Ağabeyimiz Osman Saffet Arolat’ı kaybettik. Bizler için tek başına bu sıfatı dahi yeterli sayarım. Koca bir çınardı hepimiz için. Ağabey gibi ağabeydi. Yaşadığımız zorluklarda deneyimlerinden yararlandığımız yol göstericimizdi. Kıdemli profesyonel Ayhan Yavrucu’nun deyimiyle ‘çobanyıldızımızdı”.
Her sorumuza, sakin üslûbuyla kısa, özlü yanıtı hazırdı. Son beş yılına çok yakından şahitlik ettim. Aslında kendisinden şikâyet cümleleri dinlememiz gerekirdi. 17 yıldır yaşadığı, son dönemlerinde bedensel olarak da kendisini bir hayli zorlayan rahatsızlığı fazlasıyla yeterliydi, bu cümleleri kurması için. Ancak bir şikayetini duyan olmadı.
Osman Ağabey, sanki sağlık sorunlarını hiç yaşamıyor gibiydi. Hep aramızdaydı. Pandemi şartlarının en ağır koşullarında dahi herhangi bir yazısını aksattığını görmedik. Sanmayın yalnızca gazetesine haftada beş gün yazıyordu. EKONOMİ’nin dışında KİTAP dergimizin yazar sayfaları onunla başlıyordu. Yanı sıra hangi kurum yazı isterse seve seve yazıyordu. Paylaşmayı, Osman Ağabey’in kişiliğine yakışan en önemli özelliklerinden sayarım. Kimliği ne olursa olsun, kim olursa olsun, elindekini, dağarcığındakini sunmak doğasının kanunuydu onun için.
Dedim ya Ağabey kelimesi tek başına yeterli Arolat’ı anlatmak için. Ancak o fazlasıyla hak ettiği başka sıfatlara da sahipti. Öncelikle belirtmeliyim ki 68 Kuşağı’nın iyi bir temsilcisi, en ön saflarında yer aldığı bir mücadelenin insanıydı. Yaşamın kendisine sorunu az, konforu yüksek bir gelecek vaat ettiğini bilmesine karşın küçük yaşlarda atıldı, sınıfsız dünya düzenini düşleyen kavganın orta yerine. Binlerce akranı, yoldaşı gibi çok zorluklar yaşadı. Harunlu yılların büyüsünü de, acısını da yakından hissetti. Yaşamın konforunu hapishane koğuşunda duyumsayacak kadar bilgeydi daha o yaşlarında. Solcusu kadar sağcısı da bu bilgeliğin gölgesine sığındı. Çok dost edindi ve yıllarca sürdürdü bu alandaki maharetini. Gençlere tavsiyeleri arasında ilk sıraya hep, ‘dost biriktirin’ mesajını koydu.
İyi bir gazetecinin dinleyebilme, yorumlayabilme ve aktarabilme kabiliyetinin doğuştan geldiğine inanırım. Mesleğin en önemli yapı taşlarıdır, sözünü ettiklerim. Osman Arolat, bu özelliklerini çok erken yaşlarda kullanmaya başladı. Daha lise yıllarından tadına vardığı gazetecilik mesleğine farkına varmadan adım atıverdi. Sonrasında, takipçilerinin iyi bildiği süreci yaşadı.
Ben, Osman Abi’de en çok, – belki de inandığı felsefeden geliyordur bu durumkarşısındaki kim olursa olsun, sakin üslûbuyla, aynı ses tonuyla ve aynı özeni göstererek iletişim kurma tercihine hayran oldum. Bir bankanın en tepe yöneticisiyle, alanının en büyük şirketinin kurucusu, yönetim kurulu başkanıyla veya bir sanat insanıyla, şairle nasıl konuşuyorsa, hangi cümleleri seçiyorsa, kendisine çay servisi yapan insanlarımıza da aynı tarzda yanıtlar verdiğini gözlemledim. Mahallesindeki, arabasında meyve satan esnafı da aynı üslupla karşılayıp uğurladığını gördüğümde, Osman Arolat’ın kişilere değil, insana değer verdiğine inandım. Hatta bu yöndeki gözlemimi biraz daha ileri taşımama izin verin. Yakınları bilir, Osman Abi, hayvanları da çok sever. Biricik eşi Nurcan Hanım’ın da yüksek sevgisi sayesinde evlerinde kedileri de köpekleri de bireydir, hak ve hukuk sahibidir.
Osman Ağabey, onlara konuşurken, hatır sorup, nasihatını ederken adeta ev halkıyla sohbettedir. Yemeğini, sofraya beraber oturmuş arkadaşları tavrıyla paylaşır, pencereden giren veya çıkan kedisine camı açışı, bir dost uğurlamasıdır sanki. Tüm bunları ve daha fazlasını gözümün önüne getirdiğimde diyebilirim ki, Ağabeyim, aslında canlı olan her şeye saygılıdır (Burada di’li geçmiş zaman kullanmadığımı fark ettim, bilerek düzeltmedim).
Belki de bu yüzden, son yolculuğuna her kesimden insan uğurladı Osman Arolat’ı. Holding sahipleri, banka yöneticileri, iş insanları da karşısındaydı, meslektaşları, yoldaşları da, sanatçı dostları da. Yanı sıra son istirahatgâhı önünde köylü sevenleri de ellerini açmış dualar ediyordu.
Haftanın birkaç günü, kimi zaman evinde koltuğunun karşısında, bazen odasında yanı başında yaptığımız sohbetlerin türlü konusu olurdu. Ismarladığı kitaplarla ilgili konuşurduk örneğin. Hangi yayınevinden çıkmış, yazarı, tanıyorsa hakkında bildikleri, ilk baskısı, son baskısı derken, zamanı epey ilerletirdik. Bazen bir yazarın tüm kitaplarını istediği ve yolumu rast getirip Yapı Kredi Yayınları’ndan temin ettiğim olurdu. Çoğunda internet üzerinden yapardık siparişimizi. Okumalarını, yazmaları kadar ihmal etmeden sürdürdü Osman Abi. Çok sohbetimiz bu konudaydı. Kâğıda döktüğü yazısını çoğunlukla çalışma arkadaşımız Veysel’e yazdırırdı. Hafta sonlarıysa bana veya son zamanlarda kızım Zeynep’e nasip oldu bilgisayara aktarmak o değerli satırlarını. Son yıllarda okumaya yönelik kitap tedarikinin önemli adresiydim, dolayısıyla bu konudaki doyumsuz sohbetlerin de.
Sistemli okumak önemli saydığı kavramdı Osman Arolat’ın. “Okumak da iyidir tabi ki ancak sistemli okumak lazımdır” sözünün arkasında nelerin saklı olduğunu bizzat kendisinden öğrenenlerdenim. “Bir konu etrafında yazanları elden geldiğince peş peşe okumak lazım. Bir şairin veya öykücünün tüm eserlerini art arda sıralamak, anlamını ve tarzını ortaya koymak adına önemlidir” şeklinde tarif ettiği sistemli okumanın, Osman Arolat’taki karşılığı benim için yazımın başlığına koyduğum ifadedir.
Yaşama dair çok şeyi dinlediğim, öğrendiğim Osman Ağabeyim artık yok. Bundan böyle yolumuzu geride bıraktıkları aydınlatacak. Yazılarıyla, kitaplarıyla, söyleşileriyle, programlarıyla, her yaştan dostlarıyla…
Herkesin geride bırakacak değerler yaratması dileklerimle…