Yoksullukla mücadele kapsamında bir kaç yaklaşım şekli bulunmaktadır. Neo Liberal yaklaşım, Amartya Sen yaklaşımı, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği’nin yaklaşımlarını öne çıkanlar olarak ifade edebiliriz. Yoksulluğun nedenleri doğru olarak tanımlandığı taktirde bu problemin yükünü hafifletmek adına izlenecek stratejiler de ilgili ülke ve toplumsal sosyoekonomik farklılıklara göre farklılık sergileyecektir.
Neo-liberal anlayışın yoksulluğa bakışında yoksulluğun nedeni olarak, bireylerin kendilerini gören bir yaklaşım şeklinden bahsedilebilir. Bu açılımda yoksulların yoksulluklarının sebebi olarak “bireylerin doğal kusurları ve genetik zayıflıkları görülür”. Yoksulluğu açıklayan bu anlamdaki diğer bir tanımlamada da yoksulluk, bireysel özelliklerin yan ürünü olarak görülmektedir. Yani bireylerin doğru değerlere sahip olmamaları, tembel ve düşük istekli olmaları ve an merkezli (gündelik) yaşamaları yoksulluğun ana nedenidir.1
Neo-liberal yaklaşıma göre yoksulluk, piyasa temelli ve buradan koşullanmış bir olgudur. Yoksulluk bireylerin ekonomik olarak verimliliklerinin düşmesi, marjinalleşmesi, rekabete ayak uyduramaması, becerilerinin piyasanın gerisine düşmesi, vb. nedenlerle oluşur.
Neo-liberal yaklaşımın özünde piyasanın işler hale getirilmesi için gereken düzenlemelerin yapılması ve vatandaşların piyasanın aradığı niteliklere kavuşturulması vardır. Diğer bir ifadeyle yoksullukla mücadelede “dolaylı” bir strateji izlenmektedir.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) insani gelişme yaklaşımının kuramsal temelini, Amartya Sen’in dilimize “yeterlilikler” (yapabilirlik, kapasite, güç) olarak çevirebileceğimiz “capabilities” kavramı oluşturmaktadır.2
A. Sen tarafından geliştirilen yapabilirlikten yoksunluk teorisi, yoksulluğun anlaşılmasında yeni bir çerçeve ortaya koymaktadır. Bu çerçevede Sen, yoksulluğu “genel kabul gören bir hayatın gerektirdiği asgari ihtiyaçlar için gerekli gelir düzeyine sahip olmamak” şeklinde tanımlayan geleneksel görüşlerin aksine, yoksulluğu anlamak için insanların “ne yapıp yapamadıkları ve ne olup olamadıklarına” bakılması gerektiğini savunmaktadır.3
Bu yaklaşımda yoksulluk, standart yoksulluk ölçütü olan gelir düzeyi yerine “kabul edilebilir bir hayat düzeyine ulaşmak için gerekli temel yapabilirliklerden yoksun olma” olarak tanımlanmaktadır. Gelir düzeyinin temel odak noktası olarak kabul edilmemesi, gelirin yoksulluk üzerindeki etkisinin yadsındığı anlamına gelmez. Ancak gelir düzeyi, yapabilirlikten yoksunluk yani gerçek yoksulluk üzerinde etkin olan faktörlerden sadece biridir. Yapabilirlik (yeterlilik) yaklaşımının gücü, gelir ve servet düzeyinin, kişinin refahını anlamak için yeterli olmadığı fikrinde yatmaktadır. A.Sen yoksulluğun doğasının anlaşılabilmesi için eylemlilik ve aktivite fikrine odaklanan bir yaklaşımı benimsemektedir.
Bu sistem, yoksulluğun kronik olduğu Güney Amerika, Asya ve Afrika’nın birçok bölgesinde âdeta kurtuluş reçetesi hâline dönüşürken, 58 ülkede yaklaşık 70.000 mikrokredi kuruluşu ortaya çıkmıştır. Her ne kadar sorunsuz işlediği düşünülse de finansal sürdürülebilirlik mantığıyla çalışan bu kuruluşlar, ticari bankalarla yapısal farklılıklar göstermekle birlikte kaynak bulma noktasında yüksek faiz oranlarına dayanmaktan başka çare bulamamıştır. Kurulan bu bankalar, yoksullarla çalışıyor olsalar dahi neticede sosyal vizyonun yanı sıra kâr elde etmek ve mali sürdürülebilirlik sağlamak zorundadır.
Ancak burada göz ardı edilmemesi gereken en önemli nüans, finansal varlığın herhangi bir kalkınmayı tek başına sağlayamayacağı gerçeğidir. Risk ve güven arasında ince bir çizgide yer alan finansal piyasalar, maddi zenginliğin oluşmasında kaynakların çeşitliliğine ilave olarak altyapı imkânları, kurumlar ve iş yapabilme kabiliyetiyle de doğrudan bağlantılıdır. Risklerin yönetilmesi konusunda doğru yatırım, kapasitenin ve nüfusun etkin kullanımı da çok önemli unsurlardır.
Geri ödeme oranlarının neredeyse %98’e yakın olduğuyla gurur duyulsa da mikrokredinin ödeme koşulları arzu edilen etkiyi oluşturmaya yetmemiştir. Düşük bütçeli aşamadaki krediler köylülerin ilk kendi işlerini kurmalarına engel olan sermayeyi elde etmelerine imkân sağlamış olsa da birçok örnekte görüldüğü gibi, yüksek faizli geri ödeme şartları, zaten büyüyemeyen ekonomik ortamda bu kişilerin arzu edilen geliri sağlayamamasına sebep olmuştur.
Hatta kredinin kullanıldığı köylerde yapılan incelemeler, kredi çekenlerin yalnızca %5’inin fayda sağlayabildiğini, %45’inin durumunun daha da kötüye gittiğini, %50’sinin ise, ancak başka kurumlardan kredi çekerek durumunu sabit tutabildiğini göstermiştir. Birçok mikrokredi müşterisi uygun pazar bulunmadığı için işini devam ettirememiş, dükkânını ya da tezgâhını kapatmak zorunda kalmıştır.
Mikro finansman sistemi yoksulluğun önlenmesinde bugüne kadar büyük başarılar elde etmiş olsa da her durumda başarılı olacağını iddia etmek mümkün gözükmemektedir. Bilindiği üzere mikro finansman sistemi çalışma azmi ve fikri olan insanlara ulaştırılabildiği takdirde başarıya ulaşabilecektir. Ancak hedef kitle çok geniş tutulur ve akşam karnını nasıl doyuracağını düşünen yoksul kesimlere de kredi imkânları sunulursa, çok doğal olarak bu insanlar edinilen kredileri öncelikli ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik kullanacaklar, gelir arttırıcı bir faaliyet içerisine giremeyecekler ve mevcut yoksullukların ötesinde onları ilerleyen zamanlarda daha fazla zor durumda bırakacak olan büyük bir borç sarmalının içerisine gireceklerdir.
Böyle durumlarla karşılaşılmasını engellemek için yoksullukla mücadelede kullanılan diğer yöntemlerin kullanılması büyük önem taşımaktadır. Bunlar arasında yoksullara karşılıksız nakit transferlerinin yapılması, iş ve eğitim programlarının düzenlenmesi örnek olarak gösterilebilir.
______________
1Samet Güneş, (2009), Yoksullukla mücadelede mikro kredi uygulamaları ve sosyal yardımlaşma ve dayanışma genel müdürlüğü proje destekleri, T.C.Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, sf.28-29
2Coşkun, Selim-Tireli, Münir, (2008), “Avrupa Birliği’nde Yoksullukla Mücadele Stratejileri ve Türkiye”, Nobel Yayınları, Ankara.
3Yuncu, Demet (2000), “İki Yoksulluk Yaklaşımı: A.Sen’in Yapabilirlikten Yoksunluk Teorisi ve Toplumsal Dışlanma Çerçevesinin Karşılaştırılması”, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu, Araştırma Raporu, İstanbul