İklim iletişimi ve proje yönetimi uzmanı Anna Siewiorek geçtiğimiz günlerde Euronews’e verdiği röportajda, iklimle ilgili dezenformasyonun artık klasik inkar stratejisinden uzaklaştığını söyledi ve bunun yerine, daha ince ve etkili yeni dezenformasyon yöntemlerinin ortaya çıktığını belirtti. Siewiorek gibi bir çok isim, iklim konusunda dezenformasyonun artık sadece özel sektör ya da popüler gruplarca değil, hükümet temsilcileri tarafından da kullanıldığını savunuyor. IPIE (International Panel on the Information Environment) tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir rapor tam da bu konuya odaklanıyor. “İklim Bilimi Hakkında Bilgi Bütünlüğü: Sistematik Bir İnceleme” adlı rapor, son on yılda yayımlanan 300 akademik çalışmayı analiz ederek, iklimle ilgili yanlış bilgilendirmenin nasıl ortaya çıkıp yaygınlaştığını inceliyor. Rapor sadece iklim bilimindeki dezenformasyonu ortaya koymuyor, aynı zamanda demokratik karar alma süreçlerinin temellerini sarsacak boyutta bir bilginin manipülasyonu sorunu olduğunu gösteriyor. Yani, bilgi kirliliğinin hedefi artık sadece inkar değil, çözüm önerilerini itibarsızlaştırmak. Bu durum, özellikle gelişmekte olan ülkelerde iklim krizine karşı acil eylem potansiyelini felç ediyor. Türlü mecralarda yayılan bu yanlış bilgiler, kamu güvenini zayıflatıyor, iklim bilimine olan inancı sarsıyor ve küresel ölçekte gerekli eylemlerin gecikmesine yol açıyor.
“Stratejik şüphecilik”
inkârı” anlatısından ziyade insanların neden-sonuç ilişkisini, çözüm önerilerini hatta bilimsel kurumları sorgulatan daha sofistike stratejilerin tercih edildiğini öne çıkarıyor. Bu yöntem IPIE tarafından “stratejik şüphecilik” olarak tanımlanıyor. Analizde, dezenformasyonun başlıca sorumluları arasında, fosil yakıt ve petrol sektörleriyle bağlantılı şirketler, sağcı siyasi partiler, Donald Trump gibi politikacılar ve şirket çıkarlarını destekleyen düşünce kuruluşları ilk sıralarda yer alıyor. Rapora göre, fosil yakıt şirketleri iklim değişikliğinin gerçek bir sorun olduğunu reddetmek ya da gizlemek için üç temel anlatı kullanıyor: İklim değişikliğinin kök nedenlerini ideolojik olarak reddetmek, yeşil yıkama ve mevcut durumun zorunlu bir gereklilik olduğunu vurgulamak. Sağcı politikacılar ise genellikle iklim çözümlerinin etkinliği, maliyeti ve adaleti üzerine kuşkular yaratmaya odaklanıyor. Farklı ülkelerdeki partilerin iklim değişikliğine yaklaşımları ise farklılık gösteriyor. Örneğin, Almanya’daki AfD partisi iklim değişikliğini tamamen reddederken, Fransa’daki Ulusal Birlik partisi fırsatçı bir yaklaşım sergileyerek, “egemenlik” kavramını kullanıp iklim politikalarını ulusal kültürle ilişkilendiriyor. Genel olarak ise bu partilerin söylemlerinde “yerel, kırsal yaşamın yüceltilmesi” ortak bir tema olarak öne çıkıyor.
Trump’ın rolü
Trump’ı, siyasi amaçlarla “iklim değişikliği büyük bir aldatmaca” söylemini yayan ayrı bir dezenformasyon aktörü olarak tanımlıyor. Özellikle kömüre bağımlı maden bölgelerinin iklim inkârı söylemlerini daha kolay benimsediğine dikkat çeken rapora göre, bu bölgelerde, bilim ve kurumların güvenilirliği sorgulanıyor, komplolar ya da bilim insanlarının hata yaptığı iddiaları yayılıyor. Sosyal medyada şüpheci içeriklerin büyük ölçekli yayılımında yaklaşık yüzde 25 oranında botların rolü bulunuyor. Raporda yer verilen bir konu da “çifte aldatmaca” stratejisi. Bu hem iklim bilimine karşı çıkmak hem de yeşil yıkama yapmak anlamına geliyor. Bu durumda, şirketler ekolojik faaliyetler ilan etse de, fosil yakıt bağımlılıkları devam ediyor.
Duygusal dezenformasyonun gücü
Araştırmalar, dezenformasyonun çoğunlukla duygulara hitap ettiğini ve duygusal mesajların daha inandırıcı olduğunu, bilgi doğruluğunun ise ikinci planda kaldığını gösteriyor. Gazeteci Szymon Bujalski, “sert” iklim inkârı zayıfl asa da stratejinin hala destekçileri olduğunu söylüyor. Bunun iki nedeni var: Birincisi, artık iklim değişikliğinin varlığı sorgulanmıyor; esas tartışma insan etkisi ve önerilen çözümler üzerinde yapılıyor. İkincisi ise, bu sloganlar teorik olarak argüman görünümü verse de pratikte duygulara hitap ediyor. Artan duygusallık ve kutuplaşmanın hakim olduğu bir dünyada, bu tür içerikler daha kolay yayılıyor. Geldiğimiz noktada, dezenformasyon artık sadece bir inkâr değil, çözümlere dair güveni sarsmayı hedefl iyor. Fosil yakıt şirketleri, siyasi aktörler ve bazı devlet destekli mekanizmalar iklim karşıtı stratejiler geliştirmek için bir araya geliyor. Ve toplumsal iklim eyleminin önü, bilgi bütünlüğü sağlanamadığı sürece kapatılmış oluyor…
Yanlış bilgi nasıl kurgulanıyor?
Çözüm şüpheciliği: Yenilenebilir enerjiyi etkisiz, pahalı ve güvenilmez sunarak eyleme geçişi sabote eden anlatılar öne çıkıyor. XYeşil boyama
(Greenwashing): Fosil yakıt şirketleri çevreci olduğunu iddia ederken esas üretim biçimlerini maskeleyen manipülatif stratejiler geliştiriyor.
Statükoyu meşrulaştırma: Mevcut düzenin ekonomik ve kültürel açıdan korunması gerektiğini savunan mesajlarla “değişim riskli bir lüks” gibi sunuluyor.
Bilgi kirliliği nasıl önlenir?
-Hukuki düzenlemelerle yanlış klima iddialarının önlenmesi.
-Emisyon beyanlarında şeff afl ık ve standartlaştırılmış veri paylaşımı.
-Sivil toplum, bilim insanları ve medya arasında güçlü iş birlikleri oluşturulması.
-Kitlelere yönelik eğitim ve medya okuryazarlığı programlarının yaygınlaştırılması