Geçenlerde bir iş vesilesiyle İstanbul’a gitmiştim. Gittiğim yer Ümraniye’ye yakın olunca, uzun yıllar çalıştığım eski kurumum olan Kalkınma Bankasına (yeni adıyla Türkiye Yatırım ve Kalkınma Bankasına) uğramadan edemedim. Kurum Ankara’dan İstanbul’a taşındığından beri yeni yerini görmemiştim ve işin gerçeği biraz da merak ediyordum. Her ne kadar oradan ayrılalı 20 yıla yakın bir zaman geçse de acı ve tatlı pek çok anım vardı.
Türkiye Kalkınma Bankası (TKB) benim ilk işyerimdi ve işe başladığımda ise henüz yirmili yaşlardaydım. Projeyi, ekonomiyi, fizibiliteyi, değerlemeyi, bürokrasiyi, devleti, devlet memurluğunu, siyasi yapıları ve etkilerini ve daha birçok şeyi orada çalışırken öğrenmiştim. Bunları inkâr edemem...
TKB’de çok deneyimli, birikimli insanlarla tanıştığımı ve bazıları ile de çalıştığımı söyleyebilirim. Kurumun güçlü yönleri olduğu gibi zayıf yönleri de vardı. En güçlü yönleri, uzman kadrosu ve insan kaynakları ile kurumsal birikimiydi. En zayıf yönü ise siyasetten çok etkilenmesiydi. Konuyla ilgili bazı görüşlerimi daha önceki yazılarımda belirtmiştim. Artık onlar geçmişte kaldı zira kurum yeni bir yapılanmayla ve yeni bir isimle İstanbul Ümraniye’deki yerinde, faaliyetini sürdürmektedir. Deyim yerindeyse artık köprünün altından çok sular geçti. Her şey gibi kalkınma da çalışanları da hatta İstanbul bile değişti. Değişimden başka değişmeyen kalmadı. Benim gibiler için ise geriye yalnız hoş seda kaldı…
Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası’nın (TKYB) şimdiki konumu ile elemanlarının çalışma alanlarının, tamamen yeni bakış açısıyla seçildiğini ve düzenlendiğini gördüm. Oda sistemi yerine salon sitemine geçilmiş. Bazı bağımsız yerler cam bölmelerle ayrılmış. Birimler arası (uzun uzun yazışmalar gibi) eski bürokratik işlemlerden uzaklaştığını hissettim, elemanlarının ise genç ve belli bir çalışma düzeni içerisinde oturduğunu gözlemledim. Erkek çalışanları eski ağabeyleri gibi kravatlı değildi, giyimleri daha serbest ve birazda batı tarzıydı. Ben de yıllarca hep bunu savunmuştum. Ancak pek de kabul bulamamıştım zira zamanındaki eski kurumsal yapısı ve bakış açısı buna izin vermemişti.
Her salonda, çalışanların su, çay, kahve gibi ihtiyaçlarını giderecek alanlar oluşturulmuş. Bunlar bana ilginç geldi. Oturdukları bina bankaya ait olmasa da yeni çalışma düzenini, eski çalışanların oluşturduğunu öğrendim. Eskilerden tanıdığım çok az kişinin kurumda kaldığını ve hâlâ orada çalıştığı söylendi. Zaten benim tanıdıklarım belki de toplamda 6, 7 kişiydi. Onlar da genel olarak yönetici pozisyonundaydı ve eski kalkınma bankasından kalanlardı.
Kurumun yaklaşık 300 kişilik bir ekiple faaliyetine devam ettiği ifade edildi. Görüştüğüm arkadaşlar yapının artık daha yeni, dinamik ve rekabetçi bir karakter kazandığını belirtti. Bu dönüşüm kurumun Ankara’nın siyasi ve bürokratik etkisinden uzaklaşarak daha bağımsız bir çizgiye yöneldiğinin işareti gibiydi.
Galiba orası benim tanıdığım, siyasetin ve bürokrasinin etkisindeki Türkiye Kalkınma Bankası (TKB) değildi. Tıpkı bir şarkıda söylendiğine benzer artık daha büyük sektörlere yakındı ve (galiba) bürokrasiden de (eskisine nazaran) uzaktı…
Ekonominin sessiz gücü
Orası Türk ekonomisinin arka planında yer alan, fazla da göz önünde olmayan hatta çoğu zaman da görünmeden büyük işler başaran bir kurum olan, şimdiki adıyla Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankasıdır (TKYB). Belki manşetlerde sık sık yer almaz, televizyon reklamlarında olmaz ancak geçmişte olduğu gibi günümüzde de Türkiye’nin sanayileşmesinde, yeşil dönüşüm ve sürdürülebilir kalkınma hamlesinin hikâyesinde, satır aralarında da olsa adı geçen bir bankadır.
Bir hayalin başlangıcı: DESİYAB
70’li yıllar ekonomik ve siyasi olarak sıkıntılı zamanlar olsa da ülkemizin kalkınma heyecanın belki de en dorukta olduğu dönemlerdi. Bu noktada sanayiye dayalı büyüme (üretim) modeli benimsenmiş, kamu yatırımları artmış ve yurtdışında çalışan işçilerin tasarrufları, ülkeye kazandırılmaya çalışılmıştı. İşte tam bu ihtiyaçlara cevap vermek amacıyla 1975 yılında Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve hükümeti öncülüğünde, kısa adı DESİYAB olan Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası kurulmuştu. İsmi her ne kadar banka olsa da fonksiyonları itibariyle bankacılığın ötesinde, pek çok faaliyetiyle sanayiye adeta yakıt sağlayan bir motor ile işçilerin alın terini ülkenin geleceğine dönüştüren, bir yapı şeklinde tasarlanmıştı. Dolayısıyla bu hususta Almanya gibi yurtdışında çalışan binlerce işçimizin alın teriyle kurulan işletmelere ortak olarak hamilik yapmıştı. Pek çoğunun ayakta kalması ve ekonomik faaliyetine devam etmesi için ekonomik, teknik ve mali vb. destekler vermişti.
Yeni dönem, yeni isim: Türkiye Kalkınma Bankası (TKB)
1988 yılına geldiğinde DESİYAB, Türkiye Kalkınma Bankası (TKB) ismiyle yepyeni bir kimliğe ve yapıya büründü. Bu dönüşüm aynı zamanda Türkiye’nin değişen ekonomik vizyonunun işaretiydi. Özallı dönemdi ve artık özel sektör büyümenin ana aktörüydü. Böyle bir model, mevcut dünya düzeni koşullarına uygun olarak benimsenmişti. Banka yalnızca belli projeleri değil, özellikle de A.Ş. statüsündeki özel sektörün sanayi, turizm, eğitim, enerji ve diğer yatırımlarını da teşvik ve kredi sistemleri ile finanse etmeye başlayacaktı. Zaten kısa bir süre sonra Turizm Bankası ile birleşecekti.
Bu dönemde kurum, dünya ile daha fazla bütünleşmiş oldu. Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, İslam Kalkınma Bankası gibi uluslararası kuruluşlarla iş birliği yaptı. Ülkeye düşük maliyetli kaynaklar kazandırdı ve bunları farklı (özel) sektörlere kullandırdı.
Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası
2018’e gelindiğinde ise bir kez daha ismi değişti. Ancak bu sefer durum çok farklıydı, bu değişim daha öncekilere benzemiyordu ve sadece bir tabela değişikliği de değildi. “Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası (TKYB)” adıyla birlikte bankanın misyonu (ve vizyonu) değişmişti. Artık sadece kredi veren, teşvik kullandıran bir kamu bankası konumundan çıkıp, yatırımcıyı çeken, fon yöneten, girişimcileri destekleyen ve geleceğin teknolojilerine yatırım yapan hatta farklı dış kaynaklardan sağladığı kredileri pazarlayan, ciddi bir aktör haline gelmesi gerekiyordu. Aslında bu değişim, Türkiye’nin küresel finans dünyasında daha görünür ve etkin olma çabasının da bir parçasıydı.
Taşınan sadece bir merkez değildi, bir misyondu
Ekim 2018 yılında çıkartılan 7147 sayılı yasa, 4456 sayılı Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketinin Kuruluşu Hakkındaki Kanununu yürürlükten kaldırılmış ve yeni düzenleme ile bankanın unvanını "Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Anonim Şirketi" olarak belirlemişti. Ayrıca yeni yasa ile birlikte kurumun faaliyet alanları genişletilerek yukarıda ifade edilen fonksiyonları da yerine getirmek üzere (diğer ifadeyle yatırım bankacılığı işlevlerini de kapsayacak şekilde) yeniden yapılandırıldı. 2019’un Haziran ayında ise merkezini Ankara’dan İstanbul’a taşıdı. Ancak bu taşınma sadece fiziki bir değişiklik ile sınırlı değildi. TKYB artık İstanbul Finans Merkezi'nde yer alıyordu. Bu değişim ve arkasından gelen taşınma, aynı zamanda Türkiye'nin bölgesel bir finans merkezi olma hedefine de uygun bir hamleydi. Dolayısıyla kurum uluslararası yatırımcılarla daha yakın hatta daha erişilebilir hale gelecekti.
Girişimciden yeşil enerjiye: Bugünün TKYB’si
Bankanın internet sayfasında (https://kalkinma.com.tr/biz-ne-yapiyoruz), TKYB’nin yatırımlara (ve yatırımcılara) farklı finans kaynaklarının kullandırılması, girişimcilik ekosisteminin desteklenmesi ve farklı projelerin değerlendirilmesi gibi faaliyetler içerisinde olduğu belirtilmektedir. Bu bağlamda:
Yenilenebilir enerji yatırımlarına destek: Rüzgâr, güneş ve jeotermal gibi enerji projelerine finansman desteği sağlamak.
Girişimcilik ekosistemine destek: Türkiye Kalkınma Fonu ile yüzlerce yenilikçi bir fikirle yola çıkan, hızlı büyüme potansiyeline sahip, teknoloji odaklı ya da ölçeklenebilir bir iş modeli geliştirmeyi amaçlayan, yeni kurulmuş şirketlere (start-up’a) kaynak aktarmak.
Uluslararası finansal köprü: Dünya Bankası, İslam Kalkınma Bankası, Avrupa Yatırım Bankası (EIB) gibi kuruluşlardan sağlanan kaynaklarla geliştirilen projeler.
Sürdürülebilirlik misyonu (ve vizyonu): Çevresel ve sosyal etki analizleriyle projelerin değerlendirilmesi.
Yukarıdaki faaliyet alanları ve özellikleri göz önüne alındığında, TKYB’nin hem bir kalkınma bankası hem de geleceği finanse eden bir yatırım kurumu pozisyonunda olduğu görülmektedir.
Son söz
Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası geçmişte gerek DESİYAB gerekse TKB olarak kamu ve çoğunlukla da özel sektör yatırımlarına mali, finans ile teknik destekler sağlamış, diğer anlamda omuz vermiş olan bir bankaydı. Bu hususta ülkeye yaptığı hizmetler tartışılmaz. Ancak günümüz koşulları, yenidünya düzeninin değişen piyasa koşullarına ve aktörlerine bağlı olarak değişmiştir ve her geçen gün de değişmeye devam etmektedir. Dolayısıyla kurumun, geleceğin Türkiye’sini şekillendiren, dönüşüme öncülük eden bir yapıya bürünmesi, şüphesiz kaçınılmaz bir gerçektir. Bu noktada enerjiden teknolojiye, sanayiden girişimciliğe kadar uzanan geniş bir etki alanı olması gerektiği de açıktır.
Kalkınma sadece büyük projelerle değil aynı zamanda misyonla, vizyonla, öngörüyle, değişimle, dönüşümle hatta değişen zamanın koşullarına uygun hamlelerle gerçekleşen bir eylemdir. TKYB’nin işte tam da bu misyonun ve diğer özelliklerin taşıyıcısı olarak Türkiye’nin görünmeyen ama hissedilen ekonomik gücü olması noktasındaki varlığı elzemdir. Geçmişin tecrübeleri ve birikimlerinden yararlanarak faaliyetlerini başarılı şekilde sürdürmesi ve geleceğe güçlü bir şekilde ilerlemesi dileğimdir…