Çin, geçen hafta nadir toprak mineralleri ve bu mineralleri içeren ürünlerin ihracatı dahil bir dizi konuda kısıtlayıcı kararlar aldı. Nisan 2025’te yedi nadir mineral için ihracat kısıtı getiren Çin, geçen hafta listeye beş nadir mineral daha ekledi. Etti on iki. Toplam on yedinin, on ikisi. Bu durum, bilenlere göre F-35 dahil savunma sanayii için olumsuz.
Ayrıca Çin limanlarına uğrayan Amerikan gemilerinden daha fazla liman ücreti alınacağı da açıklandı. Daha önce benzer bir karar Amerikan limanlarına uğrayan Çin gemileri için alınmıştı. Bugüne kadar serbest ticaretin engellenmemesi gerektiğini vurgulayan Çin, serbest ticareti açıkça kısıtlayan bir dizi tedbir açıkladı. Kısasa kısas dönemine girdi Çin-ABD ilişkileri. Neden?
Küreselleşme süreci çok başarılı oldu
Önce konuyu bir çerçeveye yerleştirmeye çalışayım, müsaadenizle. Küreselleşme sürecinin bu son aşaması son derece başarılı oldu. 1980’lerde bizim gibi ülkelerin dışa açılması yoğun bir biçimde tartışılırdı. O tartışmaların hayata geçmesiyle birlikte ekonomilerde atılan serbestleşme adımları, bizi bugüne taşıdı.
Geldiğimiz noktada sanırım üç temel tespit yapabilmek mümkün. Birincisi, bu son küreselleşme süreci ile batıdaki üretim ve tüketim kalıpları tüm dünyaya yayıldı. Her yer birbirine benzedi. Dünya düzleşti. İyi ya da kötü değil, böyle oldu.
İkincisi, küreselleşme sürecinin bu büyük başarısı, iklim değişikliği gündemini getirdi. Dünyanın düzleşmesi ve herkesin batılı üretim ve tüketim kalıplarını benimsemesi, iklim değişikliği riskini yoğunlaştırdı. Herkes böyle yaşamaya başlamasaydı işler bu kadar hızlı kötüye gitmezdi. Yine, iyi ya da kötü değil, böyle.
Küreselleşme sürecinin bizim gibi ülkeleri dönüştürmedeki büyük başarısının üçüncü sonucu, Çin’in uyuşuk bir tarım ülkesinden bir sanayi devine dönüşmesi oldu. Çin, bu çerçevede, küreselleşme sürecinin başarılı sonuçlarından bir tanesi.
Küreselleşme sürecinin 1980’lerden bugüne gözlemlenen bu büyük başarısı Amerika’da Trump’ın iktidara yürümesine vesile oldu. Neden? Küreselleşme süreciyle birlikte dünyanın üretim merkezi batıdan doğuya doğru kaymaya başladı. Gelişmiş batı ülkelerindeki eski üretim merkezleri ise hayalet şehirlere dönüşmeye başladı. İşte o gelişmiş ülkelerin eski üretim merkezlerindeki kaybedenlerin isyanı, seçim sandığında Trump’ı iktidara taşıdı.
Artan ihracat, Çin’i neredeyse her ülkenin bir numaralı ticaret ortağı yaptı
Peki, bu değişimi en iyi nereden görmek mümkün? Dünya ticaretinin gidişinden elbette. Yandaki dünya haritası ülkelerin dış ticaretinde birinci ortağının hangi ülke olduğuna işaret ediyor. 1995 yılında küresel ticarette ülkelerin birinci ticaret ortağı esas olarak Amerika Birleşik Devletleri’ydi (ABD). Rusya’nın birinci ticaret ortağı da ABD, Avustralya’nınki de ABD. Afrika ülkeleri içinde durum aynıydı.
1995’ten 2017’ye geldiğimizde durum değişmeye başladı. Asya’nın, Afrika ülkelerinin, Avustralya’nın birinci ticaret ortağı artık Çin olmuştu. Ama doğrusu ya, Latin Amerika ülkelerinin birinci ticaret ortağı hala ABD’ydi.
2023’e geldiğimizde Çin neredeyse kürenin tamamındaki ülkelerin birinci ticaret ortağı haline geldi. Harita orada duruyor. Çin’in dünya ticaretindeki egemenliğini tartışmak mümkün değil.
Küresel üretim merkezlerinin batıdan doğuya doğru kaymasının en başarılı örneği Çin oldu. Çin, 1980’lerde başlattığı iktisadi dönüşümünü artık tamamladı. Bu başarı, Çin’in söylemini de değiştirdi. Çin’in iktisadi değişimini başlatan Deng Şiaoping bir tür “Işığını sakla, zamanını bekle” (Taoguang, yanghui - hide your brightness, bide your time) politikası tasarlamıştı Çin için.
Buna göre, ülkenin yeterince güçlenip iki ayağının üzerinde doğruluncaya kadar “ışığını saklaması” ve tüm potansiyelini âleme göstermek için “zamanını beklemesi” gerekiyordu. Malum, etraf tehlikelerle doluydu. Ama 2017’den itibaren ülkenin ışığını saklaması giderek imkansız hale geldi. Çin için “ışığını sakla, zamanını bekle” dönemi artık sona erdi. Küresel ticaret ve üretimdeki durum ortada. İşte bu durum ve Çin’in yeni teknolojilerdeki başarısı, ABD’nin Çin’e karşı tedbirleri tartışmaya başlamasını sağladı.
Çin’de Çinlilerin istediği gibi küreselleşme oldu
Buna isterseniz Çin’in değişik bölgelere ihracatının artışını gösteren grafikten de bakabilirsiniz. Ne oldu? ABD’ye olan ihracat 2022’den beri gerilerken diğer bölgelere, bu arada Türkiye ile Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya olan ihracat hızla arttı. Çin, Batı ülkelerine (AB, ABD, Japonya ve İngiltere) ihracatını, diğer ülkelere ihracatı ile ikame etmeye başladı. Batı ülkelerinin Çin’in ihracatındaki payı yüzde 55’lerden yüzde 35’lere doğru gerilerken Kuşak ve Yol ülkelerine Çin’in ihracatının payı yüzde 15’lerden yüzde 43’e yükseldi. Ortadaki Çin’le ilgili pek de dostane olmayan tartışma Çin’in tedbir almasını sağladı. Tedbirler olumlu sonuç verdi. Çin ihracatının yapısını değiştirmeyi başardı.
Şimdi bu çerçevede, geçen hafta alınan ticareti kısıtlayıcı kararları yeni dönem tartışmalarına hazırlık olarak düşünmek mümkün. Yarın karşılıklı atılacak adımlar, verilecek tavizler için Çin bugünden hazırlık yapıyor, bir nevi. Bugün tedbir alırken yarının pazarlık pozisyonuna hazırlanıyor. Dedim ya, 2017’den beri “ışığını sakla, zamanını bekle” politikası sona erdi.
Türkiye’de Çin tecrübesinden öğreneceğimiz çok şey var doğrusu. 1980’lerde Türkiye ve Çin birlikte dışa açılmaya başladılar. Onlar öyle oldu, biz böyle. Onlar küreselleşme sürecini yönettiler, Türkiye’yi ise küreselleşme süreci yönetti. Ben size bir Çin dersleri notu düşünmeye başlayayım.
Ama şimdiden aklımızda tutmamız gereken nokta sanırım şu: Bugüne kadar Çin’den hiç “Şu ayağımızı çekiyor, bu elimizi tutuyor, yerim dar, yenim dar” diye bir yakınma duymadık doğrusu. Biz o işi, beceriksizliğe bahane üretmeyi, sürekli sızlanmayı, kendimize acımayı buraya gelince Orta Doğu’dan öğrendik sanırım.
Malum, “Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan.”