Uzun yıllardır akademide ve iş dünyasında tartışılan eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık kavramlarını sınıfların sınırından çıkararak günlük hayatın gerçeklerine taşıyan ÇEK projesi, hem içerik hem de yöntemiyle Türkiye’de yeni bir öğrenme ekosistemi yaratmayı hedefliyor.
GAİN, Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi, Türk Eğitim Vakfı (TEV) ve Awen For Us iş birliğiyle hayata geçirilen “ÇEK - Çeşitlilik, Eşitlik, Kapsayıcılık” projesi, Türkiye’de kapsayıcı iletişim ve kapsayıcı sistem tasarımı konusunda gençlere yönelik en kapsamlı eğitim girişimlerinden biri olma yolunda ilerliyor.
HEDEF, TEORİK BİLGİNİN GERÇEK BİR DENEYİME DÖNÜŞMESİNİ SAĞLAMAK
Uzun yıllardır akademide ve iş dünyasında tartışılan eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık kavramlarını sınıfların sınırından çıkararak günlük hayatın gerçeklerine taşıyan proje, hem içerik hem de yöntemiyle Türkiye’de yeni bir öğrenme ekosistemi yaratmayı hedefliyor. Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Duygu Salman Öztürk, ÇEK Projesi’nin akademik omurgasını oluşturan isimlerden biri.
Öztürk, projenin çıkış noktasını anlatırken, eşitlik ve kapsayıcılık konularının uzun süredir akademik olarak işlense de öğrencilerin bu bilgiyi günlük hayata aktarmakta zorlandığını belirtiyor: “Öğrenciler derslerde kavramı anlıyor ama iki şey oluyor. Ya öğrendiklerini hayatlarına nasıl yansıtacaklarını bilemiyorlar ya da bağlantıyı kursalar bile bundan nasıl bir dönüşüm çıkaracaklarını kestiremiyorlar.”
ÇEK Projesi tam da bu ikilemi gidermek, teorik bilginin gerçek bir deneyime dönüşmesini sağlamak için tasarlanmış.
BİLGİDEN TOPLUMSAL ETKİYE
Öztürk’e göre akademinin toplumsal sorumluluğu artık bilgi üretmenin ötesinde, bu bilginin toplumda somut bir fark yaratmasını sağlamak. Bu nedenle Boğaziçi Üniversitesi’nin projeye katılım motivasyonunu yalnızca akademik değil, etik bir sorumluluk olarak da tanımlıyor: Üniversitelerin kapsayıcı sistemler tasarlanmasına öncülük etmesi, bilgiyi toplumsal etkiye dönüştürmesi ve gençlere sorgulama alanı açması.
DÖRT KURUMUN GÜÇ BİRLİĞİ
Proje dört kurumun güç birliğinden oluşuyor: Boğaziçi Üniversitesi akademik bilgi ve etik çerçeveyi sağlarken; GAİN toplumsal farkındalık yaratma kapasitesini, TEV eğitimde fırsat eşitliği misyonunu, Awen For Us ise kapsayıcı sosyal sorumluluk tasarımı tecrübesini projeye taşıyor. Öztürk, bu çeşitliliğin projeye kattığı değerin altını çiziyor ve şöyle diyor: “Farklı sektörlerin aynı hedef doğrultusunda bir araya gelmesi bu girişime hem sürdürülebilirlik hem de meşruiyet kazandırıyor. Bu sinerji, projeyi bir belgeselin ötesine taşıyor; akademik bilgi ile sahadaki gerçeklik arasında bir köprü kuruyor”
ADALET VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK MESELESİ
ÇEK’in üzerinde yükseldiği temel kavramlar olan eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık, Öztürk’e göre yalnızca iletişim dilinin bir parçası değil; toplumsal dönüşümün anahtar dinamikleri. Kimin duyulduğu, kimin dışarıda kaldığı, hangi hikâyelerin görünür olduğu ve kimin kaynaklara erişebildiği gibi sorular, bir toplumun adil işleyip işlemediğini gösteren temel ölçütler. “Bu mesele sadece temsil değil, aslında adalet ve sürdürülebilirlik meselesi” diyen Öztürk, kapsayıcı sistemlerin sosyal adalet, bilişsel zenginlik ve kurumsal dayanıklılık açısından kritik önem taşıdığına dikkat çekiyor. ÇEK Projesi’nin gençler için neden önemli olduğu sorulduğunda ise yanıt çok net: Empati. Öztürk, bu kavramın ne kadar çok konuşulsa da gerçekleştirilmesi en zor insani yetkinliklerden biri olduğunu söylüyor.
Birbirini hiç tanımayan, farklı sosyal ve ekonomik geçmişlerden gelen gençlerin birbirlerinin hikâyelerine temas etmesinin kolay olmadığını belirten Öztürk, “Aynı üniversiteden mezun olmak bile tek başına yeterli değil. Birbirimizin hikâyelerini bilmeden gerçek bir empati kuramayız” diyor. Proje, gençleri tam da bu noktaya davet ediyor: Hikâyeleri dinlemeye, anlamaya ve birlikte düşünmeye…
KAPSAYICILIK, EMPATİ VE ÇOĞULCU DÜŞÜNCE
Bu yönüyle ÇEK Projesi sadece bir eğitim içeriği üretmiyor; kapsayıcılığı, empatiyi ve çoğulcu düşünceyi pratikte deneyimleme imkânı sunuyor. GAİN’in anlatı dili ve medya üretimi konusundaki yetkinliği sayesinde proje aynı zamanda kapsayıcı iletişimin nasıl kurulabileceğine dair de bir rehber niteliği taşıyor. “Çoğulcu bir dil nasıl üretilir, empatik bir anlatı nasıl kurulur, kapsayıcı bir içerik nasıl görselleştirilir?” sorularına pratik yanıtlar sunuyor.
Kurumsal hayata adım atacak genç profesyoneller için ise proje, temsilin, kapsayıcı dilin ve farkındalık temelli iletişimin iş hayatındaki önemini hatırlatıyor. Çalışma yaşamında kimin duyulduğu, hangi hikâyelerin temsil edildiği ve iletişimdeki önyargıların nasıl dönüştürülebileceği gibi konular gençler için giderek daha kritik hale geliyor.
Dr. Öztürk’e göre üniversitelerin rolü bu anlamda her zamankinden daha önemli. Farklı sosyal ve kültürel arka planlardan gelen gençlerin güvenle yan yana gelebildiği alanlar yaratmak, tartışarak öğrenme kültürünü sürdürmek ve farklılıkların karşılaşabileceği zeminler kurmak, üniversitelerin kapsayıcılığa yapacağı en değerli katkı. Boğaziçi Üniversitesi’nin uzun yıllara dayanan tartışma kültürü, bu projeye güçlü bir entelektüel zemin sağlıyor. “Temas edebildikleri sürece, öğrenciler için en büyük öğrenme alanı budur” diyor Öztürk.
ÇEK; BİRLİKTE İYİLEŞMENİN GÜÇLÜ BİR ÖRNEĞİ
ÇEK Projesi, gençlere yalnızca yeni bir eğitim programı sunmuyor; aynı zamanda toplumun geleceğini şekillendirecek bir düşünme biçimini, bir birlikte yaşama pratiğini ve kapsayıcı bir gelecek hayalinin mümkün olduğunu hatırlatıyor. Her paydaşın kendi sorumluluğunu üstlendiği bu iş birliği modeli ise Türkiye’de toplumsal meselelerde birlikte üretmenin, birlikte düşünmenin ve birlikte iyileşmenin güçlü bir örneği olarak öne çıkıyor…
“Ütopya bir hedef değil, bir yön duygusudur”
Projenin toplumsal etkisine dair en çarpıcı değerlendirmelerden biri sanatçı Suzanne Lacy'nin sözlerine yapılan referans: “Ütopya bir hedef değil, bir yön duygusudur.” Dr. Duygu Salman Öztürk’e göre ÇEK Projesi aynı şekilde, kısa vadede büyük bir dönüşüm vadetmiyor; ancak yönü gösteriyor. Empatiyi, farkındalığı ve birlikte yaşam becerisini güçlendiren küçük ama güçlü adımlar atıyor. “Belki mükemmel eşitliği ne biz göreceğiz ne de çocuklarımız. Ama o yöne yürümek toplumsal bir sorumluluk” diyor.