SERKAN AKSÜYEK - [email protected]
Türkiye’de siyasal iktidarlar çoğu kez “hedef” ile “niyet” kelimelerini birbirine karıştırır. Sözgelimi Merkez Bankamız, yaklaşık 20 senedir, enflasyon için yüzde 5 seviyesini hedef olarak belirler ama bu hedefin yakınından bile geçemez. Bu durumda “ya hedefin ya da yaptıkların hatalı” eleştirisini yapma hakkımız doğar. 2023 yılı için, 2011 seçimleri öncesinde açıklanan hedefleri ise hiç konuşmayalım isterseniz. Üzerinden 14 yıl geçmesine rağmen, o “meşhur” hedeflerin yarısına bile yaklaşmış değiliz.
Benzer bir durum Türkiye’de sokaktaki vatandaştan enerji yatırımcısına ve tüm iş dünyasına kadar herkesi ilgilendiren “2053 Net Sıfır” vizyonunda yaşanıyor. Bu hedefe ulaşmak için yapılması gerekenlerin yazdığı ajanda o kadar kalın ki… Elbette umutsuz olmak istemem ama kamu otoritelerinin açıklamalarında öne çıkan çelişkiler, bu yönde düşünmek için fazlasıyla gerekçe üretiyor. Bakınız nasıl…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ekim ayı başındaki ABD ziyareti kapsamında New York'ta Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi katıldı ve bu kritik toplantıda Türkiye'nin yeni Ulusal Katkı Beyanını (Nationally Determined Contributions - NDC) açıkladı. Enerji sektörünün büyük dikkatle izlediğini bildiğim bu açıklamaya göre Türkiye, 2035 yılına kadar emisyon salımını son otuz yılda artırdığı seviyenin iki katı kadar artırıyor. 1990-2023 yılları arasında emisyon artış hızının yıllık ortalamada % 3 olduğu dikkate alındığında, yeni NDC'de bu oranın en az % 6 seviyesinde gerçekleşeceğini öngörmek zor değil. Türkiye’nin 2022 yılında imzalayabildiği Paris İklim Anlaşması’nın TBMM’de kabul edilmesinden sonra güncellediği NDC'de ise artış hızının % 9 olarak hesaplandığını ve emisyon salımında zirvenin 2038 yılında gerçekleşeceğinin öngörüldüğünü anımsatmakta yarar var.

Nitekim 2023 Ocak ayında açıklanan ve 2024 yılı Ekim ayında güncellenen Ulusal Enerji Eylem Planı’nda yerli ve ithal kömürle çalışan termik santral kurulu güçlerinin 2038’e kadar sınırlı da olsa artacağının belirtilmesi de bu paralelde anlaşılmıştı. (Bu konudaki detaylı görüşlerim için Bknz: Serkan Aksüyek, Nasıl Bir Ekonomi, 28,03,2025)
Sayın Cumhurbaşkanının açıklamalarında, “artış hızında yavaşlama olacağının” vurgulanması elbette önemli ve not edilmesi gereken bir detay. Ancak… Türkiye yeni NDC’de 2035 taahhüdü, emisyon artışını yılda ortalama %1,3 artırarak 643 milyon ton CO2e seviyesine getirmek yönünde. Bu hedef önceki NDC’ye göre ölçülü bir iyileşmeye işaret ediyor. Buna karşılık yakın zamanda Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) tarafından hazırlanan “Türkiye'nin Karbonsuzlaşma Yol Haritası” çalışmasındaki analizlere baktığımızda, Türkiye'nin yeni NDC senaryosunun gerçekleşmesindeki zorluklar belirgin şekilde görülebiliyor.
Emisyonda zirveye ulaşılmasının beklendiği 2038 yılından, “Net Sıfır” hedefi konulan 2053’e kadar uzanan 15 senede, yılda ortalama %10-12’lik azaltım gerçekleşmesi gerekiyor. Böylesine bir koşuyu tamamlayabilmek mümkün mü? Teorik olarak evet… Gerçekçi olunması durumunda ise hayır. Tüm dünyanın evlere kapandığı koronavirüs pandemisinde dahi küresel emisyonların yüzde 7 seviyesinde azaldığını anımsatmak gerekiyor.
Türkiye 2035 yılı için öngörülen rüzgâr ve güneş enerjisi toplamında kurulu güç hedefini 85 bin MW seviyesinden, 2024 Ekim ayında 120 bin MW’a çıkarmıştı. Ancak NDE hedefleri ve Ulusal Enerji Planı, Türkiye’de kömüre yatırımın da devam edeceğini gösteriyor. “Net Sıfır Emisyon” hedefi kapsamında, 2053 yılında elektrik üretiminin yüzde 69.1'inin yenilenebilir kaynaklardan, yüzde 29.3'ünün ise nükleerden karşılanması planlanıyor. Ancak planda kömürden çıkışa dair net ve açık bir ifade ya da öngörüye yer verilmiyor. Türkiye’nin Eylül sonu itibarıyla 121 bin megavat (MW) olan kurulu gücü içerisinde, kömürün payı 22 bin MW seviyesinde. Planda, 2035 yılına kadar bu mevcuda ilave olarak 3 bin 200 MW kurulu gücünde yeni kömürlü termik santral yatırımı öngörülüyor.
Bir diğer çelişki ise şurada: Kömür santrallerinin sistemden zamanla çıkmasının mı planlandığı yoksa bu santrallerin teşviklerle rezervde tutulmasının mı öngörüldüğü tam olarak anlaşılmıyor. Kömür madenciliğinin yapıldığı illerde yüz binlerce vatandaşın geçim kaynağı düşünülerek mi bu hedeflerin yapıldığı sorusu da insanı düşündürüyor.
ENSİA’da kadın devrimi
Temiz enerji sektöründe Türkiye’nin en kapsamlı kümelenme adresi olan Enerji Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ENSİA), bana sorarsanız Türk iş dünyasının en aktif sivil toplum kuruluşları arasında yer alıyor. Çok sayıda Avrupa Birliği projesinin yanı sıra Ur-Ge ve kümelenme projelerini eş zamanlı olarak yöneten derneğin ilk üyeleri arasında olmak ve iki dönem yönetim kurulunda bulunmak da benim için keyif verici bir durum kuşkusuz.
Geçen hafta yapılan 5’inci Olağan Genel Kurulu’nda bayrak değişimi yaşanan derneğin kuruluşundan bugüne 9 yıldır yönetim kurullarında görev alan Alper Kalaycı, bayrağı AHA Teknoloji Yönetim Kurulu Üyesi Elvan Aygün Anbar’a devretti. Rüzgâr enerjisi sektörünün Türkiye’deki en tecrübeli profesyonel yöneticilerinden Kalaycı, mesaisinin önemli bölümünü sahibi olduğu EnConIQ Enerji Danışmanlığı şirketine ayıracak. Çinli rüzgar devi Goldwind’in tepe yöneticileri arasında da yer alan Kalaycı, sektörün gelecek on yılda yaşayacağı büyük dönüşüm dikkate alındığında adından daha uzun süre söz ettireceğe benzer.
Elvan Aygün Anbar ise yenilenebilir enerji sektörünün bir diğer odak noktasında yer alan depolama teknolojilerinde dikkat çekici bir tecrübeye sahip. Bu alanda çalışan AHA Teknoloji şirketinin Yönetim Kurulu Üyesi olan Anbar, enerji sektöründe sayıları artan kadın yöneticiler ve sivil toplum örgütü başkanları arasında yerini aldı. İzmir merkezli olmasına rağmen, Türkiye’nin farklı illerinden 124 kurumsal şirketi çatısı altında toplayan ve 50 binden fazla istihdamı temsil eden ENSİA’ya yeni dönemde başarılar diliyoruz…
