Türkiye’de boşanma hukuku tartışmalarının en kritik başlıklarından biri de kuşkusuz 1988 yılında yürürlüğe giren düzenlemeyle ortaya çıkan (süresiz) yoksulluk nafakasıdır. Düzenlendiği dönemin sosyal koşulları düşünüldüğünde anlamlı görülebilecek olan bu uygulama, günümüzün ekonomik yapısı, işgücü dinamikleri ve toplumsal cinsiyet rollerindeki değişim karşısında giderek daha sorunlu bir hale gelmiştir. Bugün tartışılması gereken konu artık, “nafaka verilmeli mi, verilmemeli mi?” değil; mevcut süresiz yapının ekonomik, sosyal ve psikolojik rasyonelliklerle bağdaşmadığı gerçeğidir.
Mikro ekonomik kayıptan makro ekonomik kayba
Süresiz nafakanın en görünür etkisi, çalışabilir nitelikteki bireylerde çalışma motivasyonunu azaltmasıdır. Nafaka bir “geçim kapısı” olarak görüldüğünde(n), özellikle düşük gelir garantisi sunan işlerde çalışma isteğini ortadan kaldırmakta ve işgücü piyasasına katılımı düşürmektedir. Bu da aşağıdaki sonuçların doğmasına neden olmaktadır:
- Bir kişinin yıllarca çalışmaması,
- Üretimden uzak kalması,
- Sosyal güvenlik primlerinin yatmaması sonucunda kurumsal zayıflama,
- Emek piyasasına katılmaması vd...
Tüm bu sonuçlar hem o birey hem de ülke ekonomisi için uzun vadeli bir kayıp yaratmaktadır. Çalışabilir bir yetişkinin üretimden çekilmesi, yalnızca kendi ekonomik güvencesini değil; ülkenin toplam üretim kapasitesini de azalmaktadır. Mikro ölçekte başlayan bu kayıp, makro ölçekte büyüyen bir verimsizliğe dönüşmektedir.
1988’in sosyoekonomik koşulları ile bugün aynı değil
Süresiz nafakanın ortaya çıktığı 1988 yılındaki ülkemizin:
- Kadın istihdam oranı çok düşüktü.
- Kadın eğitim seviyesi bugüne kıyasla düşüktü.
- Kırsal nüfus oranı çok daha yüksekti.
- Kadınlarının ekonomik bağımsızlığı sınırlıydı.
Bugün ise bu tablo tamamen değişmiştir. Bu noktada:
- Kadınların eğitim oranı yükselmiştir.
- İş dünyasında daha aktif roller üstlenmektedirler.
- Girişimcilik ve istihdam imkânları artmıştır.
- Dijital ekonomi yeni çalışma biçimleri yaratmıştır.
Bu değişimlere rağmen nafakanın süresi hâlâ 1988’in koşullarına göre belirlenmektedir. Bugünün ekonomik gerçeklerini yansıtmayan bir hukuki düzenlemenin sosyoekonomik adaleti sağlaması mümkün değildir.
Erkekler için yaşam boyu mali yük
Süresiz nafaka, çoğu zaman ömrün sonuna kadar süren bir borç niteliğine bürünmektedir.
Bu durum:
- Geliri düşük erkeklerde yoksulluğu derinleştirebilmektedir.
- Yeniden aile kurmayı zorlaştırmaktadır.
- Ekonomik ve psikolojik baskılar oluşturmaktadır.
Bir erkek için 15-20 yıl önce boşanmış olduğu bir eşe hâlâ ödeme yapmak zorunda kalmak, çağdaş aile hukuku ve ekonomik denge açısından sorunludur. Ekonomik adalet, taraflardan birini süresiz yük altına sokarak değil, makul, süreli ve objektif kıstaslara dayalı bir çözümle sağlanabilir. Kaldı ki bir kişi ömür boyu birisine 1 Lira nafaka ödese dahi bunun kişi üzerinde yarattığı olumsuz psikolojik etki, ödenen nafakadan çok daha büyük olacaktır.
Süreli ve Kriter Bazlı Nafaka
Dünya örnekleri incelendiğinde nafaka:
- Sürelidir.
- Yeniden değerlendirmeye açıktır.
- Çalışabilirlik, eğitim düzeyi ve yaşam koşullarına göre belirlenen bir mekanizmadır.
Bu yaklaşım:
- Çalışmayı teşvik edecektir.
- Kamu ekonomisine yük bindirmeyecektir.
- Taraflar arasında adil bir denge oluşturacaktır.
- Ekonomik verimliliği artıracaktır.
Türkiye’de de nafakanın makul bir süre ile sınırlandırılması, ekonominin ihtiyaç duyduğu aktif işgücünü destekleyecektir.
Sonuç: Ekonomiyi Büyüten Değil Küçülten Bir Sistem
Süresiz nafaka:
- İşgücüne katılımı azaltmaktadır.
- Ekonomide verim kaybına yol açmaktadır.
- Milyonlarca birey için psikolojik ve mali bir baskı ve yük oluşturmaktadır.
1988’in koşullarının çok gerisinde kalan bu uygulama, artık ekonomik rasyonaliteye, toplumsal gerçeklere ve adalete uygun değildir. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu düzenleme, çalışmayı teşvik eden, üretimi destekleyen ve taraflara eşit yük dağıtan süreli nafaka modelidir. Ekonomik denge ve adalet için, süresiz nafakanın kaldırılması veya makul süreyle sınırlandırılması kaçınılmaz hale gelmiştir.