Karbonsuzlaşma çevre meselesi gibi dursa da pek değil; finansal bağımsızlık meselesi denebilir. ABD rota değiştirdi, Avrupa frene bastı, Uzak Doğu tam gaz. Türkiye’nin yolu hâlâ çiziliyor. Türkiye 2053 hedefini yakalayacaksa, karbonu finansal bir değer olarak okumalı.
Karbonun Politik Ekonomisi
Dünyanın yeni ekonomik dili “karbon.” Bir dönemin enerji devleri, çelik ve çimento üreticileri için bu kelime bir hesap kaleminden ibaretti. Bugün her CFO’nun, yatırımcının, üreticinin, tedarikçinin günlük ajandasında.
Sürdürülebilirlik, çevre haberlerinin başlığı olmaktan ulusal güvenliğin, ticaretin ve neredeyse politik bağımsızlığın ölçütü. Bir başka deyişle, “yeşil”i ortalığı yıkamak için kullanmak mümkün değil.
Nasıl oldu da jeopolitika duvarına çarptık?
Bu dönüşümü anlamak için, uzun yıllardır karbon piyasaları, sürdürülebilir finans ve enerji dönüşümü alanında çalışan karbonsuzlaşma stratejisti Göker Avcı’yla bir söyleşi gerçekleştirdim. LinkedIn ve Youtube platformlarından canlı olarak gerçekleşen bu söyleşi Fikir Buluşmaları serisi olarak platformlarda, yer alıyor.
Avcı, ABD’de başladığı kariyerini Türkiye ve Avrupa Birliği arasında ticaret yapan şirketlere danışmanlık yaparak sürdürüyor. Aynı zamanda Carbon Mindset platformunun kurucusu.
Küresel tablo: Niyet çok, sonuç az
Avcı, dünyanın iklim politikalarında samimiyet testini geçemediğini söylüyor: “İklim ajandası hiçbir zaman gerçekten öncelikli olmadı. Kurallar çıktı, hedefler kondu ama büyük bir azaltım ya da dönüşüm gördük mü? Hayır. Dünya geç kaldı. Bu bir çevre meselesinden çok, varoluş meselesi artık.”
ABD Başkanı Donald Trump özellikle ikinci döneminde ABD’nin çevresel yatırımları ve iklim dostu altyapı teşvikleri kesilince küresel dengeler değişti. Avrupa Birliği (AB), bu boşluğu dengelemek için emisyon ticareti sistemlerini ve sınırda karbon düzenlemelerini hızlandırdı. Ancak küresel rekabetin etkisiyle AB yavaşlamak zorunda kaldı. Uzak Doğu ise Avcı’ya göre, “hiç frene basmadı.”
Karbon fiyatlaması: Şirket bütçesinin yeni kalemi
“Karbon fiyatlaması” kulağa teknik bir terim gibi gelse de iş dünyası için doğrudan finansal maliyet anlamına geliyor. AB 2005’ten bu yana Emisyon Ticareti Sistemi (ETS) uyguluyor. Bu sistemin mantığı basit: Çok kirleten çok öder. Ancak sistemin yan etkisi büyük. Avcı şöyle açıklıyor: “Polonya’daki bir çimento üreticisi çevreci üretime geçmek için yatırım yapmak zorunda kalıyor, yapmazsa emisyon vergisi ödüyor. Böyle olunca fiyat tutturamıyor, rekabet avantajını kaybediyor. Müşteri gidip Türkiye’den ya da Hindistan’dan alıyor. İşte buna karbon kaçağı deniyor. Şimdi Avrupa, bu kaçakları önlemek için ithalat yapan ülkeleri de sisteme dahil ediyor. Bu da Türk şirketlerinin bütçesini doğrudan etkiliyor.”
Yani karbon çevreyi ve beraberinde fiyat rekabetini de belirliyor. Avcı’ya göre bu maliyetler bir yandan şirketleri sıkıştırsa da bir yandan da fırsat yaratıyor: “İngiltere’de yeşil enerjiyle üretim yapan bir Türk şirketi, Türkiye emisyon sistemi devreye girdiğinde avantaj sağlayabilecek. Altyapısını doğru kuranlar bilançosunu güçlendirebilecek.”
Ceza caydırıyor
Avcı’ya göre, dünyada ve Türkiye’de insanları en hızlı harekete geçiren unsur ceza. Motivasyonun başlangıcı bu. Ama önemli olan, cezadan korkmak değil, fırsatı görmek.
Türkiye’nin 2026’dan itibaren kendi emisyon ticareti sistemine geçeceğini hatırlatıyor: “İlk iki yıl veri toplanacak. Ardından tahsisat fiyatları açıklanacak. Karbon vergisi şu an 43 ülkede var. Fiyatlar Polonya’da 10 dolar, Uruguay’da 160 dolar. Aradaki fark politik tercihi gösteriyor: Üretim mi gezegeni mi?” Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefi, Avcı’ya göre iddialı ama yön belirleyici. “Hedef ne kadar hırslıysa, fiyat da o kadar yüksek olur” diyor.
Tedarik zincirinde domino etkisi
Karbon maliyetleri sadece üreticiyi değil, zincirin tamamını etkiliyor: “Çelik, çimento, cam, alüminyum gibi sektörler ilk sırada. Ama kalemden ambalaja, lojistikten depoya kadar her aşama etkileniyor. Çünkü hiçbir ürün bu hammaddelerden bağımsız değil. Fosil yakıtla taşınan her ürün daha pahalı hale gelecek.”
AB’nin ikinci emisyon sistemi kara taşımacılığını da kapsıyor. Üstelik fiyatlar üç-dört kat daha yüksek olacak. “Avrupa’da operasyonu olan şirketler için bu ciddi bir stres testi” diyor Avcı.
Hesaplama ve denetim: Kapsam 1, 2, 3
Rakamların arkasında karmaşık bir sistem var. Sadeleştirerek anlatımı şöyle; “Ürün başına kullanılan fosil yakıt ve elektriğin yarattığı emisyon hesaplanıyor. Türkiye’de sistem daha basit olacak, emisyon yoğunluğu temelli. Ürün başına düşen emisyonu hesaplayacağız. Eğer ortalamanın altındaysanız, kazançlısınız. Üstündeyseniz ceza ödersiniz.”
Burada önemli bir nokta: Her şirket bu hesaplamayı yapabilecek bir uzman çalıştırmak ya da dışarıdan danışmanlık almak zorunda. Cezalar 250 bin TL ile 10 milyon TL arasında değişiyor.
“Sürdürülebilirlik, kurumsal iletişim departmanlarının raporuna yazılacak bir başlık değil,” diyor Avcı. “Bu işin içine finans, üretim ve veri yönetimi girmek zorunda.”
Bankalar yeşil sınavda
Finans sektörü, karbon hikayesinin hem destekleyicisi hem de kriz alanı. Bankaların yumuşak karnı kendi karbon ayak izlerini ölçememeleri. Yeşil varlık oranlarını hesaplayamadıkları için atılmak istenen adımlar yarım kalıyor. Türkiye bankacılık sistemi “yeşil tahvil”, “sürdürülebilir kalkınma kredisi” gibi araçlar üretse de farkındalık ile uygulama arasında boşluk sözkonusu. Bir işletme çevreci yatırım yapacağım diye bankaya gittiğinde, normal faizle kredi alıyor. Bankalar yeşil krediyi fiyatlayamıyor. Veri ve ölçüm yok. Değişecek. Zaman gerek.
CFO’ların riski bilgi eksikliği
Şirketlerin üst yönetiminde, özellikle CFO’lar için karbon, finansal bir risk. “Birçok şirket müşterileri istedi diye net sıfır hedefi açıklamış ama neye taahhüt ettiklerini bilmiyorlar,” diyor Avcı. “Gerçek risk fırtına geldiğinde değil, fırtınadan önce gemiyi güçlendirememekte.” Bu cümle iş dünyasının güncel fotoğrafı. Sürdürülebilirlik artık bir finansal varoluş meselesi. Bugüne kadar PR üzerine inşa edilen literatürü bir kenara koymak gerektiği anlaşılıyor.
Yer değiştirmenin eşiğinde üretim
Avcı’ya göre Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS) doğru yönde bir adım: “Şirketler bulundukları bölgenin iklim riskini belki ilk kez bu kadar net görecekler. Suya erişim, atık su yönetimi, tarımsal verim gibi göstergeler kararlarını belirleyecek. Nerede kalacaklarına ya da taşınıp taşınmayacaklarına bu veriler karar verecek.” Kaldı ki, iklim riski küresel mesele; “ABD’de bir fabrikanın emisyonu, Madagaskar’daki buğday tarlasını etkileyebiliyor. Karbon, yerel olduğu ölçüde küresel bir borçlanma ve finans enstrümanı.