Uzun yıllar boyunca hep birlikteydiler. Hatta iki albümlerinin kapağına güvenilirse (ki ne güzel kapaklardır onlar), hep elele: İncecik fiziği ve yüzünü hep örten saçları ile Carla Bley ve soyadını aldığı kırlangıç gibi hızlı, hafif, özgür Steve Swallow. Ebedi piyano ve bas birlikteliğinin temsili...
Çığır açıcı müzisyen Carla Bley 20 Ekim’de, New York eyaletinin kuzeyindeki kırsal evinde hayata veda etti. Geriye hayat ve çalışma arkadaşı Steve Swallow ile besteci Michael Mantler’dan olan tek çocuğu, saçları ve fiziği annesininkilerin eşi caz piyanisti, şarkıcı ve besteci Karen Mantler kaldı.
Bley, müzisyen olarak kendi kendinin mimarı olmuştur, besteleri hemen tanınan cinstendir, modern standartlar yaratmıştır. Onu bir İstanbul sahnesinde (sanırım) ilk olarak Akbank Caz Festivali’ndeki solo bir CRR konserinde ve bir yıl sonra da İstanbul Caz Festivali’nde Açık Hava Tiyatrosu’nu sel götürürken, Charlie Haden Liberation Music Orchestra ile dinlemiştik. İlkinde, henüz Fresu’yu bulmamış olan “The Lost Chords" ile gelmişti: Piyanoda Bley, davulda Billy Drummond, tenor saksta Andy Sheppard ve basta Steve Swallow. İkincisinde ise öyle bir yağmur yağmıştı ki, o gece Açık Hava’da olanların hiçbirinin o konseri unutacağını sanmıyorum. Piyano ıslandı, notalar uçtu, partisyonlar devrildi. Bu tarihi konserde, Bley aynı zamanda orkestra şefiydi. Hatta ben şahsen bir ara, yağmur ve rüzgâr kürdan gibi şefi de uçurur diye korktum. İstanbul festivallerinin başlarındaki İrek Muhammedov gösterisi, yağmur altında yerimizden kıpırdamadan onu izledik diye bizi takdir eden Nigel Kennedy’in konseri ve Açıkhava’daki unutulmaz Parliament Caz Festivali ile birlikte hafızamızdaki en ıslak konserlerden biridir.
Onları ‘live’ olarak önce Arkeoloji Müzesi avlusunda izlemiştik. Sahnede hem Richard Galliano ve Jan Lundgren’li Mare Nostrum vardı, hem de Carla Bley’in Lost Chords’u. Ortak noktaları ise, iki grupla da çalan Paolo Fresu’ydu. Mare Nostrum’dan sonra Bley ile Swallow’un yarısını oluşturdukları grupla (diğer yarısı, tenor saksta Andy Sheppard ile davulda Billy Drummond) sahneye çıkan Fresu, zaten albümlerinin adı gibi, grubun aradığı adamdı: “Lost Chords Find Paolo Fresu.” Carla Bley’in radyoda dinlediği bir “ses”in peşindeki bu arayışı da başlı başına heyecanlı bir hikâyedir.
Bley müzik hakkındaki temel bilgilerini, kilise orgcusu ve piyano öğretmeni olan babasından küçük yaşta edindi. Sonraki her şeyi kendi yeteneğine ve çalışmasına bağlı. Ergenlik çağında cazın ardına takıldı. 1955’te New York’a gitti, ilk eşi olacak piyanist Paul Bley’le tanıştı, o ve dörtlüsüyle Los Angeles’e taşındı. Beste yapmaya başladı. 1950’li yılların ortasında Ornette Coleman sahneye çıktığında Paul Bley hemen onunla anlaştı. Carla, her akşam dinlediği bu ‘özgür’ cazdan çok etkilendi, yıllarca bestelerinde bu etkiyi taşıdı. Paul ve Carla Bley, 1960’ların başlarında New York’a döndüler. Bir süre sonra, George Russell, Jimmy Giuffre ve Tony Williams gibi müzisyenler Carla’nın bestelerini çalmaya ve hatta kaydetmeye başlamıştı. Jazz Composer’s Guild / Caz Bestecileri Birliği’nin üyesiydi, besteci Michael Mantler’le de orada tanıştı. Jazz Composers Guild Orchestra’yı kurdular, aralarında bir yakınlık doğdu.
Adını 1967’de, Gary Burton dörtlüsünün kaydettiği “A Genuine Tong Funeral” ile duyurdu denebilir. Ondan kısa süre sonra, Charlie Haden ondan Liberation Music Orchestra için aranjman ve beste yapmasını istedi. Sözlerini Paul Haines’in yazdığı “Escalator Over The Hill” de çok bilinen eserlerindendir, hatta bu kayıtla Fransa’dan Oscar du Disque de Jazz ödülü de aldı. Bunu 1972’de bestecilik dalındaki Guggenheim bursu izledi. Mantler ile kendi plak şirketleri WATT’ı kurdular. Carla sonraki yıllarda altı nefesli ile ritm seksiyonundan oluşan Carla Bley Band’i yarattı. Avrupa ve Japonya’da dolaştılar, WATT’ten beş albüm yaptılar. Claude Miller filmi “Mortelle Randonee”nin müziği de onlarındır.
Bley bu grubun ardından ritm seksiyonu genişletilmiş, nefeslisi olmayan bir grup kurdu, ama daha büyük gruplarla da çalıştı. “Heavy Heart” ile “Night-Glo”yu, basçısı (kısa süre sonra hayat arkadaşı) Steve Swallow için yaptı. (Swallow, ilk başlardan beri Mantler ile çalışıyordu.) Gerçi dinleyiciler de eleştirmenler de bu albümleri pek beğenmedi ama Bley, Downbeat’in En İyi Besteci Ödülü’nü gene de aldı. Sextet ile turneye çıktı, bir albüm yaptı. Eş-dostun müziğini kaydetmek için de XtraWATT’ı kurdular. Karen’in albümleri de buradan çıktıktan sonra XtraWATT, bütün Steve Swallow albümlerini yayınlayan şirket oldu.
Düetlere de o sıralar eğlence olarak başladılar, derken profesyonel bir çalışma olup çıktı. Beş yıl boyunca ikili olarak turne ve kayıt yaptılar. İlk albümlerinin adı “Duets”di. İkinci Düet albümü “Go Together”ı 1992 yazında gerçekleştirdiler. 2001’de Sao Paulo’daki bir konserden sonra da bu formatı emekliye ayırdılar.
“Duets” ve “Go Together”ın, ikisinin fotoğraflarından oluşan kapakları çok güzeldir, adları geçince doğrudan doğruya aklıma o albüm kapakları gelir. Bir de Swallow’un hayatının aşkı, eşsiz çalışma arkadaşı için yaptığı “Carla”. Bu albümün kapağında Swallow, Carla’nın saçları arasında kaybolmuş gibidir. Bir zamanların simsiyah, upuzun saçları sonra sapsarı oldu, artık o kadar da uzun değillerdi. Ama yüzünü kapatmakta aynı derecede başarılıydılar. Tıpkı kızı Karen’in saçları gibi.
Beraberliklerine ve müzisyen ile besteci olarak bu beraberliğin onları nasıl etkilediğine gelince, karşılıklı olarak muazzam ve derin bir etkileri olduğunu düşünürlerdi. Steve Swallow’a göre kendisi temelde, beste de yapan bir icracı; Carla Bley ise temelde müzik de icra eden bir besteci. Bu durumda, bir icracının perspektifinden Swallow’un Bley’e, besteci perspektifinden de Bley’in ona hayli yardımı olmuş. Her gün beste çalışırlardı, haftada yedi gün. Beste yapmasalar da besteleri hakkında konuşurlardı. “İşimiz bu,” diyordu Swallow.
Ne var ki, besteciliğin kendi kendini motive etme ve disipline sokma gibi özellikleri, daha çok Carla Bley’e has özelliklermiş. Son derece kişiselmiş duygusu veren bestelerine rağmen, piyanist aslında belli kişiler için beste yapardı. Swallow, “Camiadan uzak durur, zor besteler yapar ama icracıların neye ihtiyaçları olduğunu çok iyi bilirdi,” diyor. “Onlara istediklerini değil, ihtiyaç duyduklarını sunardı. Bana öyle yaptı.” Carla’nın yokluğunu o bestelerle, o anılarla biraz olsun telafi eder, umarız.