Bu Türkiye’nin ilk istikrar arayışı değil. Bugünlerde 2018’den sonra imha ettiğimiz istikrarı yeniden inşaya çalışıyoruz. Göz göre göre patlattığımız hayat pahalılığını yeniden kontrol altına almaya çalışıyoruz. Ancak bu kez vaziyet bundan öncekilerden biraz daha farklı.
Çin rekabeti iç pazarı daraltıyor, intibak kabiliyeti azalıyor
Öncelikle 2018’den beri geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, imhayı kolaylaştırırken inşayı zorlaştırıyor. En azından bu istikrar arayışı süreci bu hadiseyi ayan beyan gösteriyor.
2023 Haziranı’ndan beri hem ekonomiden sorumlu bakanın hem de Merkez Bankası yönetiminin gücünün, yetkilerinin sınırlarının yeniden ve yeniden sorgulanması; hem bakanın hem de banka yönetiminin kendilerini sürekli kanıtlamak zorunda kalmaları, hep bu sistemin imhayı kolaylaştırırken inşayı zorlaştıran karakterinden kaynaklanıyor. Önce bir bunu tespit edelim.
Bugüne kadar istikrar arayışı nedeniyle, ne zaman şirketlerimiz iç pazarda sıkışırsa dışarıya açılırlardı. Türkiye’nin ihracat açısından bakıldığında dikkati çeken ürün ve pazar çeşitliliğinin nedenlerinden biri de bu aslında. Dün ihtiyacı bir başka pazara açılıp telafi edebiliyorduk, bugün şirketlerimize “finansman ihtiyacımız var” dedirten aslında bozulan ezberimiz.
Nedir? Bugünlerde şirketlerimizin “iç pazarda sıkışırsan dışarıya açılırsın” ezberi bozuluyor. Neden? Artan Çin rekabetinden elbette. Bu da dikkate almamız gereken ikinci fark esasen.
Geçen hafta Kocaeli’nde sanayicilerle sohbet ederken ne zamandan beri Çin rekabetini yoğun bir biçimde hissettiklerini sordum. Kimse on ya da on beş yıl önce demedi. Beş yıl önce diyen de olmadı. Birkaç yıldır Çin rekabetini bu kadar yoğun hissettiklerini söylediler.
2022’de Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki (BAE) Cebel Ali Serbest Bölgesi’ndeki (Jebel Ali Free Zone-JAFZA) Çin şirketlerinin sayısının dört kat arttığını söylüyor rakamlar. 2023 ve 2024 rakamları daha ortada yok ama artış devam ediyor. Trump’ın tarifeler savaşı olsa olsa bu eğilimi daha da belirginleştirmiş ya da yoğunlaştırmış olabilir. İşte dikkate almamız gereken üçüncü fark budur.
Nedir? İdari yapımızın tepki verme kabiliyetinin azalması, “iç pazarda sıkışırsan dışarıya açılırsın” ezberinin bozulması, JAFZA kaynaklı Çin rekabetinin belirginleşmesi. Bakın bu olumsuz faktörlerin üçü de bundan önceki istikrar arayışı süreçlerinde yoktu. Bu farklılığı not edelim.
Çin, Irak’ta Türkiye’yi nasıl geride bıraktı?
Doğrusu ya, bu durumun kendiliğinden bir çözümü yok. Hadise bir dışsal faktörden, artan Çin rekabetinden kaynaklanıyor. Uzaklarda aramayalım sorunu, doğrudan sınır komşumuz Irak’a bakalım isterseniz.
Irak, Amerikan işgalinden önce, Türkiye’nin en önemli ihracat pazarlarından biriydi. Almanya’dan sonra ikinci büyük ihracat pazarımızdı. Irak’ın toplam ithalatında Türkiye birinci sıradaydı. Şimdi ilk sırada BAE, ikinci sırada ise Çin var.
BAE’nin Irak’ın toplam ithalatındaki payı 2017’den itibaren Türkiye’yi geçiyor. 2022’den itibaren ise Çin, Türkiye’yi geçiyor Irak ithalatındaki pay açısından bakarsanız.
Bu grafiğe bakarken BAE’nin ne olduğunu hiç unutmamak lazım. BAE deyince aslında JAFZA’yı anlamak lazım. Nedir? JAFZA bir lojistik merkez özellikle Çin firmaları açısından. Bir tür re-export zone JAFZA. Bu yolla Çin firmaları hızla mal sevkiyatı yapabiliyorlar.
Başlangıcı 2000’li yıllar bir yeniden ihracat merkezi olarak JAFZA’ya yönelik Çin ilgisinin, sonra 2013’ten itibaren Kuşak ve Yol İnisiyatifi (BRI) buraya taşınan Çin firmalarının sayısı artmaya başlamış. Not edeyim, biz o dönemde bu gelişmeye yeterince dikkatle bakmamışız. COVID-19 ile birlikte ilgi artmış. 2022’den itibaren ise buradaki Çin firmalarının sayısı dört kat artmış. Bakarsanız 450 Çinli firma ve yaklaşık 1500 çalışan var JAFZA içinde. Tevekkeli değil, 2013’ten 2023’e Irak’ta Çin’in ağırlığı artarken Türkiye’nin payı azalıyor. Ben de merak ediyordum, bu mallar bu bölgeye nasıl gürül gürül akıveriyor diye.
Zaten buradaymış hepsi ve hazırlık son yirmi beş yıldır devam ediyormuş biz rehavet içinde mışıl mışıl uyurken. Boşuna bu sistemle idarenin tepki verme kabiliyeti azalıyor demiyorum.
2013’ten 2023’e Çin’in ağırlığı artarken Türkiye’ninki azalıyor
İsterseniz bir de ürün bazında bakalım bölgeye ne sattığımıza. Yatay eksen Irak’ın ithalatında Türkiye’nin payı, dikey eksen ise Irak’ın ithalatında Çin’in payı. İlk grafik 2013’e ait ürün bazında iki ülke arasında dağılım. İkincisi ise 2023 yılı. Hani JAFZA’da Çin şirketi sayısı dört kat arttıktan sonra yani.
Ürün bazında bir bakın bakalım. Mesela halı söz konusu olduğunda, Türkiye’nin Irak’ın ithalatındaki payı yüzde 65’e yakınmış 2013 yılında. Çin’in Irak’ın ithalatındaki payı ise yüzde 5’in altındaymış.
2023 yılına geldiğimizde halıda Türkiye’nin Irak ithalatındaki payı yüzde 65’lerden yüzde 50’ye doğru gerilemiş. Çin’in Irak’ın halı ithalatındaki payı da yüzde 50’ye yükselmiş. İşte böyle.
Ne yapmalı? Türkiye’nin artık ülke stratejilerine ihtiyacı var
Artan Çin rekabetini işte böyle ülke ülke, ürün ürün dikkatle incelemek gerekiyor bana sorarsanız. Hadiseye yalnızca Türkiye’nin Çin’e karşı dış ticaret açığı büyüyor diye kendi iç pazarımız açısından bakmamakta fayda var. Çin rekabetinin büyüklüğü karşısında, meseleyi yalnızca kendi iç pazarımız açısından değerlendirmek ve öyle önlem almaya çalışmak son derece miyopik bir bakış açısı.
Bizim şirketlerimiz bugüne kadar içeride sıkışınca dışarıya açılırlardı. Şimdi şirketlerimizin zaman içerisinde geliştirdiği bu intibak kabiliyetleri zayıflıyor. Zayıflayan intibak kabiliyeti demek, şirketlerimizin daralan iç pazarın olumsuz etkisini eskisine kıyasla daha yoğun hissetmeleri, gelişmelerden daha olumsuz etkilenmeleri demek.
Bakın bu hadise, istikrar arayışı ile gelen değerli döviz kuru bizim rekabet gücümüzü olumsuz etkiliyor demekten çok daha vahim bir durumu ifade ediyor. Çin ile rekabet edemiyorum demek, bu kadar büyük ölçekle başa çıkamıyorum demek öncelikle. Bir üretici “ben 70 tane üretiyorum, Çinli rakibim ise 7000 tane” diyordu. 7000 tane üretenin satış şartları ile 70 tane üretenin satış şartları aynı olmuyor haliyle. Birinde peşin, ötekinde vadeli. Öyle işte. Bu işi çözmek için döviz kuruna bel bağlamak sürdürülebilir bir durum değil.
Öncelikle bu istikrar arayışı sürecinde, şirketlerimizin JAFZA kaynaklı rekabeti derinden hissettiklerini unutmamak gerekiyor. Mutsuzluğu katmerlendiren bir faktör bu artan Çin rekabeti. Önce onu doğru anlayalım isterseniz. Bu ilk öncelik doğrusu.
İkincisi, ihracat için ülke bazlı stratejilere odaklanalım. Çin rekabetinin farklı ülkelerde firmalarımızı nasıl zorladığını öncelikle bir haritalandıralım. Ben size Irak örneğini verdim. Ülke ülke, ürün bazında örneklemekte fayda var.
Üçüncüsü, Avrupa Birliği ile artan Çin rekabetine karşı ne yapabileceğimize ilişkin bir ortak strateji üzerinde çalışmaya başlayalım. Unutmayalım artan Çin rekabeti bir tek bizim değil herkesin ortak derdi. Zaman kazanmak önemli.
Sonra da Türk sanayiinin verimlilik odaklı teknolojik dönüşümüne odaklanalım. Açıktır ki, bu çoklu krizler çağında, yeni teknolojilerin dikkatle takip edilmesi, mevcuda intibak ve inovasyona odaklanmak son derece önemli. Türk sanayiinin teknolojik dönüşümüne ilişkin bir programımız ise yok. Ama olmalı. TEPAV’ın TÜSİAD için hazırladığı “Rekabetin Yeni Dinamiği: Sanayide Teknolojik Dönüşüm” raporunu bir kez daha hatırlatayım. Bu yapılacaklar listesinde dördüncü husus.
Beşincisi ise İklim Kanunu’nun Türk sanayiinin, yan sanayiinin dönüşümündeki önemini idrak etmek sanırım. Doğrusu ben iklim kanunun Türk sanayiinin teknolojik dönüşümü için elzem olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin küresel teknoloji rekabetinde geride kalmaması için bir an önce iklim kanununa ihtiyacı var. Adı iklim kanunu ama esasen emisyon ticaret sistemini düzenliyor bu düzenleme.
AB’nin Sınırda Karbon Düzeltme Mekanizması (SKDM) Ocak 2026’da yürürlüğe girecek. Ya bizden mal alanlar yüzde 40’ları aşkın ek ithalat vergisi ödeyecekler AB ülkelerine Türk malı ithal ettikleri için ve bu hep böyle devam edecek, ya da iklim kanunu ile içeride bir emisyon ticaret sistemi (ETS) kurup karbon vergilerini burada bir fonda toplayarak buradan şirketlerimizin rekabet güçlerini artıracak teknolojik dönüşüm için kaynak yaratacağız. İklim Kanunu ile şirketlerimizin ve çalışanların yeni teknolojilere intibakını sağlayacağız. Hep birlikte küresel rekabette yerimizi muhafaza edeceğiz. Bu süreçte ortaya çıkacak verimlilik artışı, şirketlerimizin rekabet gücünü tahkim edecek.
Artan Çin rekabeti karşısında JAFZA biçimlenip Çin şirketleri burnumuzun dibine gelene kadar tam 25 yıldır yan gelip yattık. Bir Allah’ın kulu da çıkıp ya bu şirketler burada ne yapıyor diye merak etmemiş. Şimdi bıçak kemiğe dayandı, harekete geçme zamanı.
Yan gelip yatmayı bırakın, işe odaklanın.