İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ahmet Aydemir, “Mevcut iklim politikalarıyla devam edilmesi bizleri kısa ve uzun vadede farklı ve önemli risklerin beklediği bir geleceğe götürüyor, ama geleceği değiştirmek için hala umut var, bu da yalnızca iklim eylemiyle mümkün. Bilimsel veriye dayalı, kapsayıcı ve sürdürülebilir politikalar ışığında, kamu, özel sektör, sivil toplum ve akademinin ortaklaşa hareketiyle dünya hala kurtarılabilir” diyor
55 yıldan beri her 22 Nisan'da kutlanan Dünya Günü’nün 2025 yılı teması bu sene “Bizim Gücümüz, Bizim Gezegenimiz” olarak belirlendi. Ana odak ise, “yenilenebilir enerji kapasitesinin 2030 yılına kadar üç katına çıkarılması hedefiyle, küresel ısınmaya karşı kolektif eyleme geçmek” olarak tanımlandı. İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ahmet Aydemir, bu tema ve hedef doğrultusunda sorulması gereken soruları iki ana başlıkta toplayabileceğimizi söylüyor. Birinci soru; “Gezegeni korumak ve ekosistemde olumlu sosyal etki yaratmak için bireysel olarak neler yapabilirim?’”. İkinci soru ise; “İklim değişikliğiyle mücadele etmeleri ve ekonomik, sosyal ve çevresel kaynakları korumaları için kamu kurumları, özel sektör şirketleri, sivil toplum örgütleri ve akademiyi nasıl harekete geçirebilirim?” Bu soruların sorulmasının bireysel olduğu kadar kurumsal düzeyde de farkındalık yaratacağını ifade eden Dr. Aydemir’e göre, geleceği değiştirmek için hala umut var. Nasıl mı? Sözü kendisine bırakalım…
Sadece iklim bilimcilerin değil sosyal bilimcilerin de gündeminde olmalı
“İklim değişikliği, dünya nüfusunun yarısının ayda en az bir kere su kıtlığı yaşamasından biyoçeşitliliğin rekor hızla azalmasına, son yirmi yılda toprağın %20’sinin kullanılamaz hale gelmesinden her yıl on milyonlarca hektar ormanın yok olmasına kadar geniş yelpazede etkiler yaratıyor. Bu gelişmeler, dezavantajlı durumda olan ülkeleri geri dönülemez hasarlar bırakacak şekilde etkileyerek sosyal, ekonomik ve çevresel olarak toparlanmalarını güçleştiriyor. Türkiye özelinde ise Güney Doğu ve İç Anadolu bölgelerinde yaşanan çölleşme, kuraklık ve bunlara bağlı olarak gerçekleşen tarımsal verim kaybı, Karadeniz bölgesinde yaşanan yağışlar ve takip eden seller ve erozyon, Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde ise susuzluk ve orman yangınları ön plana çıkıyor. Üstelik bu etkiler hem Dünya hem de Türkiye için sadece çevresel birer tehdit olmakla da kalmıyor; iklim göçleri, geçim kaynaklarının kaybı ve sosyal kutuplaşma gibi sosyoekonomik tehdit ve kırılganlıkları da beraberinde getiriyor. Bu da iklim değişikliği konusunun yalnızca iklim bilimciler değil sosyal bilimcilerin de gündeminde olması gerekliliğini gösteriyor.”
Veri merkezlerinin enerji tüketimi önemli bir sorun
“İklim değişikliğine dair güncel verilere baktığımızda bazı alanlarda umut verici gelişmeler yaşandığını görebiliyoruz. Küresel anlamda fosil yakıtlara kıyasla temiz enerjiye iki kat fazla yatırım yapılması ve güneş ve rüzgâr enerjisinin bugüne kadarki en ucuz ve en hızlı büyüyen elektrik kaynakları haline gelmesi iklim değişikliğiyle mücadelede olumlu gelişmeler olarak ön plana çıkıyor. Öte yandan teknoloji, iklim değişikliğiyle mücadelede benzeri görülmemiş fırsatlar sunuyor. İkiz dönüşüm kapsamında var olan üretim yöntemlerin daha sürdürülebilir hale getirilmesi ve gezegen ve canlıların sürdürülebilirliği için yeni teknolojilerin geliştirilmesi sürdürülebilirlik bu mücadeleye önemli katkılar sunuyor. Bununla birlikte dijitalleşme, özellikle veri merkezleri, teknolojik altyapılar ve milyarlarca parametreli yapay zeka modellerinin enerji tüketimini ciddi anlamda attırması sebebiyle karbon ayak izimizi arttırma riskini de taşıyor.
Bilimsel veriye dayalı, kapsayıcı ve sürdürülebilir politikalar gerek
“Mevcut iklim politikalarıyla devam edilmesi bizleri kısa ve uzun vadede farklı ve önemli risklerin beklediği bir geleceğe götürüyor. Kısa vadede aşırı hava olayları ve çevre kirliliği, çevresel anlamda bizleri bekleyen en önemli riskler. Bu riskleri ise zorunlu göç, yerinden edilme, silahlı çatışmalar, toplumsal kutuplaşma, artan eşitsizlikler ve azalan insan hakları gibi sosyal ve ekonomik riskler takip ediyor. Uzun vadeli risklere baktığımızda ise çevresel olarak aşırı hava olayları ve çevre kirliliğinin yanında biyoçeşitlilik kaybı, doğal kaynakların tükenmesi ve ekosistemlerin çökmesi gibi geri dönülmesi zor tehlikelerin bizleri beklediğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte, bu geleceği değiştirmek için hala umut var, bu da yalnızca iklim eylemiyle mümkün. Bilimsel veriye dayalı, kapsayıcı ve sürdürülebilir politikalar ışığında, kamu, özel sektör, sivil toplum ve akademinin ortaklaşa hareketiyle dünya hala kurtarılabilir.”
Yerel yönetimler ve üniversitelerin rolü önemli
- “Yerel yönetimler gezegen dostu politika ve kent planlaması; okullar ve üniversiteler bilimsel bilgi üretimi ve yeni nesillerin sürdürülebilirlik konusundaki farkındalık, yetkinlik ve sorumluluklarının arttırılması; sivil toplum kuruluşları ise paydaş katılımcılığı ile özel sektör ve kamu kurumları üzerinde yaptırım ve kanun değişikliği baskısı kurma anlamında kritik roller üstleniyor. Üniversitelerde geliştirilen Ar-Ge projeleri sayesinde hem iklim değişikliğine dair teknik ve uygulamalı yeni teknolojiler üretiliyor hem de döngüsel ekonomi, iklim göçü ve sosyal adaptasyon gibi iklim değişikliğinin ekonomik ve sosyal yönleri konusunda bilgi üretiliyor. Bu da üniversiteleri, hem karar alıcılar için rehber kurumlar hem de toplum için kılavuz kaynaklar haline getiriyor. “
Mavi veya beyaz yakalı olmaktan çıkıp yeşil yakalı olmak
- “Eğitim, iklim değişikliğiyle mücadelede bireyler, toplumlar, kurumlar ve devletleri harekete geçirmenin en önemli yolu olarak ön plana çıkıyor. Burada ilk adım tüm insanların sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği konusunda farkındalık kazanması. Bir sonraki adımda ise nitelikli eğitim aracılığıyla insanlara iklim değişikliğiyle mücadelede gerekecek yetkinlikleri kazandırmak gerekiyor. Her bireyin kendi güçlü yanlarını yaşadığı ve çalıştığı ekosistem ve toplumu iyileştirmek için kullanarak mavi veya beyaz yakalı olmaktan çıkıp yeşil yakalı olması gerekiyor. Dönüşümün kalıcı ve sürdürülebilir olması için ilgili eğitimlerin döngüsel ekonomi, adil ticaret, cinsiyet eşitliği ve insana yakışır iş gibi en az iklim değişikliği kadar önemli konuları da anlatması gerekiyor.”