Kayseri’de teyze kocasına genellikle enişte değil amca denir, en azından benim çocukluğumda öyleydi. Teyzemin kocası Ahmet amca esnaftı ve yılın hangi günlerinin resmi tatil olacağını, özellikle uzun dini bayramların hafta içine mi, yoksa hafta sonuna mı denk geldiğini memur olan babama söylemeyi nedense kendine görev sayardı. Ahmet amca, yılbaşında eline bir takvim geçti mi ilk bu tatil günlerine bakardı.
“Hasan Efendi, bu yıl şansızsınız. Bak tatiller daha çok pazar günlerine denk geliyor.”
“Hasan Efendi, bu yıl çok tatiliniz var. Şu, şu, şu bayramlar hafta içine denk geliyor, bu yıl şu kadar gün tatil yapacaksınız.”
Tatil olup da ne olacaktı ki babam o günlerde gidip bağımızda çalışırdı, mevsime göre biz de kendisine eşlik ederdik.
1974’e kadar cumartesileri de yarım gün çalışıldığı için o günlere denk düşen tatiller kısmen avantaj demekti.
Tabii ki Ahmet amcamın aklına o tatil günlerinin uzatılacağı ve ilgili haftanın tümüyle tatil edileceği hiç gelmezdi. Çünkü olmazdı ki öyle bir şey. Bayram hangi gün ya da günlere denk gelmişse o kadardı.
Ama daha sonra özellikle perşembe günleri olan resmi bayramlara cuma da eklenerek tatil uzatılmaya başlandı.
Bu uygulama adeta alışkanlık yaptı; bu sefer dini bayramlara bir-iki gün eklenmek suretiyle, örneğin çarşamba biten bayrama perşembe ve cuma da eklenerek tatiller dokuz güne çıkarılır oldu.
BU KEZ BEKLENTİ ÇOK ABARTILDI
Bu yıl Ramazan Bayramı salı günü bitti; takip eden üç iş günü eklenerek o hafta tümüyle tatil edildi.
Şimdi önümüzde Kurban Bayramı var. Kurban Bayramı 6 Haziran Cuma günü başlıyor ve 9 Haziran Pazartesi günü bitiyor.
Ramazan Bayramı’ndaki gibi haftanın ilk iki günündeki tatile üç gün daha etlenerek sürenin dokuz güne çıkarıldığını gördük de işte bu kez beklenti çok abartıldı.
Şimdi konuşulan 9 Haziran Pazartesi gününe sonraki dört iş gününün eklenmesi. Bayramın bir gün öncesi 5 Haziran zaten arefe ve yarım gün iş var. O da arada kaynar gider ve tatil tam on bir güne uzar.
10-13 Haziran günlerini, yani bu dört günü tatil etmeyi düşünenlere bir öneri de benden...
Gelin eliniz değmişken Bayram öncesindeki üç günü de, yani 2 Haziran Pazartesi, 3 Haziran Salı ve 4 Haziran Çarşamba’yı da tatil edin; 31 Mayıs ve 1 Haziran zaten hafta sonu ve tatil, böylece dört günlük Kurban Bayramı tatili 31 Mayıs-15 Haziran dönemine uzasın ve tam 16 gün olsun!
Uzayan tatiller, aksayan işler...
Resmi tatillere niye ek yapılıyor? Bu sorunun çok somut bir yanıtı yok aslında. Çünkü bu ek tatiller herkesi kapsamıyor ki. Aslında iyi ki de kapsamıyor.
Düşünsenize Türkiye’ye bir haftalığına adeta kilit vurmak gibi bir şey olurdu bu. Memurlar idari izinli sayılıyor; kamu kuruluşları kapanıyor, buralarda işi olanlar da zorunlu izin yapmak durumunda kalıyor.
Ya aksayan işler ne oluyor peki? Ramazan Bayramı da 1 Nisan Salı günü bitti ama üç günlük uzatmayla tatil dokuz güne uzadı.
Resmi tatillerin aslında hangi gerekçeyle olduğu bile bilinmeden böylesine uzatılmasına çoğu kesim tepkili de o kesimlerin sesi pek değil, hiç çıkmıyor. Örneğin herhangi bir işveren ya da işçi örgütünden bir itiraz sesi duyuldu mu?
“Tatil uzatılsa iyi olur, iç turizm canlanır” deniliyor ya, bu görüşlere karşı dün bir sanayici okurum şunu soruyordu: “Turizm belki canlanacak ama üretimi kim yapacak? Bu tatiller bizi doğrudan etkilemese de dolaylı etkiden kaçınmak mümkün değil.
Örnek mi, diyelim bir teslimat yapılacak, yapılamıyor; örnek mi, diyelim bir alacağımız var, ödenemiyor; örnek mi, kamuyla bir iş görüşmesi var, muhataplar izinli.
Ayrıca kimi zaman idari izinli sayılan eşi kamuda görev yapan bir çalışanımız da izin yapmak istiyor. Çocuklarının da okulu tatil. İzin versek bir türlü, vermesek bir türlü. Çok önemli sayılmasa da bu tür izin istekleri bile işlerimizin aksamasına yol açıyor...”
Ya sağlıktaki durum?
Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Şaban Şimşek Ramazan Bayramı tatiline üç gün eklendiği dönemde çok sert bir açıklamayla bu kararı eleştirmiş ve tatilin uzatılmasının ne gibi sakıncalar doğurduğunu sayılarla ortaya koymuştu. Prof. Şimşek açıklamasında özet olarak şu görüşleri dile getirmişti:
“...Bizde Osmanlı döneminde bile böyle olmamış, hiçbir padişah böyle bir karar almamış, tabiri caizse memleket dükkanına kilidi asmamıştır.
Ekonomiden, mahkemelerin bile belirsiz bir tarihe kalmasından vs. bahsetmeyeceğim. Sadece bulunduğum hastaneden ve klinikten birkaç sayı vereceğim.
Bu üç günlük ek tatilde, sadece göz kliniğimizde ortalama 3 bin hastanın MHRS’den zar zor alınmış muayene randevuları iptal olacak ve meçhul bir tarihe kalacak. Aylardır ameliyat sırası bekleyen en az 120 hastanın ameliyatı iptal edilecek. Ne zaman gün verileceği de meçhul; zira önümüzdeki aylarda boşluk yok! Bunlar kaçınılmaz olarak doktor ve hasta yakını çatışması doğuracak.
Bu sayıların tüm hastane genelindeki karşılığı 50 bin-60 bin muayene ve 1000-1500 ameliyat ve müdahaledir.
Sayıları Türkiye geneline vurduğunuzda kaç milyon muayene ve kaç bin ameliyat eder.
Davası, duruşması geri kalan insanlardan, kirasını, çalışanının maaşını ödeyemeyecek esnaftan, belediyede işini halletmesi gerekenlerden, eğitimin/okulların geri bırakılmasından bahsetmeyeceğim.
Bu üç günlük tatilin kime ne faydası var? Ameliyat olamayacak bu hastaların çektiği acının veya bu arada uğrayacakları zararın, kalıcı sakatlıkların, belki ölümlerin hesabını kim verecek?”