Türkiye’de vasıflı işgücü, son dönemde başta ekonomik kaygılar olmak üzere çeşitli nedenlerle yurtdışına taşınma eğilimi gösteriyor. Geçen yıl, 466.914 kişi yurtdışında çalışma hayaliyle Türkiye’den göç etti. Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi, EKONOMİ gazetesi ve Rödl & Partner işbirliğiyle iki oturumda düzenlenen Beyin Gücü panelinde, gençlerin neden göç etmemesi gerektiği, iş verenlerin ve özellikle insan kaynakları departmanlarının yetişmiş ve kalifiye iş gücünü ülkemizde nasıl tutabileceği konuşuldu.
Panelin açılış konuşmasını yapan Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hakan Yıldırım, “Daha çok sonuçlarla ilgileniyoruz ve şunu bilmiyoruz maalesef: Sonuç değişmez. O zaman biz istediğimiz sonucu elde edecek süreç üzerinde yoğunlaşmalıyız. Yani neden gidiyorlar diye düşünmek çok doğru bir şey değil. Eğer bir bilgisayar mühendisine burada ayda 25 bin TL verirsen, gider. O zaman bunu yapmamak gerekiyor, daha iyi planlama yapmak gerekiyor. Gitmemeleri için ortamı hazırlamak gerekiyor” diye konuştu.
EKONOMİ Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz’un moderatörlüğünde gerçekleşen panelin ilk oturumunda, Rödl & Partner Türkiye Partneri Kerem Kelkitli, Marmara Üniversitesi İşletme Bölüm Başkanı Prof Dr. E. Serra Yurtkoru ve Liebher Makine Kule ve Vinç Bölüm Başkanı Buğra Seçkin konuşmacı olarak yer aldı.
GENÇLERİ ANLAMAZSAK KISIR DÖNGÜYE GİRERİZ
Rödl & Partner Türkiye Partneri Kerem Kelkitli
Ben de burada Marmara Üniversitesi’nde eğitim aldım, karşıma çeşitli fırsatlar çıktı, Almanya’ya gitme şansım çok oldu, ama gitmedim. 2005’te Rödl & Partner’de çalışmaya başladım. Şirketimiz %100 Alman sermayeli bir denetim ve danışmanlık şirketi. 50 ülke, 100’den fazla ofis ve 5500 çalışanı ile faaliyet gösteriyor, yani tam anlamıyla bir uluslararası danışmanlık şirketi. Burada çalışanların da yurtdışı imkanları her zaman var, ama ben gene ülkemde kalmayı tercih ettim. Öğrencilerden ricam, ne olursa olsun, ama yurtdışına gideyim dememeleri. Konunun farklı parametreleri var. Beyin gücünü, yeni nesil iş yapmaya kendini hazırlayanlar oluşturuyor. Beyin göçü de tabii ki onların kendileri için ülkesinde bir gelecek görmeyip bir şekilde yurt dışına gitme çabaları. Ancak kurtuluş reçetesi yurt dışı olmayabilir. Ülkemizde de iyi imkânlar var. Beyin göçünün ekonomik nedenleri tabii ki var. Bunu kimse yargılayamaz. Fakat sebeplerin en başında geldiğine inanamıyorum.
Yeni nesil artık kesinlikle kendisine değer verilmesini istiyor. Bu değeri onlara göstermemizi istiyor. Ne yazık ki iş hayatında hiyerarşi çok keskin bir şekilde yer alıyor. Öncelikle bunları ortadan kaldırmamız gerekiyor. Daha yatay hiyerarşi yapıları kurmamız gerekiyor. Yeni nesille aynı göz seviyesinde olmamız gerekiyor.
İkinci olarak da iyi bir dinleyici olmalıyız. Cevap vermek için değil, ne dediğini anlamak için. Çok karşılaşıyoruz; biri sizi dinliyor fakat sıranın kendisine gelmesi için. Karşıdaki ne hissediyor, ne düşünüyor bunları hiç önemsemiyoruz. Evet, iş hayatı zorlu. Üniversite hayatından sonra teorik ve pratik birbiri ile çok örtüşmüyor. Gerçekten sevdiği işi yapmaları gerekiyor. Onun peşinde koşmaları gerekiyor. Sevdiğiniz işi yapmazsanız mutlu olma imkânınız çok daha azalıyor. İşe giderken ayağınız geri geri gidiyor. Bu karşılıklı bir yatırım. Sevdiğiniz işi yaparsanız siz karşı tarafa yatırım yapıyorsunuz, emek veriyorsunuz. Aynı şekilde işveren de emek veriyor. Bunun bir arada örtüşmesi gerekiyor. Staj bunları anlamak için çok önemli bir adım. Örneğin ben Rödl & Partner’de severek yapabildiğim işi buldum ve daha sonra arkama bile bakmadım, şu anda baktığımda 18 yıl geçmiş. Bizim bu ülkenin gençlerine ihtiyacımız var. Onlarla bir noktada anlaşmamız gerekiyor, yoksa bu iş kısır döngüye girecek.
GÖÇ BİR BEKLENTİYLE YAPILIR AMA İYİ ARAŞTIRMA YAPILMALI
Marmara Üniversitesi İşletme Bölüm Başkanı Prof Dr. E. Serra Yurtkoru
Bir süredir gençlerimize “Yurt dışına gitmek istiyor musunuz?” sorusunu yöneltiyoruz. Çok çeşitli cevaplar geliyor. Kültürler arası bilgi birikimi edinmek, farklı yaşamları görmek, deneyimlemek, yeni bir dil öğrenmek, bildiği yabancı dili ilerletmek için yurtdışına gitmek istiyorlar. Gelen öğrencinin ilk soruduğu “Yabancı dil öğrenebilecek miyim?” oluyor. “Bildiğim dilin dışında ekstra dil öğrenebilecek miyim?” ve “Erasmus imkânlarınız neler?” soruları soruluyor. Bütün öğrencilerimiz, önce bir gitmek görmek istiyorlar. “Gitmişken kalma imkânı bulabilir miyim” sorusuyla da yoğun karşılaşıyoruz. Yani gitmişken kalmak istiyorlar. Neden diye sorduğumuzda ise ekonomik şartlar ve daha iyi yaşam standartları elde etme talebi karşımıza çıkıyor. “Peki, gittin mi? Gördün mü? Karşılaştırdın mı? Bundan emin misin? Sorularını sorduğumuzda iş biraz daha gri alanlara girmeye başlıyor. Bir hocamız “göç hayaldir” demişti. Bende söylüyorum; göç hayaldir. Göç bir beklenti ile yapılıyor, ama yeterince araştırma yapıldı mı? Her zaman hayal ettiğinizle karşılaşmayacaksınız. Çoğunun henüz araştırmadığını da görüyoruz. Tabii ki öğrencilerimiz arasından yurt dışına gidip, çok iyi işler yapanlar var. Beyin gücü olarak bu bizim için gurur verici. Bizim burada verdiğimiz eğitim ile yurtdışında gayet güzel işler de başarabiliyorlar. Verdiğimiz eğitim uluslararası ve öyle de olmak zorunda. “Gidip dönmedikleri ve geride kıymetli olanlar kaldığı zaman ne olacak? sorusu da ayrı bir konu. Gittikleri zaman bırakamayacakları bir şey var; o da kendileri. Kimliklerini bırakamayacaklar. Nereye giderseniz gidin, siz orada olacaksınız.
İŞ HAYATI, PROBLEM ÇÖZME OYUNU GİBİ
Liebher Makine Kule ve Vinç Bölüm Başkanı Buğra Seçkin
Aslında benim gördüğüm insanlar iş hayatının tam olarak ne olduğunu ya da firmaların ne istediğini ne beklediğini bilmiyorlar. Bence kafalardaki iş ile ilgili algılar tam gerçeği yansıtmıyor. Bunu kendi öğrencilik yıllarıma baktığım zaman da görebiliyorum. Kurduğum hayalleri bugün değerlendirdiğim zaman aslında benimde ne kadar yanlış baktığımı anlayabiliyorum. İş hayatını problem çözme oyunu gibi düşünebilirsin. İş hayatında, çalıştığınız firma için siz ne kadar problem çözebiliyorsanız o kadar değer katarsınız. Çözebildiğiniz problemler ölçüsünde de değerli olursunuz. Okulda alınan eğitim tabii ki önemli. Fakat sizin iş hayatınızda nereye geleceğiniz, okul sonrasında kendinize ne kattığınızla bağlantılı. Almanya’ya gittiğinizde birden size çok büyük para, çok büyük yaşam imkânları sunulmuyor. Türkiye’de iş hayatında beklenen ne ise Almanya’da da aynı. Bir şeyler üretmeniz, problemlere çözüm odaklı yaklaşmanız bekleniyor. Siz problemleri çözmeye devam ederseniz ve kendinizi çok iyi bir problem çözücü haline getirirseniz hiçbir yerde değeriniz düşmez. Almanya’da da Türkiye’de de durum bundan ibaret.
“Problem olarak gördüğünüz şeyleri çözmek için kalmalısınız”
Beyin Gücü panelinin 2. oturumunda Gebrüder Weiss Karayolu Müdürü Tomris Özaydın, Marmara Üniversitesi Almanca İşletme Programı Koordinatörü Prof. Dr. Gülpınar Kalemci ve Rödl & Partner Türkiye kurucu ortağı Mehmet Tarkan görüşlerini dile getirdi.
İŞİNİZİ SEVMEK İÇİN ÖNCE KENDİNİZİ TANIYIN
Gebrüder Weiss Karayolu Müdürü Tomris Özaydın
Ne arıyoruz biz, ne için ülkemizden ailemizden kopmayı göze alıp farklı bir ülkeye gitmek istiyoruz, diye düşünürken aslında hepimizin mutluluk aradığını buldum. Hepimiz mutluluğun peşindeyiz ama mutluluğun tanımı her birimize göre farklı. Kimilerimiz için satın alma gücü olabilir, kimimiz için özgürlük, kimimiz için ev iş dengesini kurup güzel bir hayat sürdürmek olabilir. Fakat herkes için tanım farklı. Aslında mutluluğu da mutsuzluğu da nereye giderseniz yanınızda götürüyorsunuz. Bunun için kedinizi tanıyın kısmına geçiyorum. Kendinizi tanımanız çok önemli. İş hayatı gerçekten zor. O yüzden gerçekten mutlu olduğunuz keyif aldığınız bir yerde bulunmanız çok önemli. Bunun için de kendinizi tanımanız lazım. Siz dinamik bir ortamda mı çalışmak istiyorsunuz yoksa sakin bir ortam arayan birisi misiniz? Belki karakteriniz ona uygundur. Takım çalışmasına uygun musunuz, belki çok seviyorsunuzdur ekiplerle çalışmayı. Belki de kendi kendime proje üreteyim insanısınızdır. Ondan sonra seçiminizi yapacaksınız. Stajyer konusuna gelince ise tecrübe kazanmanız gerçekten çok önemli.
Uluslararası şirketler gerçekten bildiğimizden bir adım daha farklı. Kendi mesleğimi kendi işimi burada nasıl yapabileceğimi biliyorum. Fakat uluslararası bir şirkette çalıştığınız zaman aynı işin Avrupa tarafında nasıl yapıldığını öğreniyorum. Bu kesinlikle farklı bir bakış acısı katıyor. Gebrüder Weiss kayıtlara geçmiş ilk lojistik şirketi. 500 senelik bir firma. Sizde böyle bünyelerin içinde bulunduğunuz zaman gerçekten bakış acınız farklı oluyor.
Şirketlerin de üzerine düşen şeyler var. Yeni trendleri yakından takip etmek gerekiyor. Şuan hepimiz daha esnek çalışmayı, hibrit çalışmayı konuşuyoruz. İkinci önemli konu ise, Türk milleti olarak biz duygusalız. Değer verildiğimizi hissetmek istiyoruz. Dolayısıyla şirketlerin gerçekten insanlara değer verdiğini hissettirmesi gerekiyor. Artık gelen CV’lerde belli başlı şirketlerde durma süresi çok kısaldı. 6 ay, 1 sene çalışıp iş değiştirenler arttı. Şunu görmeye başlıyorsunuz: Bir aidiyet duygusu yok. Ve çok sabırsız kuşakla beraberiz. Bu yeni kuşakla beraber neler yapabiliriz o aidiyeti nasıl yaratabiliriz? Bu konuda düşünmemiz lazım.
İŞLETMELER DE BEYİN GÖÇÜNÜ ÖNLEMEK İÇİN YETKİNLİĞİNİ GELİŞTİRMELİ
Marmara Üniversitesi Almanca İşletme Programı Koordinatörü Prof. Dr. Gülpınar Kalemci
Yurt dışında kariyer yapma imkânımız var. Ama Cumhuriyet Bayramı’nda ellerinizde bayraklarla sokaklarda dolaştıysanız bu ülkede kalmalısınız. Burada şikâyet ettiğiniz, problem olarak gördüğünüz şeyleri çözmek için burada kalmalısınız. Bunu aynı zamanda bir borç gibi görüyorum. Buranın toprakları, sularında yaşıyor ve yeşeriyorsunuz. Hayalleri burada kuruyorsunuz ama hayallerinizi gerçekleştirmek için sınır ötesine gitmeyi ben biraz üzücü buluyorum. O hayalleri burada gerçekleştirmek için burada kalmalısınız. Ekonomik şartlar kötü diyorsunuz, özgürlük yok diyorsunuz. Haklısınız; ama bu şikâyetleri değiştirebilmek için burada kalmanız lazım. Tabii ki gidin, yabancı dili mutlaka öğrenin. Mutlaka da geri dönün. Hani sizlere hep bir şeyler emanet ediliyor ya… Siz de sonraki nesilleri nasıl savunacağınızı düşünün.
İşletmeler de beyin gücünü burada tutmak için yetkinlik ve yeteneklerini geliştirmeli, işe alımda işletme için yararına olabilecek bir seçim yapmada cesur davranabilmeli. Öğrencilere her zaman kendinizi donatın diyoruz. Daha sonra karşılarına kuvvetli bir kartın, referans sahibinin önüne geçmesi o kişinin bütün özelliklerini bir kenara itiyor. Bence işletmemelerin bu konuda bir şeyler yapması lazım.
DİJİTALLEŞME BİZİ YENİLİYOR
Rödl & Partner Türkiye Partneri Mehmet Tarkan
Bugünün en önemli başlıklarından olan dijitalleşme derin kavramlar içeriyor. 2004 yılında iş hayatına başladığım zaman çok fazla kâğıt ile işimiz oluyordu. Dijitalleşme sadece kâğıdı ortadan kaldırmadı iş yapış şekillerini de çok fazla değiştirdi. Rödl & Partner olarak biz bir Alman şirketiyiz ve orada da elektronik evrak konusunda bizden çok ileride değil er. Dijitalleşme bizim gerçekten ileride olduğumuz bir konu. Dijitalleşme ile birlikte iş hayatı da gerçekten değişiyor. Bizde artık veri işleme, evrakların gelmesi işlenmesi gibi süreçler ortadan kalktı. Var olan verinin bir blok halinde işlenmesi devreye girdi. Bu da işletmede çalışan sayısını azalttı. Çalışanlar veri işlemeye değil, kendilerine yetkinlik katıp daha farklı alanlara ilerlemeye zorlanıyor. Dijitalleşme aslında bizi bir yandan da yeniliyor. İşe alınmada adaletsizlik konusuna gelince; Rödl & Partner için şunu söylemeliyim, tanıdıktır diye kimse işe alınmaz. Çünkü bu bir kere yapılırsa insanlar burada şeff afl ık yok hissine kapılırlar. Doğru çalışan, dürüst olan, kim hak ediyorsa ona hakkını veren şirketler de var. Şirketler üniversiteler ile bir araya gelip, öğrencileri doğrudan şirket yöneticileri ile buluşturabilirlerse, kulaktan dolma bilgiler hızlı bir şekilde ortadan kaldırılabilir. Kariyer günlerine de katılımımız oluyor, oradan işe veya staja başlayan arkadaşlarımız oldu. Bu tarz etkinliklerin sayılarının arttırılması lazım. Bizim gençlere kendimizi anlatmamız lazım ki iş hayatında onları ne bekliyor, onlara gösterebilelim. Olay sadece diploma değil, kendilerini yetiştirerek renkli kişilikleriyle öne çıkmaları faydalı olur. Aksi taktirde dijitalleşme de önlerine geçebilir, başka adaylar da geçebilir. Farkındalık yaratacak yetkinlikleri kendilerine katsınlar, benim naçizane önerim bu olur.