Geçen hafta ‘Sporun Ruhu’ programında hayat hikayesini anlattığımız Francesco Acarbi röportajlarından bir tanesinde gülerek; “Futbolun içinde 17 sene kalabilmek kanseri yenmekten daha zor” diyor. Kişi bir hedefe sıkı sıkıya bağlı kalıp kolay pes etmediğinde, sabır ve inat aynı davranış gibi görünse de, bu iki özellik niyet, esneklik ve öğrenme isteği açısından çok büyük farklar içermektedir. Sabırlı kişi, süreci bilinçli bir şekilde yönetirken, yaptığı işin zaman alacağını bilir. Bu süreçte gözlemler, öğrenir, gerektiğinde yöntem değiştirir. İnatçı ise aynı yolu, aynı yöntemle ısrarla tekrar edip, dış dünyadan gelen geri bildirimlere kulağını kapar ve değişimi reddeder. Uzun vadeli spor projelerinde başarı, çoğu zaman hemen gelmez. Altyapıdan yetişen oyuncuların meyve vermesi, bir kulüp kültürünün oturması ya da bir milli takımın belirli bir seviyeye çıkması yıllar alabilir. Bu sürecin sağlıklı yürümesi için yönetenlerin, antrenörlerin, sporcuların ve taraftarların bir konuda net olması gerekir: Bu bir sabır yolculuğu mudur, yoksa sonuçsuz bir inatlaşma mı?
İspanya futbol tarihinin en başarılı jenerasyonu, 2008-2012 dönemindeki büyük başarılarını 15-20 yıl süren planlı bir çalışmanın ve yatırımın neticesinde elde etmiştir. 90’larda tüm altyapı sistemlerini baştan tasarlayan İspanya, 2004 Avrupa Şampiyonası’nda erken elenince yöneticiler, herhangi bir paniğe kapılmadan, küçük ayarlamalarla programlarını sürdürdüler. Sonraki dönemlerde bütün turnuvalara damga vuracak bir milli takımın ortaya çıkması, o gün gösterilen kararlılık ve tüm sürecin sabırla yönetilmesiyle alakalı… Bugün tüm dünyanın hayranlıkla izlediği Stephen Curry’li Golden State Warriors, 2010’ların başında ligin alt sıralarında yer alan sıradan bir takımdı. Uzun vadeli bir planlamayla yeniden yapılanan Warriors, sabırlı adımlarla, takımın iskeletini oluşturan oyunculara yatırım yaparak 2015, 2017, 2018 ve 2022’de NBA şampiyonluğu elde etti. Öte yandan, başarıya ulaşmak için bir stratejiye körü körüne bağlı kalındığında, her başarısızlık “biraz daha zaman” denilerek ötelenir. Oysa sorun modelde değil, modelin koşullara uygun olmayışındadır. Veriler ve analizler dikkate alınmadan yapılan uzun vadeli yatırımlarda ortaya çıkan davranışın tarifi sabır değil, kör bir inat olur.
Amerikan Futbol Ligi (NFL) takımlarından New York Jets, sürekli koç ve oyun kurucu değiştirdiği, ve bu transferleri hiçbir zaman daha büyük bir organizasyonel değişimle desteklemediği için ligin en başarısız organizasyonlarından biri olarak gösterilir. Aynı hataları farklı kişilerle tekrarlamak, yapısal reformlardan kaçınmak ve sürekli kısa vadeli başarı hayaliyle hareket etmek Jets’i ligde alay konusu hâline getirmiş durumda. İnatla korunan bu döngü, sabır değil, verimsiz bir ısrarın örneği olarak görülüyor. Bu ikilem sadece organizasyonlar için değil bireysel sporcular için de geçerli. Sporcu, gelişim için farklı yollar denemeyi, geri bildirim almayı ve gerektiğinde alışkanlıkları değiştirmeyi göze almalıdır. Belirli bir antrenman modelini yıllarca uygulayıp ilerleme kaydedemeyen bir sporcunun kendine “dürüst” cevaplar bulma zamanı gelmiş demektir. Aynı hataları tekrar ediyor muyum? Bu süreçte zihinsel ve duygusal olarak nasılım? Yeni bir metodu denemeye açık mıyım? İnatla sabır arasındaki çizgi işte bu gibi soruların cevaplarında, yeni farkındalıklarla belirginleşir.1996-2018 yılları arasında Arsenal’de görev yapan teknik direktör Arsen Venger Premier League de en çok maç yöneten isim olma rekorunu elinde tutuyor. Motivasyonu sürdürebilmenin motivasyon yoğunluğundan daha önemli olduğunu belirten Wenger bir röportajında profesyonelliğe geçiş yapan futbolcuların yüzde 67 sinin 21 yaşına gelmeden futboldan koptuğunu anlatıyor. Spor tarihi parlak başlangıçlarıyla meşhur fakat gelişime açık olmamanın bedelini ağır ödeyen, artık isimleri hatırlanmayan sporcularla dolu. NBA tarihinin en çok konuşulan erken çıkışlarından biri olan Sebastian Telfair, sabırla gelişmek ile inatla tıkanmak arasındaki farkın ince ama bir o kadar da belirleyici olduğunu gösteren çarpıcı örneklerden biri sayılabilir. New York sokaklarında yıldızlaşan Telfair, daha lise yıllarında adını ülke çapında duyurmuştu. Henüz 18 yaşındayken NBA’e adım attığında, onun “bir sonraki Allen Iverson” olacağı söyleniyordu. Takım değişiklikleri, disiplin sorunları ve savunma zaafl arına rağmen, “ben böyle oynuyorum” diyerek eleştirilere kulağını kapatan genç sporcu 30 yaşına gelmeden ligin dışında kaldı. Gözümüzü kapatıp sadece yürümeye mi çalışıyoruz, yoksa aynı yolda yürürken öğrenmeye devam etmek mi istiyoruz? Vazgeçmeyenler kulübündeki her sporcunun, her antrenörün, her yöneticinin kendine sorması gereken bir soru var: Gerçekten ilerliyor muyum, yoksa sadece hareket ediyor gibi mi görünüyorum? Belki de sporun ve hayatın en kritik cevabı bu soruda gizlidir…