Cenevre’de devam eden BM plastik anlaşması görüşmeleri ve Ekim’de oylanacak IMO Net Sıfır Denizcilik Çerçevesi, dünyanın iklim krizinde ortak hareket etme iradesinin ne kadar zayıfladığını gözler önüne seriyor. Hiçbir alanda iş birliği görünmüyor. Küresel iklim diplomasisi, çok taraflı çözümler yerine ulusal çıkarların sert duvarına çarpıyor.
Cenevre’de süren Birleşmiş Milletler plastik anlaşması görüşmeleri ile Ekim ayında Uluslararası Denizcilik Örgütü’nde (IMO) oylanması beklenen Net Sıfır Denizcilik Çerçevesi, dünyanın iklim krizinde ortak hareket etme kapasitesinin ne kadar zayıfladığını bir kez daha ortaya koyuyor.
Plastik müzakerelerinde, ABD’nin Körfez ülkeleri, Rusya, Hindistan ve diğer petrol-gaz üreticileriyle aynı çizgide yer alarak plastik üretim kısıtlamalarına açıkça karşı çıkması, süreci çıkmaza soktu.
Müzakerelere katılan diplomat ve gözlemciler, Washington’un, kendi güçlü petrokimya sektörünü etkileyecek her türlü “üretim azaltımı” hedefini engellemeye odaklandığını aktarıyor. ABD’nin, görüşmeler başlamadan önce bazı ülkelere gönderdiği mektuplarla, plastik üretim ve katkı maddeleri üzerinde herhangi bir küresel sınır getirilmesine karşı çıkmaya davet etmesi de bu tutumu pekiştirdi.
Oysa diğer tarafta, Kanada, Avustralya, Avrupa, Afrika, Latin Amerika ve Pasifik ada devletlerinden oluşan yaklaşık 100 ülkelik geniş bir koalisyon, bakır plastik üretimini “sürdürülebilir seviyelere” çekmeyi savunuyor. Ancak petrol ve gaz gelirlerine bağımlı ülkeler, bunu ekonomik bir tehdit olarak görüyor. Suudi Arabistan öncülüğündeki 22 Arap ülkesi, Rusya, Hindistan, İran ve Malezya, anlaşma metninden “üretim” konusunun tamamen çıkarılmasını talep ediyor. Çin ve Brezilya ise resmi öneri sunmasa da bu çizgiye yakın duruyor.
Plastikteki bölünme, denizde de var
Benzer bir bölünme, deniz taşımacılığının karbon emisyonlarını azaltmayı amaçlayan IMO Net Sıfır Çerçevesi’nde de yaşanıyor. Nisan ayında büyük çoğunlukla kabul edilen çerçeveye, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Bahreyn, Irak, Kuveyt, Yemen ve Venezuela olmak üzere sekiz ülke karşı çıkıyor ve Ekim’de yapılacak oylama öncesi anlaşmayı geri çekmek için girişimlerini hızlandırdılar. Gerekçeleri; hedeflerin “fazla iddialı” olması, gemi sahipleri için yüksek maliyet yaratması ve geçiş yakıtları olarak gördükleri LNG ile biyoyakıtların teşvik edilmemesi. Ancak uzmanlara göre bu itirazlar, aslında fosil yakıt satışlarını koruma çabasının bir yansıması.
IMO’nun Net Sıfır Çerçevesi, emisyon azaltım hedefl erini tutturamayan gemi sahiplerine finansal yaptırım öngörüyor. Petrol ekonomileri tarafından sunulan bildiride, bu yaptırımın 2040 yılında yıllık 59 milyar ile 161 milyar dolara ulaşan “aşırı bir mali yük” olacağı ifade ediliyor.
Kar amacı gütmeyen politika grubu Opportunity Green’in iklim diplomasisi kıdemli direktörü, Emma Fenton ise, bu tahmine itiraz ederek, University College London’ın 2030 yılı için yıllık yaklaşık 11 milyar dolar tahminini referans gösteriyor.
Toplanacak fon temiz yakıt kullananları ödüllendirmek, liman altyapısını dönüştürmek ve düşük gelirli ülkeleri olası ekonomik olumsuzluklara karşı desteklemek için kullanılacak. Petrol ihracatçısı ülkeler ise bu uygulamanın “yüksek bir mali yük” getireceğini savunuyor.
Hiçbir alanda iş birliği görünmüyor
Her iki süreçte de ortak payda, fosil yakıt ekonomilerine bağımlı ülkelerin, dönüşümün temel ayağı olan üretim ve emisyon azaltım hedeflerine sistematik olarak direnmesi.
Cenevre’de ve IMO’da yaşanan tıkanıklık, küresel iklim mücadelesinin kritik dönemeçlerinde bile ortak akıl ve dayanışmanın ne kadar eksik olduğunu gözler önüne seriyor. Fosil yakıta dayalı ekonomik çıkarların, insanlığın geleceğini hiçe sayan bir duvar gibi yükseldiği bu tablo, küresel liderlerin ve kurumların gerçek anlamda kararlı adımlar atmaktan kaçındığını gösteriyor.
Yani, hiçbir alanda iş birliği görünmüyor. Küresel iklim diplomasisi, çok taraflı çözümler yerine ulusal çıkarların sert duvarına çarpıyor. Bu durum, hem okyanuslarda plastik kirliliğinin hem de deniz taşımacılığının karbon ayak izinin büyümeye devam etmesi anlamına geliyor. Üstelik bu iki alan, iklim kriziyle mücadelede birbirinden ayrı değil. Her ikisi de doğrudan fosil yakıt üretimi, tüketimi ve ticaretiyle bağlantılı.
Geldiğimiz durum; gezegenimizin sınırlarını zorlayan krizlerin önüne geçmek için artık sadece iyi niyetin değil, güçlü siyasi iradenin şart olduğunu hatırlatıyor.
Eğer bu çıkmazdan kurtulamazsak, plastik kirliliği ve denizcilik kaynaklı karbon emisyonları giderek büyüyen bir tehdit olarak kalacak, geleceğe dair umutlarımız ise hızla tükenmeye devam edecek.