Türkiye halihazırda Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk yapmaya çalışmaktadır. İran’la dostane ilişkileri olan Rusları karşısına alarak talip olduğu görevden vazgeçmek istememektedir.
Herkes olabileceğini düşünüyorsa da, hiç kimse olayın Trump’ın İran’la bu ülkenin nükleer silah üretmesi konusunu tartışırken gerçekleşmesini beklemiyordu. Aslında İsrail uzun süredir İran’a saldırmayı tasarlamakta ise de Amerika’yı bunun en iyi yol olduğu konusunda ikna edememişti. Ancak, geçen hafta İsrail İran’a sürpriz bir saldırı yaptı ve İran’a ait bazı askeri ve sivil tesisleri yıkmanın yanında önde gelen bazı komutanları da öldürdü.
İlk izlenimler İran’ın yıkıldığı, rejimin zaaflarının ortaya çıktığı ve İsrail istihbaratının yönetici seçkinlere kadar uzanan ajanlara sahip olduğu merkezinde idi. Bu izlenimler yanlış olmamakla birlikte, İran’ın karmaşık yönetim sistemine sahip büyük bir ülke olduğunu, İsrail saldırısı karşısında bocalasa bile çökmeyeceğini gözden kaçırıyor. Nitekim kısa süre sonra İran sert cevap vereceğini beyan etti, İsrail’e yüzü aşkın uzun menzilli-yüksek süratte seyreden füze gönderdi. Bilindiği gibi, İsrail’in Demir Kubbe hava savunma sistemi bu ülkeyi Lübnan ve Suriye’den ateşlenebilecek kısa menzilli füzelere karşı koruma kabiliyetini haiz ancak İran’dan gönderilen sayıca çok, uzun menzilli-yüksek sürate sahip füzelere karşı yeterli koruma sağlamadığı anlaşılıyor. Yine de, bir kısmı da Amerikan yardımı ile olmakla birlikte, çoğu füzeyi hedefine varmadan etkisizleştirmeyi başardılar.
İsrail’in füzelere karşı korunduğu inancı geçerliliğini yitirdi
Bu olayların içindeki en önemli gelişme bazı İran füzelerinin askeri tesisleri, araştırma merkezlerini ve ikametgahları vurması ve İsraillilerin ölümüne yol açmasıdır. Bu beklenmedik bir uyarıdır. Gerek yetkilileri gerek vatandaşları, İsrail’in komşulardan gelecek füzelere karşı korunmuş olduklarına inanıyorlardı. Şimdilerde bu inanç geçerliliğini yitirmiştir. İsrail’in Ferdi tesislerinde uranyumu silah yapımında kullanılacak kadar zenginleştirmesini engellemek için yeraltı tesislerine nüfuz eden ve sadece Amerika’nın sahip olduğu bombalara ihtiyacı vardır, aksi takdirde tüm yapılanların boşa gitmesi olasılığı bulunmaktadır. Ancak Amerika hafta sonuna kadar bu silahların kullandırtılmasına yanaşmamıştı. Bir yandan İsrail’i hedef haline getirirken diğer yandan nükleer silah yapmasını engelleyememek, İsrail kamuoyunun Netanyahu’nun izlediği siyaseti tahrik edici ve saldırgan bulması ile sonuçlanabilir. O zaman İsrail’in bölgedeki varlığının normalleşmesini öngören ve Trump’ın ilk başkanlık görevinden ayrılmadan önce gerçekleştirdiği ‘Abraham Accords’a geri dönmek isteyebilir. Gelişmelerin nasıl bir seyir izleyeceği, Trump’ın ne yapmak istediğine bağlı kalacaktır. Bekleyip görmemiz gerekecek.
Türkiye açısından bakıldığında, İsrail saldırısı büyük bir sorun yaratmaktadır. Aslında İran ve Mısır, Türkiye ile bölgesel liderlik konusunda rekabet eden ülkelerdir. Son yıllarda İran, Suriye ve Lübnan’a nüfuz etmiş ve orada kullandığı aktörler sayesinde, Türkiye’nin bölgedeki varlığını hiç onaylamamasına rağmen, Doğu Akdeniz’e uzanmıştır. Buna ek olarak, İran Türkiye’nin toprak bütünlüğüne kasteden ama bunu başaramayan PKK’nın İran kolu PJAK’a destek vermeye devam etmektedir. Sonra, İran’ın şu anda nükleer silahlara sahip olmaya çalışması üzerinde durulmasa bile, Türkiye’nin nükleer savaş başlatma kabiliyetine sahip bir komşuya sahip olmaktan memnuniyet duymayacağı aşikardır. Nihayet, geçmişte İran ihtilalini Türkiye’ye ihraç etmeye çalışmış, neyse ki, bu çabalarının Türkiye ile ilişkileri bozmaktan başka sonuç vermediğini görerek ısrarından vazgeçmiştir.
Böyle sorunlu bir komşuya sahip olduğuna göre, Türkiye’nin İsrail’in İran’a karşı saldırısı karşısında sevinmesi gerekmez mi? Bu sorunun cevabı da kesinlikle hayırdır. Bir kere, Türkiye, birçok uyuşmazlığa rağmen, tarihi olarak İran’la ilişkilerini zahiri bir dostluk çerçevesinde yürütmüştür. Her iki ülke de, aralarındaki farklara rağmen, ilişkilerinin hasmane yöne evrilmesine izin vermemekte, nezaketi elden bırakmamaktadırlar. İkinci olarak, gerek hükümet gerek kamuoyu İsraillilerin haritadan silmek istedikleri Filistinlileri içtenlikle desteklemektedir. Dolayısıyla İsrail’in İran karşısındaki eylemlerini desteklemekten uzak durmaktadırlar. Üçüncü olarak, Türkiye’nin Orta Asya’daki Türki devletlere ulaşmasının yolu İran’dan geçmektedir. Bunun alternatifi şu anda zaten kullanılması olanaksız gözüken fakat her halükarda uzun ve engellerle dolu Novorossisk hattıdır. Ermenistan üzerinden Bakü’ye ulaşacak olan Zengezur koridoru ise henüz açılmamıştır. Dördüncü olarak, Türkiye halihazırda Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk yapmaya çalışmaktadır. İran’la dostane ilişkileri olan Rusları karşısına alarak talip olduğu görevden vazgeçmek istememektedir. Beşinci olarak, Türkiye’de yaygın olan kanaate göre Birleşik Devletler, İsrail’i kullanarak Orta Doğu haritasını yeniden çizmek istemektedir. Türkiye bölgedeki Amerikan tasavvurlarının içinde yer almak bir yana, bunlara karşı çıkmaktadır.
Biz olağan tahliller yaparken, İsrail ABD’yi Ferda, Natanz ve İsfahan nükleer tesislerine bombalamaya ikna etti. Bu koşullar altında şüphesiz İran’ın müzakere yapması zorlaşacaktır. Ancak çözüm yine İran’ın mahcubiyete sürüklenmeden bir uzlaşı formülü üzerinde anlaşmasına bağlıdır. Trump bölgeye Amerikan askeri sevkine sıcak bakmaması bir ümit kapısıdır. Türkiye için de en olumlu tercih çatışmaların bir an önce uzlaşma ile sona ermesidir.