlamına gelmektedir. Bu teorem kitleselleşen sol veya sağ partilerin merkeze yaklaşma veya merkez partisi gibi görünme eğilimlerini açıklamaktadır. Merkezdeki seçmenin serveti ortalama servetten azsa seçimler KİT’lerin var olmaya devam etmesi sonucunu verecektir.
Unutmayalım ki tek bir seçim konusu var ve aktörler rasyonel. “Single-peakedness” mikroekonomideki transitivity (geçişlilik) varsayımına denk olup, bir tür tutarlılık hipotezidir. Kamu açıkları enflasyonun nedeni ise –yukarıdaki t “enflasyon vergisi” olarak okunabiliyorsa- bu sonuç enflasyonu seçmek anlamına gelecektir. Aklımızda en azından bir (adet) sağlam model olmadan konuşmasak iyi olur. Elbette, sadece ve sadece formel modellere dayalı olarak konuşulursa söylenenlerin doğru olabileceğini iddia etmekten çok uzağım. Ama böyle davranılırsa en azından tezleri daha kolay görmek mümkün oluyor. Kamu açıklarının gerçekten de enflasyonun tek nedeni olup olmadığı tabii ki ayrı bir tartışma konusudur.
Burada enflasyon sadece bir örnektir. Geçmişte enflasyon kronik ve yüksek seyrettiyse bunun bir açıklaması tercihler öyle olduğu ve tercihleri toplulaştıran demokratik seçim kuralı enflasyonun düşürülmesi iradesine yol açmadığı içindir. Keza bir sorun uzun süre çözülmediyse bunun nedeni sorunun çözülmesi yönünde bir iradenin ortaya çıkmaması, ekonomik-politik dengenin bu yöndeki tercihlere dayalı olmaması olabilir. Çok eleştirilen bir mekanizmanın varlığını on yıllarca korumasının veya ağır bir sorunun çözülemeyerek devamlı ötelenmesinin nedeni merkezdeki seçmenin niteliği ve tercihleri olabiliyor. Mutlaka hatalardan bahsetmek gerekmez: Tercihler böyle olabilir.
Tercihlerin normal şartlar altında zor ve yavaş değiştiğini ekleyeyim. Bu nedenle CHP’nin merkeze yaklaşması stratejik açıdan doğrudur. Ancak bunu yaparken muhalefet yapmayı unutmasının doğru olmadığı görülüyor. Şu anda yüzde 35’ye yaklaşmış olabilir –son gördüğüm anketler ortalaması (Nisan-Haziran arası 15 anket) yüzde 33,7. Bu doğruysa söz konusu muhalefet yapma momentumu sayesindedir. Ancak momentum kalıcı kazanım demek değildir.