CENGİZ GÖĞEBAKAN - Emekli Bankacı / Finansal Yönetim Danışmanı
Finansal sektör, ülkemizin yeterli sermeye yapısına sahip, son derece yüksek teknolojik altyapısı ve kaliteli insan kaynağı ile faaliyet gösteren ve ülkemizin sürdürülebilir büyümesine lokomotif rolü üstlenen sektörlerinin en başta gelenlerindendir.
Düzenleme ve denetleme otoritesi olarak, başta BDDK olmak üzere, koordineli olarak çalışan TCMB-TMSF-SPK gibi kuruluşlarla birlikte ülkemizin tasarruf ve birikimlerini, en verimli alanların finansmanına yönlendirilmesine yönelik bütünlüğü sağlar. Ve buna ilişkin en çağdaş yasal düzenlemelerin ülkemiz gerçeklerine yönelik olarak geliştirilmesi ve adaptasyonu için çaba göstererek, siyasi otorite ile uyumlu şekilde, ülkemiz ekonomisinin sürdürülebilir büyümesi ve kalkınmasının motorunu inşa ederler.
Ülkemiz reel sektörü ise ezelden beri kısıtlı sermeye birikiminin çok ötesinde, nicelik ve nitelik olarak yeterince gelişememiş finansman teknikleri ile büyümesini sağlamakla birlikte, ekonomik kırılganlıklara da çok açıktır. Bununla birlikte, kur -faiz ve fiyatlar genel seviyesi şeklinde özetlenebilecek temel parametrelere yönelik Risk yönetimi teknikleri ile hedge-swap-future- option gibi finansal koruma kalkanlarına erişim kısıtı ve bunun maliyetlerinin yanı sıra, buna yönelik yetişkin iş gücünün yeterince yaygın olamaması nedeniyle reel sektörün finansal kırılganlığını arttırmaktadır.
İşte tam da bu noktada, her dönemde ihtiyaç halinde olabilen ve konjonktürel olarak da elzem ihtiyaç haline gelen, Finansal Yeniden Yapılandırma (FYY), ekonomik resesyon dönemlerinde şirketlerin ayakta kalması ve yükümlülüklerini yerine getirerek ekonomiye kazandırılabilmesi için kritik bir mekanizma ihtiyacı olarak ortaya çıkıyor.
Ancak ülkemizde yapılandırma uygulamalarının etkinliğini azaltan sorunlar ve iyileştirme ihtiyacı olan birçok konu bulunuyor.
Bu yazımda, ülkemizde finansal yapılandırmanın tarihçesi, mevcut sorunları ve bu sorunların çözümüne yönelik tespit ve önerilerime, 38 yıllık pratik bankacılık deneyimimle değinmeye çalıştım.
Konuyu bir teşbih ile açıklamaya çalışırsak; insan sağlığı ile ilgili sağlık kontrol ve önlemleri için yapılması gerekenler ile işletmelerin finansal sağlığını korumak ve bozulma hallerinde alınması gereken tedbirleri birbirine benzetmek faydalı olacaktır.
İnsan sağlığı ile ilgili olarak nasıl ki, tıp mesleği tüm kişi ve kurumları ile Hipokrat yemini çerçevesinde kamusal ilke ve kurallarla önleyici hekimlik – tedavi yöntemleri (ilaç-ameliyat-yoğun bakım-organ nakli vs. ) geliştiriyor ve insanın sağlığı için her türlü tedbiri sonuna kadar alıyorsa,
Yukarıda belirtilen finansal birimlerin de, işletmelerin finansal sağlığını koruyabilmesi, bozulma eğiliminde düzeltilebilmesi ve sürdürülebilirliğini sağlaması amacına yönelik her türlü ürün – enstrüman ve uygulamaları geliştirerek – yaygın olarak kullanımını sağlayıp, reel sektörün mali sağlığını koruması ve geliştirmesi gerekmektedir.
Nasıl ki, insan sağlığı için önleyici hekimlik – kontrol uygulamaları yaygın haldedir, aynı şekilde firmaların mali sağlıkları bozulma eğilimine girmeden önce; Önleyici Finansal Yapılandırma ile başlayıp, mali sağlığı iyileştirmek için zaman kaybetmeksizin erken teşhis – tedavi yöntemlerinin uygulanması rutin hale gelmelidir. Zira mali sağlığı iyileştirme için geç kalınan her aşama, hem bankacılık kesimi için hem de işletmeler için daha yüksek kayıplar ve maliyetlere katlanmayı gerektirecek, geri dönüşümü kolay olan işletmelerden kayıplar yaşanabilecektir.
Ülkemizde yapılandırmanın tarihçesi ve kapsamı
Ülkemizde yasal tabanı olan finansal yapılandırma uygulamaları, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde şirketlere finansal açıdan nefes aldıran, geçici düzenlemeler olarak hayata geçirildi. 2002 yılında İstanbul Yaklaşımı ile başlayan bu uygulamalar, 2006-2007 yıllarında Anadolu Yaklaşımı adı altında devam etti. En son 2018 yılında Bankacılık Kanunu’na eklenen bir madde ile bugünkü yapısına kavuşan Finansal Yeniden Yapılandırma uygulaması yasal altyapıya oturtulmuş durumdadır.
Ancak;
- Bu modellerin yasal dayanaklarının ekonomik kriz dönemlerine özgülenen geçici mevzuatlarla düzenlenmesi,
- İçerik ve kapsamları ile kullanılacak enstrümanların, şirketlerin sürdürülebilir finansal sağlığını sağlamaya yeterli olamaması,
- Sürdürülebilir kamusal faydayı optimize etmekten ziyade, geçici önlemler alınmak suretiyle günü kurtarmaya matuf sonuçlar doğurmasına,
- Ve kriz dönemlerine yönelik-geçici uygulamaların yasal sürelerinin sona ermesiyle uygulamadan kalkması sebebiyle,
düzenlemeleri doğuran yasal mevzuatın içinde belirtilen hedef ve amaçlarını sağlayamamasına neden olmaktadır.
Tamamen pratik tecrübelere dayanan bu görüşümüzü, 2002’den beri uygulanan yasal altyapısı olan finansal yeniden yapılandırma programlarına alınmış olan firma sayıları ile bunların mali büyüklüklülerini ve bunların ne kadarının günümüzde finansal sağlığına kavuşmuş şekilde ekonomiye yeniden kazandırılmış olduğuna dair istatistikler (ki sadece TBB ile BDDK bu veriye sahip olabilecek durumdadır) yayımlanabilirse teyit edebiliriz.
Bununla birlikte, Finansal Yeniden Yapılandırma (FYY) yeni bir kavram olmasına rağmen, geleneksel bankacılık yöntemleriyle, bankaların solo (ayrı ayrı) veya özellikle büyük riske sahip olan bazılarının bir araya gelerek, aynı firmalar için yaptıkları yapılandırma işlemleri, şahit olduğumuz 40 yılı aşkın süredir her daim uygulanmaktadır. Bankalar, kredi borçlarının ödenmesi için şirketlere genellikle kendi iç prosedürlerine ve teamüllerine dayanan çözümler sunmuştur. Bu geleneksel yaklaşımlar, herhangi bir özel kanuni düzenleme olmadan, alacaklı ve borçlu arasındaki genel esaslara dayanarak gerçekleştirilmeye devam edegelmektedir. Yasal tabanı olan finansal yeniden yapılandırma uygulamaları ise, bu geleneksel yöntemlerin, belirli şartlar altında yasal bir çerçeveye oturtulmuş hali olarak da görülebilir.
Ancak, yapılandırmanın yalnızca finansal bir süreç değil, aynı zamanda operasyonel yeniden yapılandırma ile birlikte yürütülerek kalıcı finansal sağlığı oluşturması gerektiği de unutulmamalıdır. Verimlilik odaklı operasyon süreçlerinin etkinliği, şirketlerin finansal sürdürülebilirliğini sağlamada kritik bir rol oynar. Örneğin, stok yönetimi, üretim planlaması, tüm hedge ürünlerinin yaygın kullanımı ila süreç optimizasyonu gibi alanlarda yapılacak iyileştirmeler, şirketlerin operasyonel verimliliğini artırarak finansal istikrarı destekler ve şirketlerin dayanaklılığını artırır. Bu bağlamda, operasyonel iyileştirmeler yapılandırmanın başarısında önemli bir bileşen olarak öne çıkmaktadır.
Dünyada finansal yeniden yapılandırmanın tarihçesi
Elbette yapılandırma sadece ülkemize has bir durum değil. Dünyadaki tarihçesine bakacak olursak, Finansal yeniden yapılandırma (restructuring), dünya genelinde ekonomik krizlerle paralel olarak gelişmiş bir kavramdır. Modern anlamda yapılandırma uygulamaları, 20. yüzyılın başında ABD'deki Büyük Buhran (1929-1939) döneminde ortaya çıkmıştır. Bu dönemde, iflas eden işletmeleri kurtarmak için hukuk ve finans dünyası yeniden yapılandırma süreçlerini geliştirmiştir. ABD'nin Chapter 11 iflas yasası, bu sürecin kurumsallaşmasında önemli bir dönüm noktasıdır.
1960'lar ve 1970'lerde küresel petrol krizleriyle birlikte yeniden yapılandırma uygulamaları Avrupa'da da yaygınlık kazanmıştır. Bankalar, borç verenler ve hükümetler, şirketlerin borçlarını yeniden düzenlemek için iş birliği yapmış ve bu süreçte borç-hisse takası, varlık satışı ve operasyonel yeniden yapılandırma gibi araçlar geliştirilmiştir.
1980'ler ve 1990'lar, Asya ve Latin Amerika'da finansal krizlerin yoğun olduğu bir dönemdi. 1997 Asya Krizi, bölgede finansal yeniden yapılandırma süreçlerinin kurumsallaşmasını hızlandırmıştır. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar, bu süreçlerde etkin bir rol oynayarak borçlu ülkelerin ekonomilerini yeniden yapılandırma stratejileri geliştirmiştir.
2008 Küresel Finansal Krizi, dünya çapında finansal yeniden yapılandırma uygulamalarının daha sofistike ve sistematik hale gelmesine yol açmıştır. Bu dönemde, büyük şirketlerden küçük işletmelere kadar geniş bir yelpazede borç yeniden yapılandırma süreçleri uygulanmıştır. Başta ABD ve Avrupa Birliği, BASEL kuralları ile bu süreçleri desteklemek için yeni düzenlemeler getirmiştir.
Bugün, finansal yeniden yapılandırma motif değiştirmiş ve restructuring ifadesi yerine turnaround management yani finansal yapılandırmanın dönüşüm olduğu literatüre geçmiştir. Finansal yeniden yapılandırma kriz yönetimi, sürdürülebilir büyüme ve ekonomik kalkınma için vazgeçilmez bir araç olarak kullanılmaktadır.
Dünyanın birçok ülkesinde, bu süreçlerin etkinliğini artırmaya yönelik yasal ve operasyonel çerçeveler sürekli olarak güncellenmektedir.
Ülkemizde Yeniden Yapılandırma Neden Daha Etkin Olamıyor? Neler Yapılmalı?
Daha etkin bir yapılandırma uygulamasını geliştirmek ve mümkün olduğunca azami işletmeyi ekonomiye yeniden kazandırabilmek için gerekli enstrüman ve araçlara & sorunlara değinerek, özet çözüm önerileri sunmaya çalıştım:
1- Özel ve kalıcı bir Yasal Çerçeve geliştirilmelidir; FYY uygulaması için 2018 yılındaki Bankalar Kanunu’na eklenen özel madde ile hayata giren yönetmelik kapsamında geliştirilen FYY Çerçeve anlaşması geliştirilerek, sürekliliğini sağlamak ve ekonomik resesyon dönemleri dışında da sürekli uygulanabilir hale getirmek için konuya özel bir yasa düzenlemesi gereklidir.
FYY Çerçeve Anlaşmaları, bankaların farklı risk algılarına ve kendi kararlarına göre isteğe bağlı olarak imzalanmaktadır. Nitekim 2002 ve 2007 de olduğu gibi, halen geçerli olan FYY Çerçeve Anlaşması da, bazı banka ve finans kuruluşları tarafında imzalanmamış olup (imzalayan bankalar TBB web sitesinde ilan edilmekte olup, FYY Çerçeve Anlaşmasını imzalamamış olan banka ve finans kurulularının toplamdaki pazar payları %10’u aşmaktadır ), isteğe bağlı bir yapı oluşturulmuştur. Bu durum, FYY Çerçeve anlaşması imzalamamış olan banka ve finans kuruluşlarının önemli risk arz ettiği firmalarda, yeniden yapılandırma süreçlerinde ciddi sorunlara neden olabilmektedir.
Bu yasal altyapı, yapılandırma süreçlerini isteğe bağlılık dışında standartlaştırırken, firmaların ek finansman bulma zorluklarını da azaltacak ve işletmeler belki kaynak bulamadığından konkordato veya iflas kararı almak durumunda kalmayabilecektir.
2- Bankalarca, bir firma ve grubunun kredilendirilme kararının alınma sürecinde, nasıl ki; aynı firmanın diğer kredi kuruluşlarının kredi şartları – firmanın tedarik süreçleri ile piyasa borçları ve tüm mali verileri değerlendirilerek firmanın borç kaldıracı ve geri ödeme gücü ölçülüyorsa, her yıl yapılan kredi revizyon yenileme vadelerinde de, aynı konularda bilgi güncellemesi yapılarak, firmanın mali sağlığı test edilerek kredi revizyon kararları alınıyor. Yıl içinde de, bankaların yüksek teknolojik alt yapısı ile desteklediği monitoring - izleme faaliyetlerinin dataları birikiyor, bunlarla ilgili simülasyon - senaryo analizleri ile birleştirilerek firmaların mali sağlıkları yakından takip edilmektedir.
Bu durumda, bankaların; kredili firmalarının mali sağlıklarındaki bozulma eğilimini-gelişimini- ödeme aczine düşme süreçlerini fark etme ihtimalleri yüksek olacaktır ve yapılacak tek şey, kredilendirme sürecinde rol alan bankacıların, firmanın mali sağlığındaki bozulmaların teşhisini mümkün olduğunca erken yaparak – duruma uygun iyileştirme tedbirlerinin almak ve aldırmaları gerekecektir.
3- Banka & Müşteri ilişkisi en temel Kazan & Kazan ilişkilerinden birisidir, ortak çıkarları; kullandırılan kredi ile işletmenin karlılık içinde büyümesi – borç ödeme gücünün gelişmesidir. Bu durumda, zayıf ve kırılgan olan taraf olan kredi kullanan müşterinin mali sağlığındaki bozulmalar halinde; yapılacak ilk işler arasında, kredi limitlerinin bloke edilmesi-vadelerinde tahsilat yaparak küçülmeye zorlayıp, firmanın nakit akışına uygun olmayan aksiyonlar almak yerine, kırılgan olan müşterisine şefkatle yaklaşıp – iyileşmesini teşvik etmek olmalıdır.
Bunu ifade ederken, bankalarımızın risk algılarının konjonktüre göre değişebileceğini ve önceliklerinin kendi alacak kalitelerinin yüksek olmasını sağlamak olduğunun farkındayım ve konuyu bir teşbih ile bağlamak istiyorum ; “..karlı – buzlu havada araç kullanan sürücü, gereğinden sert fren yapınca sonuçlarının neler olabileceğinin farkında olmalıdır…”
4- Finansal Yapılandırma ihtiyacı duyan işletmeye “…hastalıklı firma…” muamelesi yapmamak, aksine, sağlıklı olan işletmelere göre daha şefkatle yaklaşıp, onu iyileştirmeye çalışmak ve yapılandırmanın firmanın mali sağlığını daha iyi yöne doğru evireceğinin bilinci ile yaklaşmak, ihtiyacı olan finansal ürünlerden mahrum etmemek gerekir.
Öyle ya; işletmenin mali sağlığı bozulmuş idi – alınan önlemlerle iyileşeceğine ikna olduk ki yapılandırdık, o halde yapılandırılan işletmelerden ekmeği – suyu esirgememek gerekir. Yapılandırmanın amacının, öncelikle firmanın mali sağlığını iyileştirmek – borç ödeme gücünü geliştirmek ve banka alacağının risk emniyetini geliştirmek olmalıdır. Bu sağlanmadan, banka alacağının küçültülmesi ve riskin tasfiye sürecine girmemek gerekecektir.
Elbette ki; işletme dışı varlıkların – getirisi düşük aktiflerin satılarak işletmenin sermayesinin güçlendirilmesi – mali borcun azaltılması seçenekleri var ise mutlaka yapılmalı, ancak firmanın borç ödeme gücünü geliştirecek işletme sermayesinden kısıntı yapılarak kredi borcu azaltımı & tasfiyesine girişilmemesi daha doğru tedavi olacaktır.
5- Finansal Yeniden Yapılandırmaya tabi tutulan firmaların, sadece bankacılık kesiminin finansal borçlarını değil, finansal borçları yapılandırılan işletmelerin vergi ve SGK borçlarını da (ana para tenzili olmaksızın, faiz oranları makule yaklaşılarak da olsa ) kapsayacak hale getirilmelidir,
6- Finansal Yeniden yapılandırma ihtiyacı olan işletmelerin yükümlülüklerinin ve nakit akışlarının sadece finansal yükümlülüklerden oluştuğunu düşünmek eksik olacaktır. İşletmelerim nakit akışlarını bozan ve yükümlülüklerini yerine getiremeyerek temerrüde düşme ihtimallerini doğuracak en önemli kalem ise; tedarik borçları ve Reel sektör alacaklıları ile özellikle franchise - bayilik zincirinde olan işletmelerin Ana firmalara olan borçları da yeniden yapılandırma kapsamında olmalıdır.
Aksi halde, finansal kesimin; bir yandan kendi alacaklarını yeniden yapılandırıp - uzun vadeye yayarken, diğer yandan da işletmenin vergi - SGK gibi kamusal yükümlülüklerinin de, günü gelen tedarik - piyasa borçlarının da finansmanını planlamak gibi zor bir sorumluluğu olacaktır.
Öyle ya, finansal açıdan yeniden yapılandırma ihtiyacı olan işletmenin, sadece finansal kesime olan borçlarını düşünerek yapılacak yapılandırmanın başarı şansı daha düşük olacak iken, aynı firmanın pasifini fonlayan (en azından önemli büyüklükte olan) tedarik - piyasa alacaklılarının da - gerektiğinde kamu alacaklarını da kapsayan yapılandırmaların başarı şansı çok daha yüksek olacaktır
Burada fazla detaya kaçmamak lazım ama ; hem mali kesime hem de tedarik - piyasa alacaklarında, alacaklıları da rahatlatacak şekilde; Büyük alacaklılar & Küçük alacaklılar (örn toplamın %1’inden az olanlar) ayrımı yapılabilir ve küçük alacaklıların yapılandırma vadeleri diğerlerine göre daha kısa vadeli olup - işletmeye Can Suyu mahiyetinde ek kredi lazım ise, Küçük Alacaklıların buna katılmama hakları olur gibi detaylarla makul bir yapı oluşturulabileceğini de belirtmeden edemeyeceğim..
7- Yapılandırma süreçlerinin kamusal faydayı da maksimize edecek enstrümanlarla desteklenmesi ve karar alma süreçlerinin hızlandırılması, zaman kaybını ve işletmelerin iktisadi bütünlüklerinin bozulmasını önleyecektir. Kamusal otoritenin yönlendirici hakem görevi görecek bir konumlandırma ile çözümsüzlük noktasında devreye girmesi ile süreçlerde etkinlik sağlanmalıdır,
8- Finansal Yeniden yapılandırma uygulamalarının en zayıf karnı, firmaların mali sağlığına kavuşarak ekonomiye yeniden kazandırılmalarını hedefleyen mali yapı sağlığı kriterine odaklanmak yerine, bankaların alacaklarının tahsil ve tasfiyesine yönelen tasfiye programları olarak uygulanmalarıdır. Bunun bir sonucu olarak, mali borçları yeniden yapılandırılan firmaların büyük kısmının; bankalara borçlarını ödemiş olsa da, ekonomik hayata devam etmekte ve mali sektörün muteber bir firması olarak yeniden kredi kanallarına erişmede yeterli başarıya ulaşamaması, böylece nakit akış dengelerini sürdürememeleri ve tekrar finansman kaynaklarına erişimde ciddi zorluklarla karşılaşmaları gibi sonuçlar doğmaktadır. Bu nedenle, finansal yeniden yapılandırmaların başarı kriteri, tüm mali borçlarının ödenebilir olmasında değil , işletmelerin mali yapı sağlığına kavuşacak şekilde sermaye – borç – ebitta vb. kritilerin optimizasyonuna odaklanmalıdır.
9- Operasyonel ve finansal yapılandırma entegre edilmeli: Yapılandırma süreçlerinde sadece finansal borçların yeniden yapılandırılması değil, aynı zamanda operasyonel verimliliği artıracak stratejiler geliştirilmelidir. Uzman ve profesyonellerin takibinde yapılandırma süreçleri takip edilmelidir. İşletmelerin, nakit akış, stok yönetimi, üretim planlaması ve süreç optimizasyonu gibi alanlara odaklanarak şirketlerin uzun vadeli sürdürülebilirliği desteklenmelidir,
10- KGF destekli modeller yaygınlaştırılmalı: FYY kapsamında yapılandırılan işletmelerin faaliyetlerinin devamlılığı için işletme sermayesi ihtiyaçlarının finansmanı amacıyla, asgari 3 yıl vadeli ek finansman ihtiyaçlarının KGF kefaletiyle sağlanmasına yönelik düzenleme yapılmalıdır,
11- Özel fonlamalara izin verilmesi: Yapılandırma süreçlerindeki firmalara finans kaynağı sağlayan firmaların (finansal ya da olmayan) öncelikli alacaklı olarak tanımlanması sağlanarak, yapılandırma ihtiyacı olan işletmelerin kaynak ihtiyacına ulaşmasının önü açılmalıdır.
12- Konkordato sürecinin (geçici mühlet – kesin mühlet – konkordato projesinin oylanması vb) aşamalarında da, konkordato süreci başarılı olamaz ise, iflas içi konkordato ( yada 2002 – 2017 arasında uygulanan İflas Erteleme ) gibi finansal yapılandırma hedefi olmayan hukuksal uygulamalar ise bu yola giren firmaların mali sağlıklarına kavuşmalarına imkan veremediği gibi, firmadan olan alacaklıların – tedarikçilerin – çalışanlarının - kamu alacaklarının mağdur edilmesinden başka bir sonuç doğurmaktan uzak , “…yandan çarklı…” yapılandırma ürünleri gibi kullanılmaktadır. Konkordato sürecine giren firmanın, yasalar çerçevesinde ödemelerini erteleyerek, kendisinin iyileşmesinden daha çok alacaklılarını olumsuz etkileyebildiği ve dalga etkisiyle çok daha yaygın olumsuzluklara sebep olmasına ragmen, konkordato kapsamına giren firmaların kendilerine değilse de, nadiren firma ortaklarına fayda sağladığı görülmekte olup, firmadan olan alacaklıların mağduriyeti üzerine dayanan hukuksal süreçlere neden olmaktadır,
Yasal düzenleme kapsamındaki Konkordato uygulaması ile yine bir başka yasal düzenleme kapsamında yapılan finansal yeniden yapılandırma uygulamalarının, birbirleriyle ilintili geçişleri & bir diğeri ile entegrasyonu sağlayacak örüntüleri geliştirilerek daha uygun bir finansal yapılandırma modeli geliştirilmelidir,
13- Zimmet Suçu Riskinin Azaltılması: Bankacılık Kanunu’nda yapılacak düzenlemelerle, sadece yasal düzenleme kapsamında gerçekleştirilen FYYÇA kapsamında yapılan yapılandırma işlemleri için değil , çok daha yaygın bir uygulama olan ve bankacılık teammül ve uygulamaları kapsamında yapılan solo yada çoklu banka tarafından gerçekleştirilen yeniden yapılandırmaların da zimmet suçu kapsamı dışında tutulması sağlanmalıdır. Bu düzenleme, bankaların karar süreçlerinde daha fazla inisiyatif alabilmelerine olanak tanıyacaktır,
14- Varlık Yönetim Şirketleri mevzuatının faaliyet esasları kısmında belirtilen, özetle; makul sürelerde iyileşme ihtimali olan ve böylece şirket değerinin artması potansiyeli görülen firmalarla ilgili, müstakbel çıkış planlarını da yapmak suretiyle, firmaların bankacılık sektöründeki risklerini devir ve temlik alarak, sermayelerinin güçlendirilmesi ve ekonomiye yeniden kazandırılmasına dair faaliyetlerin çok daha yaygın uygulanmasına yönelik, mevzuatı zaten var olan ancak, pek nadir görülen uygulamaların teşvik edilerek yönlendirilmesinde büyük fayda olacaktır,
Yine yasal mevzuatı var olmakla birlikte, uygulaması nadir olan; sorunlu kredili müşteri tanımındaki işletmelerin Girişim Sermayesi Yatırım Fonları üzerinden sermayesine girilerek, hem finansal hem de operasyonel yeniden yapılandırmaya tabi tutularak ekonomiye kazandırılması uygulamalarına yönelik uygulanacak kamusal teşvik ve yönlendirmeler, ülkemiz ekonomisi için büyük faydalar doğurabilecek potansiyele sahiptir,
15- FYY kapsamında yeniden yapılandırılan firmalar için, etkin bir Monitoring Sistemleri Kurulmalı: Yapılandırma sonrasında firmaların finansal ve operasyonel süreçleri, KGK tarafından yetkilendirilmiş bağımsız denetim kuruluşları düzenli olarak izlenmeli ve performans iyileştirme fırsatları zamanında değerlendirilerek, FYY amacına uygun gelişimler sağlandığı sürekli izlenebilir olmalıdır,
16- Küçük ve orta ölçekli firmalara yönelik yapılandırma modelleri geliştirilmeli: Küçük ve orta ölçekli firmalar için daha hızlı ve düşük maliyetli yapılandırma modelleri geliştirilmelidir. Bu modellerin yaygınlaştırılması, yapılandırma sürecine daha fazla işletmenin dahil olmasını sağlayacaktır. 2018’de imzalanarak yürürlüğe giren FYYÇA – Küçük Modelin kapsama alanı olan mali borç büyüklüğü, günümüz koşullarına göre eskale edilerek kapsama alanı genişletilerek, yığın ve yaygın uygulama alanına kavuşturulmalıdır. Kasım 2019 da imzalanan FYY Çerçeve Antlaşması ile mali sektöre olan borç toplamı 25 milyon TL nın altında olan işletmeler için geliştirilen FYY- Küçük Model limiti, 2021 de 50 milyon TL olarak güncellenmiş, ancak uygulama kapsamı minimalde kalmıştır.
Belirtilen tarihlerdeki USD kurlarından günümüze sadece kur güncellemesi yapılsa, günümüzde yaklaşık olarak 10 milyon USD mali borcu olan firmaların FYY- Küçük Model kapsamında kalacağı, bu uygulamanın vade ve faiz oranları ile son derece makul olan koşulları dikkate alındığında, neredeyse tüm KOBİ tanımındaki işletmelerin banka borçlarının, uygun vadeler ve uygun faiz oranları ile yeniden yapılandırılmaları mümkün iken, bu fırsat kaçırılmaktadır.
17- Kalkınma yatırım bankaları ile katılım bankalarında var olan ve yaygın şekilde uygulanan Sale and Lease Back (Sat ve Geri Kirala) uygulamasının, tüm mevduat bankaların da yapabilmelerine yönelik düzenleme yapılması halinde; hem işletmelerin hem de bankaların ve dahi kamunun çıkarları geliştirilerek, finansal Yeniden Yapılandırma uygulamaları daha modern finansal ürünlere dayalı olarak yapılabilecektir,
18- Sermaye hakkının kutsal olduğu veri kabul edilerek, ancak işletmelerin Finansal ve Operasyonel Yapılandırma ile birlikte değişim & dönüşüm süreçlerini sermayedarlarla birlikte yönetebilecek nitelikte (Kayyum ve Komiserlik müessesi geliştirilmek suretiyle ) işletmelerin ekonomiye yeniden kazandırılması uygulamaları etkinleştirilmelidir.
19- Sermaye enjeksiyonu gerektirmesine rağmen, bunu sağlayamayan İşletmelerin sermayedar değişimi & yeni ortak alınması & kredilerin sermayeye dönüşüm süreçlerini; İşletmelerin devamlılığını sağlayabilmeyi, daha verimli ve etkin hale getirebilmek amacıyla gerekli yasal düzenlemeler yapılarak; Şirket Hisse Rehni & Marka Rehni & Ticari İşletme Rehni & Taşınır Rehni uygulamalarıyla, işletmede kullanılan gayrimenkul ipoteklerinin paraya çevrilme süreçlerini hızlı ve etkin hale getirerek, işletmelerin iktisadi bütünlüklerini optimum şekilde koruyarak - devamlılığını önceleyen yasal düzenlemeler geliştirilmelidir.
20- Şüphesiz ki, sermayelerini tamamen yitirmiş ve yeniden sermayelendirilmesine rağmen mali sağlığına kavuşamayacak kadar bozulmuş işletmeler de olacaktır ki, bunlar pratikte (zombi şirketler) olarak adlandırılmaktadır. Ancak bunların dahi, şirket bütünlüğü bozulmuş ve tasfiye masaları kurulmuş olsa bile, değer üreten ayrı parçaları olabileceği ihmal edilmemeli ve tek tek bu parçaların (örn - marka ve lisansları & üretim hatları - müşteri portföyleri & geçmiş iş bitirme performansları vs vs) ekonomiye yeniden kazandırılabilmesi dahi, yüksek katma değer oluşturabilme ihtimalleri olabileceği göze alınmalıdır. (insan sağlığı benzetmesinden bahisle, organ nakli gibi değerlerin geri kazanımı da önemlidir )
21- Yasal düzenlemeler kapsamındaki süreçlerden geçerek onaylanan, Finansal & Operasyonel Yeniden Yapılandırma Sözleşmelerinin, Varlığa Dayalı Menkul Kıymet (VDMK) haline dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Belirtilen VDMK’lerin ikinci el piyasalarının oluşturulması – bunlara yatırım yapacak Girişişim Sermayesi Yatırım Fonları (GSYF) ile Varlık Yönetim Şirketleri’nin (VYŞ) teşvik edilerek geliştirilmesi sağlanmalıdır,
22- 2018 yılında yapılan düzenleme ile uygulamadan kaldırılan Dövize Endeksli TL Kredi (DEK–TL) uygulamasının, en azından belirlenmiş şartlar altında yeniden uygulanabilir olmasını sağlamak elzemdir.
Mevzuat çerçevesinde döviz kredisi kullanamayan işletmelerin, en azında FYY kapsamında yapılandırılan kredilerinin, DEK–TL kredisine dönüştürülebilmesine imkân verilmelidir,
Sonuç olarak;
- Firma ve ortakların mal varlığı ve iç kaynaklarıyla sermaye enjeksiyonu yapılarak ve aynı zamanda finansal yapılandırma suretiyle borç ödeme gücü geliştirilebilecek nitelik ve nicelikteki firmalardan, Halen henüz çok geç kalınmamış olanlar için, etkin sonuçları olabilecek türde operasyonel ve finansal yapılandırma programları geliştirilmelidir.
- Firmalara, sadece zaman kazandırmaya yönelik içerikte olan, sermaye optimizasyon planı içermeyen & etkin olmayan finansal yapılandırmalar veya salt konkordato gibi finansal olmayan enstrümanlar yerine (TMA – Tournaround Management Association) Operasyönel yeniden yapılandırma programları ile birlikte uygulanacak Finansal Yeniden Yapılandırmalar çok daha verimli sonuçlar doğuracaktır.
Son Söz olarak; Yeniden Yapılandırma, kriz dönemlerinde şirketlerin geleceğe taşınması için hayati bir çözüm sunuyor. Ancak bu mekanizmanın daha etkin hale getirilmesi için hız, esneklik ve kapsama dair yapısal değişikliklere ihtiyaç var. Geleneksel yaklaşımların tecrübesinden ve operasyonel yapılandırmanın öneminden yararlanarak, yapılandırmanın sürekliliği ve etkinliği artırıldığında, şirketlerin ve dolayısıyla ekonominin geleceğe daha sağlam adımlarla ilerlemesi mümkün olacaktır.
İlgili kurum ve kuruluşların dikkatine saygıyla sunarım