İhracat yapan birçok işletmenin, piyasada tutunamadığını ve birkaç senelik ihracatçılık hayatından sonra ihracat yapmaktan vazgeçip, sadece iç piyasaya döndükleri biliniyor.
Burada, son yıllarda yaşanılan düşük kur politikasının zorluklarını dışarıda tutuyorum.
Ayrıca, özellikle KOBİ ölçeğindeki işletmelerin, finansmana erişiminde çektikleri güçlükler de bugünkü sohbetimizin dışındadır.
Sohbetimizde sözünü etmek istediğim ana fikir, ihracata başlarken “ Ben gelmenizi bekliyorum “ diyerek, tüm ihracat süreçlerinin arkasında bekleyen hatalar zinciri.
Bunu da anonim amma gerçek olan bir örnek vererek anlatmak isterim.
Telefonumun öbür ucundaki arkadaş, bulunduğu şehirdeki işletmelere yol gösterip yardımcı olmaya çalışan birisi. İhracata çok hevesli ve hatta az ve seyrek de olsa ihracat yapan bir işletme sahibinin destek arayışını ileterek, onlara yardımcı olup olamayacağımı soruyordu.
Prensip olarak işletmeyi, ekibi, ürünü görmeden ve yüz yüze görüşme yaparak detaylı bilgi almadan evet veya hayır demediğimi bildiği için o şehire gitmek için vakit ayırabilir miyim diye soruyordu.
Takvimde anlaştık ve sabah uçağı ile gidip, akşam uçağı ile dönmek üzere seyahatimi planladım. Bu arkadaşımız ve işletme sahibi beni karşıladılar ve hemen kahvaltı sofrasına oturarak konuyu sohbete açtık.
Bu sohbet arası soru cevap söyleşisinde işletme sahibinin geçmişi, teknik ve ticari yeterlilikleri, işletmesini kurmasından bugüne kadar yaşadıklarını ve özellikle düzensiz de olsa ihracatları hakkında bilgi almaya çalıştım.
Teknik yeterlilikleri kadar, ticari potansiyeli de yüksek olan birisi olduğunu gözlemledim.
İşletmesine gittiğimizde işletme mekânı boyutunun küçüklüğü ile personel sayısının azlığı dikkatimi çekmişti. Öte yandan, imalat sahasındaki makine ekipmanın hem sayısal ve hem de çeşit olarak az olması da dikkat çekici idi.
Yapılan iş genelde tek model, aynı ve ara sıra çok aykırı düşmeyen farklı boyutlarda bir ürünün üretimi. Üretim süresi zaman alıyor, siparişe göre üretiliyor ve stok yapılmıyor.
Sektöre yakın olduğum ve yaptıkları iş ağır parçalardan oluştuğu için de dış kaynak kullanımı şanslarının kısıtlı olduğunu biliyordum.
Gerek kahvaltı sırasında ve gerekse işletmede olduğumuzda kendisine imalat ekibinden sorular geliyor ve onları yönlendiriyordu.
Yabancı dil yok ve gelen müşterinin diline göre tercüman bulunmaya çalışılıyor.
Üretilen şey hep aynı olmasına karşın teknik çizim, malzeme ve üretim spesifikasyonu yok.
Gelen müşteri ile kâğıt üzerinde konuşup, yapılmış olan ürün gösterilip sipariş alınıyor.
Genellikle de verilen teslim süresi tutulamayıp geç kalınıyor. Bahane derseniz dağ gibi.
İşte hata olduğunda, teslim almaya gelen müşteri kabul ederse sorun yok. Etmezse düzeltiyorlar.
“ Siz burada olmazsanız iş aksamayacak mı “ sorusuna cevap “ Telefonum hep açık.”
“ Hasta olursanız “ sorusunun cevabı “ Ne olacak, nasıl olsa geleceğim. Ben gelene kadar idare ederler.”
“ Çoklu sipariş gelirse “ diye sorduğumda “ Hele bir gelsin, onu da o zaman düşünürüz “ cevabı geliyor.
Üretim süreleri uzun ve zaten verilen teslim sürelerini tutturulamıyor. Olası müşterinin çoklu sipariş vermesi ve bekleme sürelerini kabul etmesi de oldukça şüpheli görünüyor.
Dönüş uçağına gitmeden oturduğumuz mekânda “ Siz şimdilik gelen müşteriye ürün yapın “
dediğimde muhatabımın yüzü değişmişti.
Kendisine destek olamayacağımı çünkü ihracata yönelme çalışmalarından sonuç alabilecek durumda olmadıklarını söyledim. Ayrıca bu desteği veririm diyecek olanların, sadece kendisinin parasını almaya çalışanlar olacağını da açıkça dile getirdim.
İhracat yapmak üzere çalışmak istediğinde de nelere ihtiyaç duyduğunu samimi bir dille ifade ettim.
Uzun bir aradan sonra, beni oraya çağıran arkadaşla görüştüğümde işletme sahibinin, “ Sana biz ihracat yaptırırız “ diyen, ağzı kalabalık bazı çantacılara para kaptırdığını üzülerek öğrendim.