19 Mayıs 2025 günü Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramını kutladık.
Mustafa Kemal Atatürk ile Türkiye Cumhuriyeti için kanlarını dökenleri hatırlamanın günlerle kısıtlı olmaması gerektiğine inananlardanım.
Ruhları şâd, mekânları cennet olsun.
Ve gönülleri ferah olsun çünkü biz onların başlattığı bağımsız Türkiye savaşını sürdürüyoruz.
TÜİK verilerine göre 1924 yılından 1930 yılına kadar dış ticaret açığı veren Türkiye dış ticareti 1947 yılına kadar hep fazla vermiş.
Ne yazık ki o yıldan itibaren de sürekli dış ticaret açıkları ile uğraşıyoruz.
2024 yılında 262 milyar ABD doları ihracat rakamına ulaşmış olsak bile bu rakamın, Türkiye mal ve hizmet üretiminin gücüne denk gelmediğini söylemem gerekir.
İhracatımız neden olması gereken düzeyde artmıyor?
Uluslararası ilişkiler, ekonomik çalkantılar, kısıtlamalar gibi dış etkenleri kabul ediyorum…
Bir de içimize dönüp bakalım ve unutulmaz şarkılara imza atmış olan rahmetli Kayahan’ın dediği gibi “ Ben nerede yanlış yaptım “ diyelim.
Amma sadece demekle kalmayıp kök nedenlere inmeye çalışalım.
Bu nedenle sohbetimize “ İhracatın Felsefesi “ başlığını attım.
İhracatı sadece başka ülkelere mal veya hizmet satışı olarak düşünmek çok yanlıştır.
İhracatı sayısal veriler demeti olmaktan çıkartmamız gereklidir.
İhracat, pazar araştırması ve müşteri bulma arasına sıkıştırılmamalıdır.
INCOTERMS, Ödeme Şekilleri ve ihracat mevzuatı gibi şeytan üçgenlerine kısılmamalıdır.
O aynı zamanda bir kültür ve bilgi etkileşimidir.
Bir dış ticaret işleminde farklı ülkelerde bulunan, ticari uygulamaları ve sosyal eğilimleri ile değerleri farklı olan kişiler ve kuruluşlar karşı karşıya gelerek iş yaparlar.
Bu durumda bizler sadece mal veya hizmet satmaya odaklanırsak, yapmamız gereken işin yarısını yapmış oluruz.
Belki bağlantı kurup satış yapabiliriz amma bu işi sürdürebilme şansımız ne olur şüphelidir.
Zaten, Türkiye ihracat rakamlarını analiz ederseniz göreceğiniz en önemli unsur, ihracattaki sürdürülebilirlik sorunudur.
Bunun en önemli nedenlerinden birisi de iş insanlarımızın ihracat vizyonudur.
“ Bugün işi al paranı kazan yarın olunca duruma göre bakarız “ diye düşünenlerdenseniz, biliniz ki en geç üç yıl sonra ihracat pazarından çıkacaksınız.
İhracat yapacaksanız, ihracat pazarında kalıcı olmak istiyorsanız, etkileşime ve değişime açık olabilmek zorundasınız.
İhracatçı olabilmek için, girişimci bir ruhunuzun olması gerek.
Çünkü girişimci, bilinmeyene karşı cesaretle yürümeyi göze alabilen kişidir.
Sayısal verileri bulabilirsiniz, müşterilere ulaşabilirsiniz amma işi yönetebilir misiniz?
Bazı KOBİ yöneticileri, büyük ihracatçılar için “ Paraları olduğu için ihracat yapabiliyorlar “ diyorlar. Ben de cevap olarak acaba “ İhracat yapmak için gerekenleri yaptıkları için mi paraları var “ diyorum.
Finansmana erişim güçlüklerini kabul ediyorum amma kolaycılığa kaçmayı reddediyorum.
İhracat ayrı yönetilmesi gereken bir iştir.
Kulaktan dolma bilgiyle, dur hele bakalım ve idare eder görüşleriyle arası iyi değildir.
Anlayışlı olmayla, kendisini müşterisinin yerine koyup düşünmeyle, birlikte kazanıp birlikte büyüme düşünceleriyle barışıktır.