Koloniler savaş sırasında gevşek bir konfederasyon oluşturmuşlardı. Savaştan sonra nasıl bir ülkenin oluşturulacağı konusuysa fazla tartışılmadan ertelenmiş bir konuydu. Ancak 1786’dan itibaren tartışma ertelenemez hale geldi. Üstelik savaş sırasında alınan borçlar ciddi boyuttaydı. Hatta savaş borçlarının nasıl ödeneceği konusu kadar Amerikalıların kişisel borçlarını nasıl ödeyecekleri de gündemin öncelikli maddesiydi. 1784 ilkbaharında Massachusetts köylüleri vergilerin yumuşatılması, iflasların ertelenmesi ve borçlulara açılan davaların askıya alınması için toplantılar yapmaya başlamışlardı bile. 1780’lere kadar Massachusetts siyasetinde etkin olan Samuel Adams –Washington’dan sonra ABD’nin ikinci başkanı olacak John Adams’ın kuzeni- daha 1784’te köylülerin sadece meclislerin karar verebileceği konularda aralarında toplanıp manifestolar yayınlamalarını yeni devlet için tehdit olarak görüyordu. Yeni devlet nasıl bir devlet olacağına karar veremeden Shays isyanı patladı.
Shays isyanı Massachusetts’in ticaret merkezlerinden uzaktaki bölgelerinden ciddi destek gördü. Boston ve Suffolk isyana karşı çıkarken, Worcester ve Berkshire isyanın merkezleri oldular. Essex ve Middlesex kısmen destek verdi. İsyanın neden çıktığı aşikâr olduğuna göre olayların neden ve nasıl şiddet içermeye başladığı sorusu daha anlamlı bir soru. İsyanın talepleri bazı asilerin borç sorununun çözülmesi ve maddi durumlarında iyileşme sağlanması mevcut siyasi durumda mümkün olmadığı için mecburen radikaldi. Kamu görevlilerinin her sene yeniden seçilmesi, ücretlerin her sene yıllık belirlenip sabitlenmesi, Massachusetts eyalet senatosunun feshi, temsil biçiminin değiştirilmesi, yerel sulh mahkemelerinin feshi talepleri ne eyaletin ne Kıta Kongresi’nin kabul edebileceği taleplerdi. Karşılıklı sert bir dil kullanılması muhtemelen taleplerin bir tür yeni devrim anlamına geldiğini gören Boston’un ve Kongre’nin uzlaşmaz tutum takınmasına neden olmuştur. Ancak uzlaşmaz tutumun isyanı körüklemiş olması da olasıdır.
Acaba sadece bir ‘kuzeyli’ isyanı mıydı? Ekonomik sıkıntılar ve borç sorunu sadece Massachusetts’e özgü olmayıp şu veya bu derecede bütün kolonilerde hissediliyordu. Buna rağmen isyan eden tek eyalet Massachusetts oldu. Elbette Massachusetts bir bütün olarak isyan etmedi. Yine de “Massachusetts hatırlıyor” çünkü 1986 yılında, isyanın 200. Yıldönümünde Amherst College ve Colonial Society of Massachusetts öncülüğünde iki konferans düzenlendi. 220. yıldönümünün de kutlandığını görüyoruz. İsyanın kuzeyli ve Puritan özelliği konusunda liderlerin konuşmaları bazı kanıtlar sunuyor. Asiler tiranlıktan bahsederek, Amerikan devriminin fikirlerini bağımsızlık sonrası yeni kurulmaya başlanan, anayasa yapılmamış olduğu için henüz gevşek Articles of Confederation altında çalışan hükümete ve eyalet meclisine karşı kullanmaya teşebbüs ediyorlar.
Shays isyanı patladığında Samuel Adams, yıllar önce Boston halkının Britanya’ya başkaldırmasını desteklemiş olmasına rağmen, aşağı yukarı aynı bölgenin halkı olan ve İngilizlere karşı savaşmış isyancılara karşı sert tavır takınılmasından yanaydı. Aynı tavrı on yıl kadar sonra Pennsylvania’da patlayacak Whiskey isyanı sırasında da gösterecekti. Önemli olan şuydu; devrimcilerin bir kısmı için herhangi bir anayasa ve serbest seçimlerin yapılıyor olması temsil sorununu prensip olarak çözmüştü ve meclisler dışında toplantı, gösteri ve isyan hiçbir haklı nedene sahip olamazdı. Kral bir despot idi; isyan haklıydı. Ancak meclise isyan edilemezdi. Bu tez açıkça 1640 Long Parliament sonrası İngiltere’de yaygınlaşan cumhuriyetçi tezlerin işareti değiştirilmiş, tersten gösterilmiş sürümüydü.
Hem Vali Bowdoin ki Samuel Adams tarafından etkilendiği anlaşılıyor, hem de Samuel Adams 1786 Eylül’ünde Shays isyanının mahkemeleri kapatmasını “yeni ulusa karşı ihanet” olarak görmeyi ve göstermeyi başarmışlardı. Hatta yazılan yeni “Circular Letter” 1768 tarihli tarihi mektuba göndermede bulunuyor ve Shays isyanıyla karşılaşılan tehlikeyi İngiltere Kralının 1768’de Boston’da mahkemeleri kapatmasına benzer boyutta ulusal bir kriz anı olarak resmediyordu. Bu yaklaşıma göre halka ait olan siyasi gücün merkezi hükümet veya krallık olsun yerel yönetimler olsun kötüye kullanılması eşit derecede tehlikeliydi ve Lockean proviso olan “life, liberties, estates” özgürlüğü ve garantisini çiğniyordu. Böylece henüz yeni anayasa yapılmadan, doğrudan Lockean temalara bir göndermeyle karşılaşıyoruz. Borçlu köylüleri “imkânlarının ötesinde yaşamakla” suçlayan ve “çalışma ve tasarruf” tavsiye eden tipik Massachusetts Puritanizmini bir kez daha sahnede görüyoruz. O kadar ileriye gidiliyordu ki, isyancılar İsa’yı öldürenlerle bir tutulabiliyordu. Bowdoin ve Samuel Adams’ın çabalarıyla Massachusetts eyaleti isyanı sert biçimde bastırdıysa da bu ikili seçimlerde John Hancock tarafından yenilgiye uğratıldı. Daha sonraki yıllarda Shays ve Whiskey isyanlarının bastırılması ve Federalist-anti Federalist tartışmasının şiddete başvurulmadan çözüme ulaşmasıyla her iki Adams daha iyimser bir görüşe yerleşmiş görünüyor.
Ancak Shays isyanının anayasa tartışmalarına etkisini bu kadar sınırlı göremeyiz. Örneğin Thomas Jefferson’un ilk reaksiyonu çok farklı olmuştu. Meşhur “The tree of liberty must be refreshed from time to time with the blood of patriots and tyrants. It is it’s natural manure.’’ ifadesi o sırada Fransa’da olan Jefferson’un William Stephens Smith’e 13 Kasım 1787’de yazdığı mektupta yer alıyor. Shays isyanının Articles of Confederation’un yeterli olmadığı hissini yaygınlaştırmakta önemli bir rolü olduğu aşikârsa da bundan daha ötede Second Amendment’ın yazılışına etkisi olduğunu da söylemek mümkün. Koloni milislerinin önce İngiltere’ye karşı kuruldukları doğruysa da Konfederasyonun bu şekliyle ne savaşa ne de isyana hazırlıklı olduğu tezinin savunulmasında isyanın rolü büyük oldu. Yine de eyaletlerle federal devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen maddeler olan Second ve Tenth Amendments yeni anayasada eyaletlerin haklarını tümden reddetmedi. Second Amendment Kongre federal milisler oluşturamazsa eyaletlerin kendi milis güçlerini kurabileceklerini kabul etti.
Shays isyanı aniden patlayan bir öngörülemez olay değildi. Bağımsızlık sonrası ağır borç yükü altında ezilen federal hükümet sıkı para politikası uygulamış, İngiliz mallarının düşük fiyatlarla satılması ticareti vurmuş, Batı Hint adaları deniz ticaretinin kaybedilmesi liman trafiğini etkilemişti. Borç yükü vergilerin ağır olmasını zorunlu kılıyordu. Devrim sonrası daha iyi bir hayat beklentisi içinde olan çok sayıda insan hayal kırıklığı içindeydi. Bağımsızlık savaşında teğmen rütbesiyle hizmet vermiş olan Daniel Shays’in kendisi de borçluydu. O kadar ki, Alexander Hamilton, “Shays (kişisel olarak) bu kadar borçlu olmasaydı isyan çıkar mıydı?” bile diyebilmişti.