Orta Doğu’daki her çatışma Türkiye’nin ihracatında yeni risklere yol açıyor. İsrail’in, İran’a saldırmasıyla başlayan yeni savaş Türkiye ile İran arasındaki mevcut dış ticareti de yüksek ihtimalle çok olumsuz etkileyecek. Yıllardır uygulanan ambargo nedeniyle zaten gerçek potansiyelinden uzak seyreden İran’a ihracat yılın geri kalan bölümünde hızla gerileyebilir. Türkiye 2024 yılında İran’a 3 milyar 231 milyon dolarlık ihracat yapmıştı. Aynı yıl İran’dan ithalat ise 2 milyar 454 milyon dolar olmuştu. 2025’in Ocak-Nisan döneminde ise İran’a ihracat 945 milyon dolar, İran’dan ithalat 838 milyon dolardı. 2025 için İran’a ihracatımızın 4 milyar dolar olması bekleniyordu. Türkiye ile İran arasında ‘ambargosuz, kısıtsız, normal şartlarda yıllık dış ticaret potansiyelinin’ yaklaşık 30 milyar dolar olabileceği konuşuluyordu. Bu nedenle de ABD Başkanı Donald Trump’ın, İsrail’in İran’a saldırısından önce iki ülke arasında başlattığı ‘nükleer müzakere sürecinin, olumlu sonuçlanması’ umutla bekleniyordu.
İran’ın makus talihi neleri kaybettirdi?
İran, dünyanın en zengin petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip ilk 5 ülke arasında olsa da 1979’daki sözde İslam devriminden beri istikrar yüzü görmedi ve özellikle İsrail ile ABD ile ‘rasyonel temelleri olmayan ideolojik mücadelesini’ ısrarla sürdürdü. İsrail ve ABD ise İran’ın bu politikalarını, bölgedeki enerji kaynaklarına erişim stratejileri için kullanışlı bir gerilim ve çatışma kaynağı olarak değerlendirdi. Hem İran’ı küresel ekonomiden izole ettiler hem de Irak, Lübnan ve Suriye’de ciddi kazanımlar elde ettiler. Ayrıca ABD, Suudi Arabistan başta olmak üzere körfezin en zengin ülkelerine rejimin, bu ülkeler dönük açıkça ilan ettiği ‘İran tehdidi’ sayesinde toplamda trilyon dolarları aşan silah satışı gerçekleştirdiler. Bu süreçte İran, sahip olduğu zengin enerji kaynaklarını verimli şekilde dünya pazarlarına sunamadığı gibi ambargo altında elde edebildiği görece çok düşük petrol ve doğal gaz satış gelirlerinin büyük bölümünü İsrail ve ABD’ye karşı bölgede desteklediği vekil güçlere harcadı. Sonuç olarak; hem ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı’na (CIA), hem de İran’ın resmi kurumlarının verilerine göre dünyanın en zengin enerji rezervlerine sahip İran’ın ekonomisi büyüyemedi. İran’ın, 1970’lerin sonlarında satın alma paritesine göre kişi başına milli geliri 10 bin dolar seviyesinde tahmin ediliyordu. 2023’te bu rakam yaklaşık 16 bin dolar olabildi. Resmi rakamlarla milli gelir ise 2023’te 4 bin 500 dolarda kaldı ki bu rakam her İranlının aylık ortalama 400 dolarla hayatını idame ettirdiği anlamına geliyor. Ülkede işsizlik oranı 2024 sonunda yüzde 9,2 olurken, ihracat 97,9 milyar dolar, ithalat ise 113,2 milyar dolardı. Benzer enerji zengini ülkelerin tamamı dış ticaret fazlası verirken İran, yıllardır açık veriyor. 2024’te İran’ın bütçe gelirleri 60,7 milyar dolar, bütçe harcamaları ise 90,2 milyar dolar oldu ki burada da ciddi bir açık görülüyor. Elbette İran’ın nasıl yönetileceğine İran halkı karar vermeli. İran’da bir değişim yaşanacaksa bunun da savaş sırasında değil, savaştan sonraki süreçte iç barış korunarak gerçekleşmesi en doğru yöntem olabilir.
İran’ın Hayfa’yı vurmasının derin bir anlamı var
İsrail-İran Savaşı ne kadar sürecek ve nerelere yayılacak ya da fazla genişlemeden kısa sürede bitecek mi? Aklıselim herkesin temennisi bir an önce ateşkes ve barış olması. İsrail, İran’da askeri açıdan stratejik tesisleri vururken, İran da benzer bir strateji ile Tel Aviv, Kudüs ve Hayfa’ya yoğun füze saldırıları düzenledi. Bu üç şehirden ilk ikisinin önemi hakkında herkes yeteri kadar bilgi sahibi ama Hayfa’nın başka bir tarihi önemi var. Bu önem, sadece liman ve ticaret merkezi olmasıyla da değil, Irak, Suriye ve Türkiye ile çok özel ilişkili. Musul-Kerkük petrollerinin Akdeniz’e boru hatlarıyla taşınması ilk kez 15 Eylül 1934’te yapımı tamamlanan 1.856 kilometrelik Kerkük-Hayfa Petrol Boru Hattı ile gerçekleşti. Hayfa, 1948’e (İsrail’in kuruluş tarihi) kadar İngiliz yönetimindeydi. Birinci Arap-İsrail Savaşı’na kadar çalışan boru hattı 1948’te Irak ve Suriye’nin kararıyla kapandı. Bu hat kapandıktan on yıllar sonra Musul ve Kerkük petrolleri, ilk hattı 1976’da işletmeye alınan 970 kilometrelik Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı ile Türkiye üzerinden Akdeniz’e açıldı çünkü en akılcı güzergah burasıydı. 1990’lardan itibaren Kerkük-Yumurtalık Boru hattı PKK Terör Örgütü tarafından defalarca sabote edilirken, İsrail de Kerkük-Hayfa Petrol Boru Hattı’nı tekrar hayata geçirmeyi (yenileme yaparak) şiddetle istemeye devam etti. İsrail’in, ‘Terörsüz Türkiye sürecini’ baltalayacak şekilde Kuzey Suriye’deki terör örgütünü ayakta tutma çabasının zerre kadar insani bir gerekçesi yok. Sadece ‘kendisi için enerji tedarik güvenliğini en kârlı şekilde sağlama’ motivasyonu var. Musul ve Kerkük enerji sahalarındaki kanıtlanmış rezervlerin toplam değerinin yaklaşık 4 trilyon dolar olduğu tahmin ediliyor.