Gratian’ın Decretum’u ilk Decretum değildi ve Canon Law terimi de tarih sahnesine Gratian ile çıkmamıştı. Ama Gratian ile bir kırılma meydana geldi. Çok geriye gidilirse Dionysiana, Hadriana, Hispana gibi 8. Yüzyıl ürünü derlemelere rastlanabilir. Daha önceki Decretum 11. Yüzyıl başında Burchard tarafından yazılmıştı. Gratian öncesindeki son Decretum ise Ivo De Chartres’a aitti. 3760 kuralı –canon- içeren bu sürüm pratik olmadığı için Ivo bir kısaltma yaparak 1000 civarında canon topladığı yeni sürümle etkili olmayı başarmıştır. Yeni sürüm Gratian’ın da yararlandığı meşhur Panormia idi. Öncesinde Collectio canonum (1083) var. Ancak bu derlemelerin 11. yüzyıl ürünü olduklarını ve Papa Leo IX ile başlayan kilise reformunun doğrudan sonuçları olarak yazıldıklarını not edebiliriz: Brundage (1995: 36-40), Medieval Canon Law. Bu reform dalgası meşhur Investiture Tartışması ile sonuçlanacaktı. Ayrıca kilisede evlenme yasağı-bekâret yemini gibi kuralların bu reform dalgasının ürünü olarak getirildiklerini, amacın clericus’u aristokrasinin atadığı ve dünyevi ilişkileri olan insanlardan arındırarak tamamen papaya bağlı bir grup haline getirmek olduğu belirtilmelidir. Kilisenin en azından yerel düzeyde seküler güçler tarafından ele geçirildiği, daha doğru ifadeyle aslında kiliseye merkezi seküler otoritenin el koyduğu ve yerelde kişilere bu hakkı tanıdığı döneme Eigenkirchentum –proprietary church regime- adı veriliyor. Bunun anlamı kiliselerin fiziki mülk olarak –bahçelerine gömülme hakkı, satma hakkı vb. dâhil- kiliseyi kuran şahıslara ait olduklarıdır. Daha yeni ve Stutz’un eskiyen bazı görüşlerini kullanmayan bir anlatı için: Timothy Reuter (1982: 347-374), “The ‘Imperial Church System’ of the Ottonian and Salian Rulers: a Reconsideration”, Journal of Ecclesiastical History 33(3). Ulrich Stutz’un ‘Almanya’da Eigenkirche 1200 civarında imparatorun müdahalesiyle Reichkirche haline geldi’ –o günkü anlamda almak kaydıyla bir nevi kamulaştırıldı- tezini reddeden klasik eser çok geniş kapsamlı bir yapıt olan Susan Wood’un çalışması sayılıyor: Wood (2008), The Proprietary Church in the Medieval West.
Decretum 1917 yılına kadar Katolik kilisesinin mahkemelerinde kullanılan hukukun –Canon Law olarak türsel adlandırmayla ifade edilen Corpus Iuris Canonici- ilk ve temel metniydi. Justinian metinlerinden glossators tarafından derlenip yorumlanarak canlandırılan Roma hukuku (Corpus Iuris Civilis) ile aşağı yukarı eş zamanlı olarak aynı yerden, Bologna’dan yola çıkıyordu. İtalyan bağlantısı İngiliz hukukuna Roma aşısı yapılması, hatta Keltik dönemden kalan hukukun mukayese edilemeyecek kadar basit olmasından dolayı İngiliz hukukunun baştan Roma aşısıyla yola çıkmasına yol açarken, İngiltere ve Kıta Avrupa’sının hukuksal tarihleri ayrışmaya başlıyordu. Kıtada Roma ve Kilise hukukları hızla melezlenerek ius –veya jus- commune haline gelirken, İngiltere’de Common Law ayrı bir kol olarak serpiliyor ve Glanvill ve Bracton sonrası ancak 13. Yüzyıldan itibaren İngiliz hukukçular Canon Law eğitimi de almaya başlıyorlardı. Burada esas olarak Common Law ve Kıta Avrupası için ius commune bizi kilise-kral diyalektiğiyle iç içe 17. Yüzyıla, tam da Aydınlanma öncesine taşıyan aktarma kayışları oluyor. Kıta Avrupası hukukunda da İngiliz Common Law hukukundada Roma hukuku kuvvetli bir dip ve yüzey akıntısıdır. Ancak Canon Law da önemlidir ve önce bu konuya biraz değinmek gerekiyor.
Bu iki hukuk bazen o kadar yan yana olabiliyor ki Kenneth Pennington (1996: 254) –Pennington (1996), “Roman and Secular Law in the Middle Ages”, Medieval Latin: An Introduction and Bibliographical Guide, eds. F.A.C Mantello and A. G. Riggs, Catholic University of America, 254-266- bunları ayırmaya kalkışmanın suni, hatta yanıltıcı olduğunu söylüyor. Tıpkı siyasal teolojide seküler otoritenin kilise ve litürjiyle iç içe olduğu gibi, iki hukuk birlikte akademik ve seküler hukuka damga vuruyorlar. Öte yandan Pennington (1996: 258-260) erken dönemin Latinleştirilmiş Germanik hukukunun kullandığı terimlerin tam olarak ne Digest’ teki klasik Roma hukukuna, ne de Orta Çağ’ın ileri dönemlerinin hukukuna uyduğunu ve tercüme edilmesinin zor olduğunu yazıyor. Mesela feudum (fief) ve vassum (vassal) terimleri bile, çok tanıdık olmakla beraber, tam olarak feodalizmin tipik imgesiyle örtüşmeyebiliyor. Örneğin feudum hediye anlamına da gelebiliyor ve vassus, vassal teriminin taşıdığı karşılıklı yükümlülük ve üstü örtük kontrat esprisine uymayabiliyor.
Brundage (1995: 23) üçüncü dereceden kuzenlerin iki kez iptal edilmiş evliliklerinin geçerli sayılıp sayılmaması konusunda karar alacak kilise hukukçusunun donanımlı bir kütüphanede araştırma yapmak durumunda kaldığını yazıyor. Açık ki her tür hukukçu için geçerli olmak üzere hukukçu mesleğinin –Canon Law; İngiltere’de Common Law veya Kıta Avrupa’sında ius commune- oluşmasından önceki dönem karmaşa dönemiydi. Hukukçu mesleğinin oluşması hakkında kapsamlı bir kaynak için: Brundage (2008: 126-163), The Medieval Origins of the Legal Profession. Bilinen kaynakların dışında –karar metinleri, Papalık bildirileri, teolojik tefsirler- başka kaynaklar da vardı. Örneğin penitentials adıyla bilinen, yazarlarının anonim kaldığı veya Finnian (Vinnian) gibi ismen bilindikleri ama Kilise hiyerarşisinde önemli bir pozisyonda olmadıkları “günah reçeteleri” vardı. İşlenen suça veya günaha göre nasıl bir ceza veya kefaret gerekeceği bu kitaplarda ayrıntılarıyla yazılarak yerel papaza ne yapması gerektiği öğütleniyordu. Pierre J. Payer’a göre penitentials yüzde 40 oranında cinsel suç/günahlarla ilgiliydi: Payer (1993: 52-53), Bridling of Desire. Günah çıkarma da hayatta sadece bir kez yapılabiliyordu ve kamusaldı: “Günahkâr” itiraf ediyor ve kamusal biçimde aşağılanıyordu. Mary Mansfield Fransa’da 13. Yüzyılda bile günahların kamuoyu önünde açıkça itiraf edilmesi geleneğinin –14. Yüzyıldan itibaren sönmeye başlayan ve yerini papaza gizlice günah çıkarmaya bırakan bir gelenek- sürdüğünü belirtiyor: Mansfield (2005), The Humiliation of Sinners. Resmen hukuk kaynağı olmasalar bile penitentials sonuçta Canon Law içindedir. Gratian sonrası Canon Law için de gayrı resmi bir hukuk kaynağı sayılmalıdır.
Öte yandan Payer’ın uzmanlara yönelik kitapları bize çeşitli dönemlerde Canon Law’un ve teologların cinsellik ve evlilik, doğum kontrolü, eşcinsellik, çocuk istismarı vb. konularındaki evrilen görüşlerini detaylarıyla anlatıyor. Öte yandan Brundage (1995: 18-25) Germanik kralların savaş şefleri olmalarından dolayı siyasi ve hukuki otoriteyi paylaşmakta isteksiz davrandıklarını belirtmekle beraber, Katolik inancını kabul ettikten sonra clericus’u idari, diplomatik ve siyasi görevlerde asistanları olarak kullanmaya başladıklarını yazıyor. Germanik hukuk kişisellik prensibine dayanıyordu –hangi kabileye veya inanca doğduysan oranın yasalarıyla bağlısındır; Romalı olmuş olsan bile Normandiya doğumluysan Norman yerel yasalarına bağlı kalmaya devam edersin- yani Canon Law’un evrensellik iddiası kabul edilemezdi. Sadece Katolik doğanlara uygulanabilirdi. Ancak Katolik clericus mesleki bilgi ve eğitimi sayesinde bu yarı-Hristiyan geçiş döneminde de önemli pozisyonlara gelebildi. Ayrıca German (Alaman) ve Frank yasaları yazılı hale getirilmeye başlandığında bu işi yapanlar da Katolik rahiplerdi ve bu yasalar dahi ilk günden itibaren Latince yazıldılar: Maitland bunu anlatır ve bu durumun İngiltere’de Common Law üzerindeki etkilerini tartışır. Öte yandan Roma hukukunun derhal ve direnç olmadan yayıldığını da düşünmemek lazım. 1234 yılında Henry III Roma hukuku eğitimini yasaklamıştı ve 1236’da İngiltere’nin önde gelenleri ‘İngiliz hukukunun yabancı etkisiyle değiştirilmesine” karşı çıkmışlar ve bu etkileşimi “piçlik” olarak nitelemişlerdi –Nolumus leges Angliae mutari: Vinogradoff (1909: 58), Roman Law in Mediaeval Europe. Ayrıca Fransa’nın kuzeyinde ve Almanya’da Roma hukuku benimsenirken benimsenen Roma hukukunun yayıldığı toprakların yasalarına ve adetlerine hiç uyum sağlamadığını düşünmemek gerekir. Bazen Roma hukuku da yayıldığı toprakların yasalarına ve örfüne doğru yolun yarısına kadar gidebiliyordu.
Roma hukukunun yerel yasaları değiştirecek şekilde yayılması çok önemlidir. Ancak yasaları değiştirmesinin yarattığı büyük farkın yanında doktrin, hukuk yapma, hukuk eğitimi olarak etkisi de hafife alınmamalıdır. Sonuçta 1150 yılında bir avuç hukuk düşünürü bir avuç şehirde ders verirken veya pratikte kilise hukukçuları sadece bazı kilise mahkemelerinde boy gösterirken 1250 yılında Avrupa’da her yere yayılmış ve pratikte işlemeye başlayan bir hukuk mesleği ortaya çıkmıştı. Üstelik artık hukukçular formel eğitim görüyorlar, akademik dereceler alıyorlar ve bir mesleki etik doğuyordu. Kendilerini bir meslek, bir zümre olarak görüyorlardı: professio advocatorum. Kapitalizmin şafağını ne kadar erkene çekersek çekelim hukukçuların şafağı ondan en az 200 yıl öncedir. Yani bu ne demektir, ne olmuştur, Avrupa’nın her yerinde eş zamanlı olarak ne değişmiştir?