Her organizasyon, yalnızca resmi yapılar ve kurallardan değil, aynı zamanda değerler, normlar ve sembollerden oluşan bir kültürel sistemdir. Stratejiler değişir, teknolojiler yenilenir ama kültür, çalışanların nasıl düşündüğünü, davrandığını ve karar verdiğini belirleyen en derin yapı olarak kalır. Şimdi bu sistemin içine, karar verme gücünü elinde tutan bir oyuncu giriyor: Algoritmalar.
Çünkü, yapay zekâ artık 'ideal çalışan' profilinden adalete, iş yapış biçimlerinden otorite yapısına kadar her şeyi yeniden tanımlayan bir rejim kuruyor.
Sessiz darbe
Avrupa'daki çalışanların dörtte biri işyerinde algoritmaların verdiği kararlara tabi. Bu sayı hızla yükseliyor. Fakat asıl değişen karar mekanizmaları değil, karar kültürünün kendisi.
Basit bir örnek verelim. Geçmişte yetenekli bir çalışanı kim keşfeder, nasıl değerlendirirdi? Bir mentor, deneyimli bir yönetici, informal ağlar... İnsani sezgi, deneyim, yargılar, empati…Karışık, belki her zaman sağlıklı ve adil değil ama sonunda insani olan bir süreç.
Şimdi? Algoritmalar CV'leri tarıyor, belirlenen kriterleri analiz ediyor, filtreliyor ve kararlar veriyor. Kolay ve hızlı. Peki, sonuç her zaman doğru ve sağlıklı mı?
Buradaki risk şu: Algoritmalar tarafından tam ölçülemeyen nitelikler; örneğin yaratıcılık, empati, karakter ve kişisel özellikler sistemlerde yavaş yavaş görünmez hale gelirse ne olacak?
Regülasyon dalgası geliyor
AB'nin yapay zekâyı düzenleyen AI Act'i yürürlüğe girdi. 2026'ya kadar da kademeli olarak tamamı devreye alınacak. Yüksek riskli sistemlerde şeffaflık, insan gözetimi ve ayrımcılığın önlemesi zorunlu hale geliyor.
AB’nin düzenlemesi, Türkiye için bağlayıcı olmasa da, ekonomik ve stratejik olarak ciddi sonuçlar doğuracak. AB pazarına yapay zekâ tabanlı ürün, hizmet veya yazılım sunan Türk şirketleri için bu mevzuata uyum fiilen zorunlu hale gelecek.
Ülkemizde de Kişisel Verileri Koruma Kurumu’nun (KVKK) yayımladığı rehberler, yapay zekâ uygulamalarının hukuki, etik ve teknik açıdan güvenli bir zeminde gelişmesini sağlamak için bütüncül bir çerçeve kurmaya çalışıyor.
Bu çerçeve, kişisel verilerin korunmasını merkeze alırken; şeffaflık, hesap verebilirlik, adalet ve toplumsal fayda gibi ilkeleri de standart hale getirmeyi hedefliyor. Ancak bu ilkeler tavsiye niteliğinde, şimdilik bağlayıcı bir yasal zemini yok.
Kurumsal dünyanın, regülasyon dalgası daha da yükselmeden önce etik protokollerini kendiliğinden kurgulaması hem hazırlık hem de rekabet avantajı sağlayacak.
Kültür aşınırsa, ne olur?
Şimdi. Tüm bu noktalar dikkate alınmaz, kültür bilinçli olarak korunmaz ve algoritmaların egemenliğinde yeni bir kurumsal düzen inşa edilirse, şu riskler kaçınılmaz olabilir:
- Değer Aşınması: Şirket, kısa vadeli metrikler uğruna uzun vadeli değerlerini kaybeder. "İnsana yatırım yaparız" sloganı, "insan kaynağını optimize ederiz" anlayışına dönüşür.
- Güven Erozyonu: Çalışanlar kararların nasıl alındığını anlayamaz. "Neden ben değil de o?" sorusunun yanıtı algoritmanın derinliklerinde saklanır. Adaletsizlik algısı kronikleşir.
- Kimlik Kaybı: Şirket, kendine özgü ruhunu yitirir. "İnsan merkezli" değerler, "veri merkezli" değerlere evrilir. Başarı, insani erdemlerin değil, algoritmik performansın ölçüsü olur.
Bu sürecin sonu, kurumsal zombi durumudur. Belki her şey işler, çarklar döner ama ruh ölmüştür.
Yeni kurumsal kaslar
Bu noktada etik mühendisliği kavramı öne çıkıyor. Kısaca, algoritmik sistemlere insan değerlerini kodlamak. Sadece "algoritma düzgün çalışıyor mu?" değil, "bu algoritma hangi değerleri yansıtıyor?" sorusunu da sormak. Teknik kurguyu, etik kriterlerle birleştirmek. Temel pratikleri de basit:
- Şeffaflık: Algoritmaların karar süreçlerinin açık ve şeffaf olduğu sistemler kurmak.
- Önyargı Denetimi: İşe alım, performans değerlendirme ve terfi sistemlerinde olası gizli önyargılara karşı düzenli tarama yapmak.
- Katılımcı Tasarım: Çalışanları sadece kullanıcı değil, tasarım ortağı olarak görmek.
- İtiraz Hakkı: Algoritmik kararlara karşı hızlı, etkili ve insan odaklı başvuru yolları kurmak.
Sonuç: Teknolojiyi değerlerle kurgulamak
Bana göre, asıl mesele, teknolojiyi hangi değerlerle yönlendireceğimize karar vermek. Ne tamamen algoritmalara teslim olmak ne de tekno fobi ile geri çekilmek doğru. Kurumsal kültür ile kodlar arasındaki bağı bilinçli olarak tasarlamak ve kurmak gerekiyor.
Bu nedenle bugünün en stratejik hamlesi, algoritmaları kurumun değerlerini kodlayan, gelecekteki kültürü de şekillendiren bir sistem olarak tasarlamak olur.
Çünkü, yarının sürdürülebilir rekabet avantajı hangi teknolojiyi kullandığımızda değil, onu hangi etik pusulayla yönlendirdiğimizde saklı olacak.