Geçen hafta İtalya seyahatim üzerine yazmış ve “Neden bilim, sanat, moda ve inovasyon buralarda doğdu?” sorusu ile kapatmıştım. Tek kelime ile yanıtı: Rönesans. Peki, Rönesans neden İtalya'da ve Avrupa`da doğdu? Bu soruya yanıt verebilmek için kaseti biraz geriye sarmamız lazım.
Her şey Hümanizm ile başladı. Hümanizmi kısaca insan merkezli dünya görüşü olarak tanımlayabiliriz. Orta Çağ’ın baskıcı skolastik düşüncesine karşı, insanın değerini ve özgürlüğünü savunan bir akımdır. 14. yüzyıl İtalya'sında ortaya çıkan bu hareket, aklı, bireyselliği, eleştirel düşünceyi ve eğitimi vurgular. Rasyonel aklı ve bilimi temel alır. Hümanizm yaygın kanının aksine insan sevgisi değildir. Bu anlamda Mevlana da hümanist değildir.
Hümanizmi Avrupa'nın radikal dönüşümünün bir başlangıç noktası olarak değerlendirmek gerekir. Bu anlamda Hümanist düşünce, kendisinden sonra gelecek Rönesansın, Reform Hareketinin, bilimsel devrimlerin ve Aydınlanma Çağının çekirdeğidir. Yüzyıllarca sürecek bir özgürleşme hareketinin ateş fişeğidir. Kritik düşüncenin mahcup kıpırdanışıdır. Özellikle Rönesans’ın öncüsüdür diyebiliriz. Hümanizmin kıvılcımları ilk edebiyatta görülür fakat giderek etkisini artırır ve sanatın tüm dallarına uzanır. İtalya'dan Hollanda`ya Avrupa'yı tamamen kuşattıktan sonra Rönesans ve Reform hareketlerini tetikler.
Rönesans, sadece Avrupa değil dünya tarihinin en önemli kültürel ve düşünsel hareketlerinden biridir. 14. yüzyılın sonlarında İtalya'da başlamış ve 17. yüzyılın başlarına kadar Avrupa'nın büyük bölümünü kasıp kavurmuştur. Fransızca kökenli Rönesans "yeniden doğuş" anlamına gelir. Hümanist düşünceden esinle odağına insanı alır. Orta Çağ'ın Tanrı merkezli dünya görüşünün aksine, Rönesans’ta bireyin değeri, yetenekleri ve aklı öne çıkar.
Rönesans, sadece sanatla sınırlı kalmayarak gözleme, deneye ve akla dayalı bilimsel yöntemin temellerinin atıldığı bir dönemdir. Örneğin Kopernik, Kepler, Galileo gibi bilim insanları evrenin işleyişine dair devrimsel görüşler ortaya koydular. Rönesansın asıl etkileri takip eden yüzyıllarda görülmüştür. Rönesans ile birlikte dogmatik Orta Çağ düşüncesi yerini akla ve deneye bıraktı. Modern bilimin temelleri atıldı, sanat eserleri insan ve doğaya daha uygun hale geldi. Katolik Kilisesi'nin radikal bir değişim yaşayacağı Reform süreci hızlandı.
Reform Hareketi iktidarın yönünü Kilise'den hatta Kral`dan halka çevirmiştir. Direksiyonu dogmadan hür düşünceye kırmıştır. Devamında bilimsel atılımları, Sanayi Devrimini ve ekonomik gelişmeleri tetiklemiştir. Hümanizm ve Rönesans batının bugünkü gelişiminin arkasındaki temel itici güçler. Bu açıdan bakıldığında felsefe, bilim, sanat ve inovasyonun neden o topraklarda doğduğunu anlıyoruz.
Türkiye maalesef henüz kendi Rönesansını, kendi Reform Hareketini ve tam anlamıyla Sanayi Devrimini yaşamadı. Coğrafyanın kader olduğuna itiraz ediyorum. Rönesans ve Reformun bu topraklarda olmamasının nedeni Orta Doğu ülkeleriyle çevrili olduğumuz için değildir. Orta Doğulu zihniyeti tercih ettiğimiz içindir. Ki Rönesansın özünde Farabi, İbni Sina gibi İslam düşünürlerinin etkisi büyüktür.
Not: Yılın yorgunluğunu atmak için bir yaz molası rica ediyorum. Yazılarıma kısa bir ara veriyorum izninizle. Ağustosta görüşmek üzere…