Türkiye İş Bankası’nın 15 Ekim Dünya Çiftçi Kadınlar Günü’nde düzenlediği "Kadının Gücü: Geleceğin Tarımı” etkinliğinde çiftçi kadınların ilham veren, umut veren hikayelerinin ilk bölümünü dün yazdım.
İlk bölümde keçilerini dron ile yöneten, güneş enerjisi ile yaylada sosyal yaşamını zenginleştiren Kamile Kıvrak’ın ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Indiana Üniversitesi’ndeki başarılı akademik kariyerini bırakıp Burdur’a dönen ve 8 yıldır susuz tarım yapan Dr. Ece Aynur Onur’un hikayesini yazdım.
Songül Güleç, 3 kuşaktır arıcılık yapıyor
 Van’ın Gevaş ilçesinde faaliyet gösteren Artos Kadın Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nin Başkanı Songül Güleç üç kuşaktır arıcılık yapan bir aileden geliyor. Gevaş’ta 7 kadın üretici ile kurdukları kooperatif, tamamen organik bal, polen gibi ürünler üretiyor. Songül Güleç hikayesini özetle şöyle anlattı:
Van’ın Gevaş ilçesinde faaliyet gösteren Artos Kadın Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nin Başkanı Songül Güleç üç kuşaktır arıcılık yapan bir aileden geliyor. Gevaş’ta 7 kadın üretici ile kurdukları kooperatif, tamamen organik bal, polen gibi ürünler üretiyor. Songül Güleç hikayesini özetle şöyle anlattı:
“Ben Artos Kadın Tarımsal Kalkınma Kooperatifi başkanıyım. Aileden 3. nesildir gelen aracılık yapıyorum. Babam ısrarla hayvancılık okumamı istedi. Ben başka bölümlere gittikçe babam “hayır hayvancılık yapacaksın” dedi ve rahmetli babamın dediği de oldu. O’nun mesleğini devam ettirdim. Bu arada kamu personeliydim. Hem iş hem arıcılığın birlikte yürümeyeceğini görünce işimi arıcılığa feda ettim. Şu an 3500 rakım yüksekliğindeki dağ eteklerinde 7 kadının hayaline dokunarak kadın kooperatifi kurduk. Hep beraber arıcılık yapıyoruz. Söğüt ağacında yapılmış, çamurla sıvanmış kovanlarda tamamen organik üretim yapıyoruz.
Bal, arı ürünleri, polen, propolis ve arı sütünün üretimini yapıyoruz. Organik üretim yaparken bir eksiğimiz olduğunun farkına vardık. Van Valimiz Sayın Ozan Balcı'nın aracılığıyla ile Sanayi Teknoloji Bakanlığı'na bir proje hazırladık ve bu projede tamamen organik üretim ve pazarlama yapabilmemiz için arı ürünlerinin işlenmesi ve paketlemesi tesisi kurduk.
“Pembe maskeli arıcılar” markaları oldu
Tabii bu tesisi kurarken bölgemizde tepkiler almaya başladık. İşte kadın arıcılık yapamaz. Kadınlar siz nasıl arıcılık yapacaksınız? Biz de beyaz maskeleri pembeye dönüştürdük ve tamamen “pembe maskeli arıcılar” sloganımız ile markamızı aldık ve şu an tesisimizde pembe maskeli arıcılarla beraber bal mumu yapıp satışa sunacağız. Şu anki hedefimiz yurt dışına açılmak.
Babamın beni yönlendirdiği gibi ben de çocuklarımın arıcılık yapmasını istiyorum. Okulda öğretmen oğluma sorduğunda "Ne olmak istiyorsun? Ben arıcı olacağım. Beş yaşındaki kızım ben balcı olacağım, annemin yanında çalışacağım." dediğinde gurur duyuyorum. Onları tarıma kazandırdığım için çok mutluyum.
Cahide İmre’nin Mardin’den Bodrum’a uzanan üretim macerası

Ailesinin “ne gerek var çalışmaya” diyerek çalışmasına karşı çıktığı Cahide İmre Bodrum’daki meyve bahçelerinde, kavanozlu ürünler, meyve fidancılığı, agro turizm gibi geniş bir yelpazede iş yapıyor.
Cahide İmre büyük zorluklarla başladığı ve başarıyı elde ettiği hikayesini özetle şöyle anlattı: “Ben 38 yaşında iki çocuk annesiyim. Mardin'de, Ünsallı köyünde doğdum ve 2,5 yaşına kadar hiç yürüyememişim. Yürüyemediğim için annem babama “kız çocuğu bu böyle kalmaması lazım doktora götürelim” demiş. Tabii babam aman boş ver ne yapacağım gerek yok falan deyip de pek takmamış. Bizim doğuda bilirsiniz kız çocuklarına da çok değer vermezler zaten. Bir de 10 çocuk olunca bir şey olmaz bir tane. Üvey annem bunu kabul etmeyip beni İzmir'e getirir. Doktorlar anneme taze süt ve süt ürünlerinden başka hiçbir şey tüketmemem gerektiğini söyler. Bu şekilde olunca kadın yoklukta büyükşehirde ne yapsın? Düşünür taşınır bir tane keçi alır. O keçinin sütüyle beni beslemeye başlar ve ben zamanla yürümeye başlamışım.
Hayatım İzmir’de başladı. Fark ettim ki ben çalıştıkça ailede değerim artıyor. Artık çocukluktan beri de o kadar çok çalışmışız ki şu anda hangi işi yaparsam yapayım işkolik durumundayım. Yani aşkla yapıyorum bütün yaptığım işi. Çünkü işi, işle sevmişiz biz.
Kendi işimi kurma kararı aldığımda ailemle paylaştım. Ne gerek var? Ne yok? Çalışmaya gerek yok deyip de tabii ekonomi özgürlüğümü elime almamı istemediler. İstemiyorlardı. Çünkü onlara göre ekonomik özgürlüğü olunca kimseyi beğenmez ya da gözleri açılır. Israr ettim ve işe girdim. Bir ay çalıştım sonra kavga gürültü işten çıktım. Kendi işimi kuracağım dedim.
Miras kalan araziyi üretim üssüne çevirdi
Bizim dededen babaya babadan oğula miras kalan Bodrum'da bir arazimiz vardı. Orayı eşim hobi çiftliği olarak bir şeyler ekmişti. Dedim ki ben burada işimi kuracağım. Önce karşı çıktılar sonra ne halin varsa gör dediler. Ben bahçedeki ürünleri kavanozlayıp satmaya baladım. Dut reçeli, dut suyu derken diğer ürünler ve işi büyütmeye başladım. Kayısı, tropikal ürünler, Tabii, yalnızım, yoruluyorum, nasıl yapacağım, nasıl edeceğim? Küçücük bir ümidim var, yapacağım. Ama nasıl yapacağım? Burada kadınların desteği sayesinde onlara hakkımı hiçbir zaman ödeyemem.
İlk olarak karadut reçeliyle başladım. Hiçbir şeyim yoktu. Birkaç kuruş parayla, kadınların desteğiyle karadut reçeli yapmaya başladım. 8 yıldır bu işi yapıyorum. Çiftliğimiz zaten çok az ekilmişti, daha çok hobi çiftliği gibiydi. Ben meyve ağaçlarını büyüterek, daha çok ağaç ekerek işe başladım. Bodrum’un iklimi tropikal bitkilere çok uygun olduğu için, zamanla deneme yanılma yöntemiyle tropikal ağaçları geliştirdik. Sonra ağaçlarımız çoğaldı, meyve almaya başladık. Ama aldığımız meyveleri satamayınca düşündük: “Bunları ne yaparız?” O zaman da paketli, kavanozlu, katma değerli ürünler üretmeye başladık. Kadınlar gerçekten çalışmak, çabalamak ve bir yerlere gelmek istiyorlarsa asla vazgeçmesinler. Çok zorluklarla karşılaşacaklar, ayaklarına taş değecek. Ama hep güçlü dursunlar. Önce kendilerine güvensinler.”
Çiğdem Onbey, hayvanlarına bakarken günde 1 ton yük çekiyor
 Uşak’tan  Kırklareli’nin  Kayalı köyüne göç eden Çiğdem Onbey, eşiyle çalıştıkları keçi çiftliği iflas edince patronun çiftliğini değerlendirerek kendi işini kurar. Çiğdem Onbey’in hikayesi ise özetle şöyle: “
Uşak’tan  Kırklareli’nin  Kayalı köyüne göç eden Çiğdem Onbey, eşiyle çalıştıkları keçi çiftliği iflas edince patronun çiftliğini değerlendirerek kendi işini kurar. Çiğdem Onbey’in hikayesi ise özetle şöyle: “
“Çiftlikte çalışırken biraz birikimimiz olmuştu. O birikimle 5 inek aldık. Sonra ihtiyaç kredisine başvurduk. Krediyle beraber o 5 ineği, 7 ineğe, 10 ineğe çıkardık. Doğan buzağıları anaç olarak yetiştiriyoruz. Erkeklerini satıp kışlık yemleri alıyoruz. Tabii bu böyle bir dönem devam etti. Biz 70 ineğe kadar çıktık hep beraber. Tabii bunu tek başıma yapmadım. En büyük destekçim eşim, çocuklarım. Üç tane kız evladım. Onlar da benimle beraber çalışıyorlar. Onlarla beraber yapmaya başladık. Kızlarım hem okula gidiyor, hem de çalışıyor. Ailece, yağmur, çamur, kar, soğuk ya da sıcak her şartta hayvanlara bakıyoruz. Bir gün dedim ki acaba bir kadın olarak günde ne kadar yük kaldırıyorum. Hesapladım, çektiğim silajı, aldığım küspeyi, taşıyıp indirmem. Samanı ve ot balyasını ve diğerleri bir günde 1 ton malzeme taşıyorum. Tek başıma.
Kahvehanede kadının ne işi var?
Yaptığım bu işlerin yanında eşimi soracak olursanız köy kahvesini çalıştırıyor. O kahveyi işlettiği için hayvanlara yalnız bakıyorum. Ayrıca kahveye gidip ona da yardım ediyorum. Kahvehanede köy kahvehanesi olduğu için önce çok tepki aldım. Yani köyde olunca kadının ne işi var kahvehanede? Nasıl gidebilir? diye söylendiler. Sonra bir bakıldı ki kahvehanedeki o güzel çay, masalardaki örtülerin temiz olması herkesin ilgisini çekti. O ön yargılar kırıldı.”
Özetlersek, en deneyimli üretici Menekşe Koyuncu’nun dediği gibi “toprak ölmez bir anadır” onun kıymetini bilelim.
Menekşe Koyuncu, Viyana’da eğitim alarak solucan gübresi üretti
 Kayseri’nin Yahyalı ilçesinde küçük yaştan itibaren tarım ve hayvancılık yapan, solucan gübresi üretimi gerçekleştiren Menekşe Koyuncu’ya göre toprak ölmez bir anadır. Türkiye’de  500 kişinin katıldığı çiftçi kadınlar yarışmasında birinci seçilerek, Viyana’ya eğitim almaya giden ve orada aldığı eğitimle solucan gübresi üreten Menekşe Koyuncu’nun anlattıkları ise özetle şöyle:
Kayseri’nin Yahyalı ilçesinde küçük yaştan itibaren tarım ve hayvancılık yapan, solucan gübresi üretimi gerçekleştiren Menekşe Koyuncu’ya göre toprak ölmez bir anadır. Türkiye’de  500 kişinin katıldığı çiftçi kadınlar yarışmasında birinci seçilerek, Viyana’ya eğitim almaya giden ve orada aldığı eğitimle solucan gübresi üreten Menekşe Koyuncu’nun anlattıkları ise özetle şöyle:
“Benim hikayem de farklı. 2006-2007 yıllarında Kayseri İl Tarım'ın açmış olduğu bilgi yarışmalarına katıldım. İç Anadolu Bölgesi'nde Kayseri’ye birincilik getirdim. 2015'te de çiftçi kadınlar vermi kompost üretiyor diye yine bir program yapıldı. Bize 15 gün eğitim verildi ve sonra sınav yapıldı. Eğitime 500 kişi katılmıştı. Ben 500 kişi arasında yine birinci gelenlerden birisiydim. Avusturya, Viyana'ya bizi bir haftalığına eğitime götürdüler. Oradan geldikten sonra da vermi kompost yani solucan gübresi üretmeye başladım.
Çiftçiliğe küçük yaşlarda başladı
Ben dokuz çocuklu bir ailenin beşinci çocuğuyum. Biz küçük yaşta çalışmaya başladık tarlalarda. Devletten okulları bitirdim ve 18 yaşına geldiğimizde Anadolu kızları evlendirilir. Ben de evlendim. Eşim öğretmendi. Teyzemin oğluydu. İlkokul öğretmeniydi Türkiye’nin her yerini gezdik. Benim dikkatimi bir şey çekiyordu. O gezdiğimiz köylerde o yıllarda 1970’li yılların sonu, 1980’li yılların başlarıydı. Bu terör olaylarının arttığı yıllardı. Köylerden şehirlere göçler başlamıştı. Ben bu duruma çok üzülüyordum. Herkes bir toprağını koyup şehirlere geliyordu. Bir gün ben hayal ediyordum. Acaba benim de köyüme gelirsen benim de toprağım olur mu? Yani bir toprağımın olmasını çok hayal etmiştim. İçine küçük bir bahçem olur mu diye düşündüm. Hayal ettim. Kadınlar önce hayal etmeli, sonra azmetmeli, inanmalı, sonra da başarmalı.
Toprağı ve ağaçları tedavi ediyor
Ben bu hayallerle bir kompozit üreticisi oldum. Kendi bahçemde. Ağaçlarımızı, kimyasallarla zehirlemiş olduğumuz topraklarımızı, bahçelerimizi, yapmış olduğumuz vermi kompost sayesinde tedavi etmeye başladık. Organik sebze ve meyve üreticiliği yapıyoruz. Kendi çapımızda büyük değil. Kendi aile işletmemiz diyelim. Meyveleri kurutuyorum. Salça yapıyorum. Domates kurutuyorum. Elma kuruturum. Şeftali, erik, bahçeden ne varsa yani İç Anadolu Bölgesi’nde yetişen bütün meyveler bahçemizde var.
Aynı zamanda o bahçedeki artıklarla budanmış dallar, dökülen yapraklar, otlar, çöpler bir araya biriktirip bildiğin orada biriktirip, kompost haline getirip gübre olarak kullanıyoruz. Yani kimyasal gübre kullanmıyorum bahçemde. Benim işim de bu.
Toprak ölmez bir anadır
Ben 65 yaşındayım ve hâlâ da çalışıyorum. Toprak ölmez bir anadır. Topraklarımızın değerini bilelim. İsrafçı olmayalım. Şu yanan ışıklar, otelde yanan ışıklar, yani ben sadece kaldığım yeri bahsediyorum. Bunlar hep israf gibi geliyor bana. Şimdi İstanbul'un barajları kurudu. İstanbul susuzlukla karşı karşıya. Sadece İstanbul değil, bütün Türkiyemiz susuzlukla karşı karşıya. Topraklarımızın değerini bilelim. Toprak kaç milyon senede meydana geliyormuş. Topraklarımızın, sularımızın, yemeklerimizin, her şeyimizin değerini bilelim. İsraf etmeyelim diyorum.”
 
                         
                                 
                                

 
  
  
  
  
  
 