1990’lı yılların başı… Anka Haber Ajansı’nda çalışıyorum. SHP Genel Başkanı rahmetli Erdal İnönü Ajansı ziyarete geldi. Ajansın sahibi gazeteci büyüğümüz rahmetli Müşerref Hekimoğlu’nun odasındayız. Müşerref Hanım sohbet sırasında İnönü’ye sordu:
“İktidara geldiğinizde özel haber ajanslarına nasıl bakacaksınız?”
İnönü hazırlıksız yakalandı ama o her zamanki hazırcevaplığıyla karşılık verdi:
“İyi bakacağız, iyi bakacağız!”
“Ekonomi de iyi seyreder, iyi seyreder!”
Merhum İnönü’nün bu yanıtı hep kulağımda yankılanır. Biz gazeteciler güya olan biten her şeyi biliriz ya; biraz öyle zannedildiği, daha çok da laf açmak, konu açmak için yeni tanıdığımız insanlar benzer sorular sorar ya; “Siz bilirsiniz, dolar ne olacak, enflasyon ne zaman düşecek” gibi sorular, yeni yıl yaklaşırken de benzer sorular gündeme gelir:
“Ne dersiniz, ekonomi 2026’da nasıl seyredecek, nasıl gidecek? İşler biraz olsun açılacak mı?”
Ben de rahmetli İnönü’den alıntı yaparak “İyi gidecek, iyi gidecek” diye yanıtlarım.
Ya da “Paramızı nasıl değerlendirelim” sorusu sıkça sorulur. Ben de gülerek “Yiyin, harcayın” derim, “Belki seneye bu parayı yiyecek sağlığınız, zamanınız, ortamınız olmaz, en iyisi şimdiden yiyin”.
Tabii ki biraz gerçeklik payı varsa da, parayla ilgili söylediklerim daha çok espri niteliğindedir. Yoksa kimseye parasını ne yapması gerektiğini söyleyecek durumda değilim, çünkü ben yatırım danışmanı değilim.
CNBC-e’ye verdiğim yanıt
CNBC-e’de perşembe günleri katıldığım 4’te Ekonomi programının prodüktörlüğünü yapan sevgili Derya Yüce 2026’ya dönük genel görünüme ilişkin bir haber için benden de görüş almak istedi.
Derya tabii ki “Ekonomi 2026’da nasıl seyredecek” diye sormadı ama aklımda yıllar öncesinden kalan İnönü’nün sözü var ya, hemen onu hatırlayıverdim.
“Siyasete bak, ekonomiyi gör!”
CNBC-e’ye verdiğim yanıtta neler söylediğimi özetleyeyim; benzer sorular yönelten okurlarıma da yanıt vermiş olurum:
“Türkiye’de ekonomi politikalarını ve bu çerçevede ön plana getirilen tercihleri hep siyasi takvim belirlemiştir. Dolayısıyla 2026’da nasıl bir ekonomi politikası izleneceğini ve neler yaşanacağını belirleyecek olan da bir sonraki seçimin takvimidir. Biliyoruz ki normal takvime göre seçim 2028’in mayısında. Ama bu tarihte yapılacak seçimde mevcut mevzuata göre Cumhurbaşkanı Erdoğan bir daha aday olamayacağı için ya o tarihe kadar Anayasa değişikliğine gidilmeye çalışılacak ya da seçim erkene alınarak Erdoğan’a adaylık yolu açılacaktır.
2026’da bir erken seçim olasılığı sıfırdır. Aynı şekilde 2027’nin ilk yarısı için de böyle bir olasılık görünmemektedir. Geriye kalıyor ya 2027’nin sonbaharı ya da 2028’in ilkbaharı.
“En son yapılan, en çok akılda kalandır.” Dolayısıyla ekonomide kitleleri rahatlatacak adımlar olabildiğince seçime doğru atılacaktır.
Bu yüzden de 2026’da seçim sonucunu etkilemeye yarayacak şekilde piyasayı gevşetecek yönde adımlar atılmasını beklemiyorum. İşe ne kadar yaradığı tartışmalı da olsa 2026’da ekonomide sıkı duruş devam ettirilecektir. Merkez Bankası faizi olabildiğince yukarıda tutacak, faiz indirilse bile sıkı para politikası başka araçlarla sürdürülecek, çalışanlara ve emeklilere yüksek zam verilmeyecek, asgari ücret artışı da yüzde 25-30 arasında kalacaktır.
Hem zaten unutulmasın; ne zaman ki çalışanlara ve emeklilere yüksek zam verilir, Merkez Bankası’nın para politikasında gevşeme olur, bilin ki seçim yaklaşmış demektir.”
2026’daki risk
Yöneltilen sorular arasında 2026’daki risklerin ve fırsatların neler olabileceği de vardı. Görüşümü birkaç cümlede özetledim:
“2026, ayakta kalabilme yılı olacaktır. Hiç kuşku yok ki giderek daralacak piyasada ayakta kalabilmek için yoğun çaba göstermek gerekecektir.
Bu aynı zamanda fırsata da dönüşebilir. 2026’da ayakta kalabilenler için 2027’de görece belirgin bir gevşeme yaşanacak ve işler açılacaktır. Dolayısıyla şirketlerin 2026’da en büyük hedefi ayakta kalmak olmalıdır.”
Enflasyonla mücadele
Ve Türkiye’nin en büyük derdi olan enflasyona gelince… Bu konuda kalıcı olarak daha düşük bir patikaya inilebilmesi için atılması gereken adımlar sorulduğunda zihnimden geçen ilk yanıt “Enflasyonla gerçekten mücadele ediliyor mu ki” oldu. Öyle ya, yıllardır bir mücadele söz konusu ise ya başarısız olunuyordu ya da gerçek bir mücadele sergilenmiyordu. Bu konuda neler mi söyledim:
“Türkiye’de enflasyonu kalıcı biçimde düşürmek gibi bir politika uygulandığını söylemek ne yazık ki pek mümkün değil. Enflasyonun yüksek seyretmesi, sanki en başta ekonomi yönetiminin, vergi gelirleri yönüyle Maliye’nin işine geliyor.
Kaldı ki enflasyon 2026’da gerçekten yüzde 16’ya düşürülürse 2027’de inilebilecek pek bir alan kalmayacak, belki daha önemlisi 'enflasyonla mücadele edeceğiz' sloganı artık kullanılamaz olacaktır. Oysa enflasyon 2026’da yüzde 25’lerde kalır ve sonrasında düşerse seçime doğru bunu hissetmek daha avantajlı olacaktır.
Aslında şunu da kabul etmek gerekir; Türk halkının sorunu görünürde enflasyondur ama esas sorun geçim zorluğudur. Enflasyona göre kayda değer bir zam, bir gelir artışı sağlanması, bu yönde kararlar alınması geniş kitlelerin şimdiye kadarki yakınmalarını büyük ölçüde unutmaları sonucunu doğuracaktır.”