Konforu terk etmeden hakikate dokunmak mümkün değildir. Güve bunu bilir. Kelebek ise ışıkla dans eder ama yanmaz; bu yüzden de hakikatin sınırında kalır.
“Güveler, kelebeklerin gotik kardeşidir” denmiş. İlk bakışta estetik bir benzetme gibi duruyor. Oysa bu cümle, yalnızca doğaya değil; ekonomiye, siyasete ve toplumsal dönüşümlere dair güçlü bir hakikat taşıyor.
Kelebekler ve güveler aynı ailenin üyeleridir. Aynı metabolizma, aynı biyolojik kök. Ama algıları, kaderleri ve sembolik anlamları tamamen farklıdır. Biz onları çoğunlukla kozalarından çıktıktan sonraki uçuş halleriyle yorumlarız. Oysa hayatlarının en uzun ve belirleyici evresi koza sürecidir. Uçuş, her ikisi için de bir başlangıç değil, tamamlanmış bir varoluşun finalidir.
Modern ekonomi de aynen böyle çalışır: Üretim, birikim, emek ve bedel görünmezdir; görünür olan vitrin, dolaşım ve uçuş anıdır. Bu yüzden kelebekler alkışlanır, güveler rahatsız edici bulunur. Güveler ve kelebekler ekonominin hem iki ahlakının hem ikili ahlakının simgesi olmaya uygundurlar.
Kelebekler ışıkla barışıktır. Zarif, ölçülü, umutla uçan figürlerdir. Güzellikleri varoluşsaldır. Güveler ise ışıkla çarpışırlar. Onların güzelliği bedel ödeyerek ortaya çıkar. Hakikatle temas ederken güzel olmamayı, hatta çirkin görünmeyi göze alırlar.
Burada temel bir kırılma vardır. Hakikati seçmekle herkesin gözünde güzel kalmak aynı anda mümkün değildir.
Ekonomik sistemler de hem iki ahlak hem ikili ahlak üzerine kurulur. Kelebek ekonomisi, görsel meşruiyet üretir. Başarı hikâyeleri, parlak sunumlar, sloganlar ve törenler üzerinden işler. Duygular yönetilir, umut pazarlanır. Reformisttir; sistemi cilalar, yumuşatır, sürdürülebilir kılar.
Güve ekonomisi ise rahatsız eder. Bilgiye, arşive, belgeye ve deneyime dayanır. Sessizdir ama derindir. Utanç uyandırır; vicdanı harekete geçirir. Sorular sorar, cevap ister. Bu yüzden tehlikelidir. Çünkü büyük kırılmalar, reformlarla değil; rahatsız edici hakikatlerle ve adanmışlıkla başlar.
Politik olarak kelebekler makul, güveler radikal görünür
Kelebeklerin seyircisi kalabalıktır. Güvelerin seyircisi az ama ağırdır. Aynı toplum içinde iki farklı yurttaş tipi ortaya çıkar: “Şartlar fena değil” diyen uyumlu yurttaş ile “Burada bir yanlış var” diyen vicdan yurttaşı.
Politik olarak kelebekler makul, güveler radikal görünür. Oysa tarih bize şunu söyler: Büyük toplumsal dönüşümleri başlatanlar kelebekler değil, güvelerdir. Çünkü kelebekler sistemi yaşatır; güveler sistemin taşıyamadığı hakikati görünür kılar.
Biyoloji burada şaşırtıcı biçimde öğreticidir. Yaseminler güvelerle döllenir. İpekböcekleri güvedir. Güveler yok olduğunda ekosistem geri dönülemez biçimde bozulur. Aynı şey ekonomi için de geçerlidir. Eleştirel, bedel ödeyen, dışlanmayı göze alan aktörler yok olursa sistem estetik ama çürük hale gelir.
Bu nedenle güveler çift karakterlidir: Hem medeniyet kurucu hem medeniyet yıkıcıdır. Işığa pervane olup yanmayı göze alan pervanelerdir. Hem içeriden hem dışarıdan bedel öderler. Hakikatin hem içeriden hem dışarıdan iki kapısını da açabilenler onlardır.
Konforu terk etmeden hakikate dokunmak mümkün değildir. Güve bunu bilir. Kelebek ise ışıkla dans eder ama yanmaz; bu yüzden de hakikatin sınırında kalır.
Bugün ekonomide ve siyasette yaşadığımız krizlerin önemli bir kısmı buradan kaynaklanıyor. Estetik vitrin ile gece vardiyasının yer değiştirmesinden. Görünenin kutsanıp, rahatsız edenin susturulmasından.
Oysa hakikat sloganlarla değil, belgelerle; törenlerle değil, bedellerle ilerler. Ve tarih gösteriyor ki iki bedeli bir hakikate değer bulabilenler, yani güveler, büyük dönüşümlerin asıl öznesidir.
Güveler tükendiğinde, düzen ilk sert rüzgârda çöker
Belki de bugün sormamız gereken soru şudur: Işıkla dans eden kelebekleri mi alkışlayacağız, yoksa yanmayı göze alan güvelerin karanlık emeğini mi fark edeceğiz?
Çünkü bir toplumda güveler tükendiğinde, geriye yalnızca güzel ama kırılgan bir düzen kalır. Ve o düzen, ilk sert rüzgârda çöker.
Modern ekonominin iki ayrı ahlaki işleyiş ve ikili ahlaki işleyiş biçimini görünür kıldığımızda; ekonomi, siyaset ve hukuk alanında tekrar tekrar doğrulanan yapısal hakikatler ifade edilmiş olur. Pervaneler, ekonomik ve toplumsal düzlemde bedel ödemeyi kabul eden vicdan politikasının temsilcisi yurttaşlarıdır. Ve her zaman umut vardır.
Çünkü pervaneler, hiçbir zaman tamamen yok olmaz; yalnızca görünmez hale gelirler. Her dönemde, sessizce çalışan, arşiv tutan, bedel ödemeyi göze alırlar. Manşet olmazlar, törenlere çağrılmazlar, ödüller almazlar ama sistem çöktüğünde ayakta kalan tek hafıza onlardadır. Bu yüzden umut, alkışta değil; karanlıkta yönünü kaybetmeyenlerin varlığındadır. Ve bu, her zaman yeterlidir. Çünkü tarih, karanlıkta yönünü kaybetmeyenlerin hiçbir zaman tamamen tükenmediğini tekrar tekrar bizlere gösterir.