Geçtiğimiz hafta 99 yaşında hayata veda eden Charlie Munger, bu tehlikeyi yıllar önce teşhis etmişti. Uzun yıllar ortağı olan Warren Buffett’ın “yeterlilik çemberi” felsefesini sonuna kadar savundu ve hatta şu uyarıyı ekledi:
“Yeteneklerinizi keşfetmek zorundasınız. Şansınızı yeterlilik çemberinizin dışında denerseniz, berbat bir kariyeriniz olur.”
Bu kavramı geçtiğimiz günlerde okuduğum Rolf Dobelli’nin Kaçınmanız Gereken 52 Mantık Hatası kitabında yeniden gördüm. Dobelli, “yanıltıcı görünürlük” yanılgısından bahsederken şunu söylüyor: Bir şirket ne kadar büyükse, CEO’sundan beklenen şov yeteneği, sahne performansı ve karizmatik görünürlük de o kadar artar. Böyle bir ortamda, sessiz, yaratıcı, dikkatli çalışanların göze çarpma şansı azalır. Ve biz, görünürlüğü “başarı” sanma hatasına düşeriz.
Günümüzde bilme ve bilmeme konusu adeta bulanık bir suya dönüştü. İnternet ve yapay zekâ sayesinde hepimiz çok şey deniyor, çok şeye yüzeysel de olsa temas ediyoruz. Vapur arkadaşlarımdan bir genç bana “Hayatımda hiç kitap okumadım. Ne gerek var, internette her şey var” dedi. Kendisine şunları söyleyemedim: Arama motorunda bulmak, bilmek değildir; bir metni kopyalamak, onu anlamak demek değildir.
Şimdi başka bir genç bir insan da “99 yaşındaki birinin öğüdünü neden dinleyeyim?” diye sorabilir. Düşünsenize bu kişi 1926’da doğdu ve şunları gördü:
- Büyük Buhran’ın yarattığı ekonomik enkazın çocuklukta bıraktığı izler.
- Dünya Savaşı’nı ve savaş sonrası yeniden inşa dönemini.
- Soğuk Savaş, nükleer gerilimler ve dünya düzeninin defalarca değişmesi.
- 1970’lerin petrol krizleri ve enflasyon sarmalı.
- İnternetin doğuşu ve bilgiye erişimin devrimsel dönüşümü.
- 2008 küresel finans krizi ve sonrasındaki ekonomik yeniden yapılanmalar.
Yaşamı süresinde o kadar çok değişim oldu ki son iki bin yıl bir kenara. Bu uzun ve başarılı ömürden süzdüğü derslerden biri: Kendi yeterlilik çemberini bilmek ve onun içinde kalmak.
Yanıltıcı görünürlük olgusunu geometrik bir şekilde büyütecek bir konuda ebeveynler. Herkes çocuğunu Mozart sanıyor, sınıfta kalmanın ne olduğunu bilmeyen yeni nesil “yetenek çemberini” bilmek şöyle dursun ‘her şeyi yaparsın’ fikri ile yetişiyor.
Oysa, bilgi kirliliği çağında belki de en radikal dürüstlük, belki de şunu diyebilmektir: “Bu benim çemberimin dışında.”
Belki de mesele, bilmediğimiz alanlardan uzak durmak değil, onları dürüstçe kabul ederek öğrenme niyetiyle yaklaşmakta yatıyor. “Bu benim çemberimin dışında” demek, bir kapıyı sonsuza kadar kapatmak anlamına gelmez; sadece o kapıdan geçmeden önce doğru araçları toplamanın gerekliliğini hatırlatır.
Munger ve Buffett’ın başarısı da bu: Onlar, bilmedikleri alanlara atlamadan önce orayı tanımak için zaman harcar, riskleri ölçer, gerekirse tamamen uzak dururlardı. Çünkü bilgelik, yalnızca ne bildiğini değil, ne bilmediğini de bilmektir.
Bugünün hız çağında, sosyal medyanın ve anlık tüketim kültürünün baskısı altında, bilmediğini itiraf etmek zayıflık gibi algılanıyor. Oysa gerçek güven, her soruya cevap verebilmekte değil, doğru sorulara “bilmiyorum” diyebilmek. Bu, hem kişisel gelişimin hem de uzun vadeli başarının en sağlam temeli.
Kendi yeterlilik çemberini bilmek, aslında bir tür entelektüel tevazu talep eder. Bu da insanı, hem başkalarının bilgisine saygı duymaya hem de kendi öğrenme yolculuğunu daha bilinçli planlamaya yönlendirir. Ve belki de, 99 yıllık bir ömrün süzdüğü en değerli damla tam olarak budur: Bilgiye değil, bilginin sınırlarına hâkim olmak.