Kasım ayı Ege’de zeytin hasadı zamanı. Bugünlerde, çoğu kadın olan tarım işçileri türküler eşliğinde zeytin topluyorlar. Zeytin dolu sepetler hemen fabrikalara götürülüyor. Sıkılan meyveler sarı-yeşil, mis kokulu zeytinyağına dönüştükten sonra, yolculukları fabrikalarda devam ediyor.
Zeytine yakın olanlar, onun değerini biliyorlar. Ağaçlarını seviyorlar. Uzak olanlar ise zeytin ağaçlarından kolayca vazgeçebiliyor. Ne yazık ki son dönemde zeytinliklerin madenciliğe açılması gündemde. Anadolu’daki zeytinlikler büyük bir kültürel miras niteliği taşıyor. Az suyla yaşayan, kuraklığın dayanıklı olan, toprak erozyonunu önleyen, uzun ömürlü ağaçlarımıza sahip çıkmamız, onları korumamız gerekiyor.
Yaklaşık 6 bin yıllık tarihi olduğu düşünülen zeytinin anavatanının bizim coğrafyamız olduğunu unutmamalıyız. Hatay, Ayvalık ve Gemlik başta olmak üzere zeytin bölgelerinde binlerce yıllık ağaçların hala meyve veriyor olması, bu mucizevi bitkinin bizim için ne kadar önemli olduğunun bir başka göstergesi.
Duygusal değeri çok yüksek olan zeytinin tüm dinlerde de önemli bir yeri var. Zeytin ağacı, İslam’da mübarek bir ağaç ve Allah’ın nimetlerinden biri olarak tanımlanıyor. Yahudilikte barışın ve bereketin sembolü görülüyor. Hristiyanlıkta ise Hz. İsa’nın vaazlerini verdiği dağın adının Zeytin Dağı olması, zeytinyağının kutsama yağı olarak kullanılması zeytinin vazgeçilmez bir nimet olduğunu ortaya koyuyor.
Türkiye, İspanya, Yunanistan ve İtalya ile birlikte dünyanın en büyük zeytin üreticileri arasında yer alıyor. Yaklaşık 400 bin aile zeytincilikle geçiniyor. Sofralık zeytin ve zeytinyağı ihracatı ülkemiz ekonomisine ciddi katkı sağlıyor. Türkiye’nin zeytine daha fazla yatırım yapması ve yurt dışında Türkiye’nin “Produce in Turkiye” damgalı zeytinyağı markalarımızın ön plana çıkması için çalışması gerekiyor. Zeytinimizin değerini artırmak, geleneği geleceğe taşımak önceliğimiz olmalı.
Zeytin rekoltesi 170-180 bin civarında olacak
Geçtiğimiz hafta küçük bir basın grubu olarak Akhisar Ticaret Borsası Başkanı Alper Alhat, Borsa Meclis Başkanı Bahattin Akın ve Genel Sekreter Gökben Dikili Altaş, Yönetim Kurulu Üyeleri ve Akhisarlı gazetecilerle birlikte zeytin hasatı için Akhisar’daydık. Sofralık zeytin ve zeytinyağı üretiminde Türkiye’nin en önemli merkezi haline gelen Akhisar’da 22 bin aile zeytincilikle geçiniyor. 118 zeytinyağı fabrikasının bulunduğu bölge, nem kontrollü yeraltı sulamalarından gübrelemeye, budamadan modern hasat yöntemlerine kadar gelişmiş üretim altyapısıyla da farklılaşıyor. Alper Alhat’ın verdiği bilgiye göre, Türkiye raflarındaki zeytin ve zeytinyağının yüzde 70’inin arkasında Akhisar imzası bulunuyor.
Alhat’ın tahminlerine göre bu yıl kuraklık ve olumsuz hava koşulları nedeniyle ülkemizin zeytin rekoltesi 170-180 bin ton civarında olacak. Alhat, verim düşse de kalitenin yüksek olacağını, fiyatların üretici ve tüketici açısından dengeli olacağına ifade ediyor: “Zeytin, doğaya, emeğe ve insana duyulan saygının simgesidir. Bu yıl ürün az ama kalite yüksek olacak. Sofralıkta iri kalibre, zeytinyağında ise aromatik ve kaliteli ürünler sofralarımızı şenlendirecek.”
Kahvaltı kültürü değişiyor, zeytin tüketimi düşüyor
Akhisar Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Alper Alhat Türkiye’de kişi başı zeytin tüketiminin yıllar içinde azaldığını belirterek bu düşüşün ardındaki kültürel değişime dikkat çekiyor. “Yıllar önce kişi başı zeytin tüketimi 5 kiloydu, bugün 4 kilonun altına düştü. Zeytinyağı tüketimi artarken sofralık zeytinin tüketimi ne yazık ki azalıyor. Bunun nedeni değişen kahvaltı alışkanlıkları. Kent yaşamının hızı ve reklamlarla özendirilen ekmeğe sürülen çikolatalı ürünlere yöneliş çocuklarımızı zeytinden uzaklaştırdı” yorumunu yapıyor.
Çocuklara zeytini sevdirmek için “Zeytin Kırma” kampanyası
Zeytinin yalnızca bir gıda değil, bir kültür olduğunu vurgulayan Alhat, çocuklara zeytini sevdirmek için Akhisar’da başlattıkları zeytin kırma etkinliğinin Türkiye geneline yayılmasını umuyor. “Anaokullarında, okullarda, çocuk parklarında minik ellere zeytin kırdıracağız. Zeytin sofraya dönerse, yeni nesiller de özüne döner” diyor. Tüm kuruluşları “Kalp Kırma Zeytin Kır” etkinliklerine desteğe davet eden Alhat şu çağrıda bulunuyor. “Haydi Türkiye, zeytin kır! Anaokullarında, okullarda, parklarda zeytin kırma etkinliklerinde çocuklar zeytine dokunsun, evler yeniden şifa bulsun.” Alhat, zeytin kırma şampiyonası için de rakipleri beklediklerini söylüyor.
“Zeytin ağacını sevmezseniz, zeytine bakamazsınız”
Akhisar’daki zeytin hasadı çalışmalarını ilk günden beri yakından takip ettiğim Alper Alhat, Akhisar’ın zeytin kent olmasında öncü rol oynayan Rahmetli Hüseyin Alhat’ın oğlu. Ağabeyi Mustafa Alhat’la birlikte kurdukları Alhatoğlu Zeytincilik Gıda Limited Şirketi 1.500m2 yükleme alanı ve 10.000 m2 kapalı alan ile Akhisar'da bulunan fabrikası, 5.000 ton depolama kapasitesine ve günlük 100 ton paketleme kapasitesine sahip. Natürel Sızma Zeytinyağı, Riviera Zeytinyağı, Rafine Zeytinyağı, Rafine Prina Yağı ve Prina Yağı'nı kendi tescilli markaları altında perakende ve dökme ambalajlarda üretip tanıtan Alhatoğlu Zeytinyağları, yerel ve uluslararası pazarlar için üretim yapıyor.
Akhisar’daki hasat sırasında söyleşi yaptığım Alper Alhat, kendi şirketinin doğuş ve gelişme öyküsü, Akhisar’da yapılan çalışmalar ve Türkiye’deki zeytincilik hakkındaki sorularımı yanıtlamaya “Zeytin ağacını sevmezseniz, zeytine bakamazsınız”cümlesiyle başladı:
Alhatoğlu şirketinin tarihi ne zaman başlıyor?
Ailemiz 1942’den beri Akhisar’da. Babamlar öncelikle otomobil ve tütün ticaretiyle uğraşmış. Dedem erken vefat ettiği için babam amcasıyla birlikte işe başlamış. Amcasını da erken yaşta kaybettikten sonra tek başına devam etmiş. Otomobil işleri için İstanbul’a gidip gelirken yolda sıra sıra dikilmiş zeytin fidanları görüyor. Her ne kadar “Bu fideler Akhisar’da tutmaz” deseler de, sonunda bir kamyon fide alıyor. Deniyor. Böylece Akhisar’da zeytinciliğin başlaması için çok ciddi bir adım atmış oluyor. Tütünle ilgili devlet destekleri değiştikten ve tütün fiyatları düştükten sonra Akhisar’da tütünden zeytine geçiş başlıyor.
Hangi yıllar?
1970’ler. Daha sonra 2003 ve 2004’te zeytincilikte bir devrim oldu. Ağaç sayımız 90 milyondan 190 milyona çıktı. Bu dönemde en çok nasibini alan şehir de Akhisar oldu. Zeytincilik hızla büyüdü. Biz de abimle beraber 1998 senesinde, zeytinyağı işine başladık. Zeytinyağında da her geçen gün yavaş yavaş büyüdük. Bugün ambalajlı zeytinyağı sektöründe ilk üç arasında yer alan bir şirket haline geldik.
Kaç ağacınız var?
Ailenin toplam 150 bir ağacı var. Biz Türkiye’de en çok ağacı olan 10 aileden biriyiz. Çiftçilik kısmını çok seviyoruz. Zeytin ağacını sevmezseniz, zeytine bakamazsınız. O yüzden başarılı çiftçileriz. Teknolojiyi sonuna kadar kullanıyoruz. Konvansiyonel üretimde çok başarılıyız. Çiftçilik konusunda öncü bakım yapıyoruz. Ölçek ekonomisine uygun tarım yapıyoruz. Bunun sonucunda da çiftçilik kısmımız gelir sağlıyor.
“Toprağınıza iyi bakarsanız, o da size iyi bakıyor. O da sizin ağaçlarınıza iyi bakıyor. Bu bir döngü”
Neyi doğru yapıyorsunuz?
Öncelikle dünya tarımını takip ediyoruz. Küresel ısınma var. Ona göre son beş yılda ciddi yatırım yaptık. Örneğin her gün toprağın nemini takip ediyor ve ona göre sulama yapıyoruz. İhtiyacı olan gübreyi veriyoruz. Organik hammadde yatırımını çok iyi yaptık. Bakteriler kullanıyoruz. Kimyasaldan uzaklaşıp, doğal ürünler kullanmaya çalışıyoruz. Öncelikle, topraklarımızı organik maddesini artıracak çalışmalar yapıyoruz. Toprağınıza iyi bakarsanız, o da size iyi bakıyor. O da sizin ağaçlarınıza iyi bakıyor. Bu bir döngü. Biz devlet destekleriyle yeraltı sulama yapıyoruz. Biz bugün bir ağacın günde ne kadar su çektiğini görüyoruz. Tarım çok güzelleşti. Yağmur çamur dinlemiyoruz. Drone’la ilaçlama yapıyoruz. Çok az kimyasalla çok büyük işler yapabiliyoruz. Gerçekten tarım dünyada çok zevkli bir hal almaya başladı. Eskiden çiftçi dendiğinde elleri nasırlı, yüzü kavrulmuş insanlar akla gelirdi. Bugün tarımı seven, bilimsel çalışan yatırımcılar gerekiyor. Artık profesyonel tarım başladı ülkemizde.
Profesyonel tarım ne sağlıyor?
Parseller küçülmüştü miras nedeniyle. Çocuklar okudu, başka alanlara yöneldi. Araziler bakımsız kaldı. Bunların hepsi artık bakabilen insanlar tarafından alınıyor. İstanbullu çok yatırımcı var artık. Profesyonel biçimde yürütülüyor işler. Artık süreçte ziraat mühendisleri olduğunda başarı geliyor. Biz yıllardır bu işi yapanlar olarak sürekli olarak eğitim alıyoruz.
Benim ilginç bir deneyimim oldu. İleri sürüş teknikleri eğitimine katıldım. 20 yıl araba kullanmışım, eğitim sonrasında kendime “ben araba kullanmayı bilmiyormuşum” dedim. Öğrenmenin yaşı yok. Tarım da hızlı değişiyor. Bilmediğimiz çok şey var. Örneğin İspanya’da 350 milyon ağaç var. Türkiye’de ise 190 milyon ağaç var. İspanya 1.5 milyon ton zeytinyağı elde ediyor. Bizim ise tarihi rekorumuz en yüksek 400 bin ton civarında. Ağaç sayıları bizim iki katımızdan az, ama aldıkları ürün bizim dört beş katımız oluyor. Bir yerlerde hata var. Hatayı bulup ona göre çalışma yapmamız gerekiyordu. Biz bunu yaptık ve başarılı olduk.
Hata nerede?
Tarımla bilimi kullanmamak… Çok zor bir şey değil, tarımla bilimi birlikte kullandığınızda başarı geliyor. Toprağın ve bitkinin istedikleri var. Bunları vermek çok zor bir şey değil.
Bu senenin yok senesi olduğu söyleniyor. Sizde durum nasıl?
Bizim için var senesi, yok senesi diye bir olgu yok. Yüzde 10’luk artı veya eksi bir değişim olabiliyor. Biz her sene stabil bir biçimde ürün alıyoruz. Çünkü bitkinin istediklerini tam olarak karşılıyoruz. İnsanlar buna “O kadar para harcarsanız zaten olur” diye bakıyor. Zaten, harcamadan alamazsınız. Matematik dediğiniz şeye göre bir birim harcadığınızda karşılığında kaç birim elde edersiniz sorusuna yanıt aramak. Harcamazsanız o getiri olmuyor. Biz hayatımız boyunca bir sıfırdan iyidir diye düşündük. O yüzden sürekli yatırım yapıyoruz.
“Tedarikçilikten değer üretimine geçmeliyiz.”
- Katma değerimiz nasıl artar?
Tedarikçilikten değer üretimine geçmeliyiz. Yıllarca İspanya ve İtalya’ya dökme yağ sattık. Onlar bizden aldıkları yağı ambalajlayıp dünya pazarına ihraç etti. Artık yetmez mi? Türkiye hem kendi markalarıyla ihracata hem de iç tüketimini arttırmaya odaklanmalı. Bunun için hem çevreye duyarlı kaliteli üretim hem de doğru fiyat politikasıyla sürdürülebilir satış dengesi kurmamız şart. İşte bu noktada devletimizin desteğine ihtiyacımız var. Eskiden var olan ambalajlı ihracat desteklerimizin tekrar geri gelmesi çok önemli.
- Sürdürülebilirlik çalışmalarınız ne durumda?
Türkiye’deki zeytinyağı üretim sisteminin, “entegre” dönüşüme ihtiyacı var. Bugün 1500’ün üzerinde zeytinyağı fabrikası, birkaç pirina fabrikasına bağımlı çalışıyor. Oysa olması gereken, entegre üretim modeli. Zeytinin atığı olmaz. Tüm sekonder ürünlerini ekonomiye kazandırmalıyız. Bugüne kadar kurtulmaya çalışılan karasu, aslında mükemmel bir gübredir. Doğru şekilde seyreltilip tarlalara bahçelere verilirse toprağı besler organik maddeyi artırır. Ayrıca az da olsa susuzluğa da çaredir. Bu bilinmediği için yok etmek için para harcanıyor ya da gizlice derelere verilip çevre kirletiliyor.
- Entegre modelin faydası ne olacak?
Entegre model çevre dostu ve ekonomik bir fırsat sunuyor. Her fabrikaya küçük bir yatırımla çekirdek ayırıcı, ikinci dekantör ve kurutucu eklenebilir. Zeytinin çekirdekleri yakacak, meyve eti hayvan yemi, suyu ise sıvı gübre olarak değerlendirilir. TKDK’nın yeni zeytinyağı fabrikaları kurulması için destekleme vermesi yerine mevcut tesisleri modernize ve entegre dönüşümü için destekleme yapması çok daha doğru olacaktı. Böylece hem çevre korunur hem de fabrikalar maliyetlerini bu gelirleri ile karşılayacakları için üreticiden daha düşük tasiriye masrafı keser.
- Sizin üretiminizin ne kadar sofralık zeytin?
Biz kaliteli bir bakım yapıyoruz. İyi tarım örneklerine sahibiz. Bu yüzden çıkan ürünümüzün yüzde 70’i sofralık. Yüzde 30’u yağlık.
- Hangisi daha katma değerli?
Sofralık ürün. Sofralık zeytini iyi yetiştirmek bir zanaat haline geldi. Artık Türk Halkı çok kaliteli zeytinler tüketiyor. Geçmişe göre kalite çok arttı.
- Kendi markanızla mı pazarlıyorsunuz?
Hayır, biz üreticiyiz. Zeytinyağı üretiminde çok başarılıyız ama malımızla tam zamanında vedalaşıp bu iş gerçekten iyi yapan insanlara teslim ediyoruz. Onların başarılı işlerini mutlulukla izliyoruz.
- Zeytinyağı tüketimimiz ne durumda Türkiye olarak?
Türkiye’de bundan 12 yıl önce bu yola çıktığımıza o zamanki verilere göre kişi başı 700 gr. zeytinyağı tüketimimiz vardı. 5 kilogram da zeytin tüketiyorduk.
2012-13 yıllarında Borsa başkanı olduğumda en büyük hayalim bu sayıyı artırmaktı. Ciddi çalışmalar yaptık. O günlerde sizler de vardınız. Birlikte yaptık bu çalışmayı. Biz Türkiye’deki zeytin üreticileri olarak hayal ettik. Siz de basın olarak verdiğiniz destekle zeytinyağının sevilmesinde büyük rol oynadınız.
- Hedefiniz ne oldu?
Biz çok şükür varlıklı bir ailenin çocuklarıyız. Hiç bir zaman para kazanmak ilk planda arzuladığımız hedef olmadı. İşimizi doğru yapmaya çalıştık. Biz işimizi doğru yaptığımıza inanıyoruz. Türkiye’de bugün kişi başı tüketiminiz 2,5 kilograma geldi. Yunanistan’da bu rakam 15 kilo. İspanya, İtalya misli misli üstünde.
- Sofralık zeytin tüketimimiz ne durumda?
Bizim kişi başı yıllık sofralık zeytin üretimimiz 5 kilo civarında. Bunda bir düşme görüyoruz. O kadar inovasyon yaptık, çalışma yaptık. Izgara zeytin, ezmeler zeytin, çekirdeksiz zeytin… Ama, zeytin tüketimimiz son beş yılda düşüyor. Türkiye pandemi sonrası geçişte, monoton hayattan tekrar seri bir hayata geçince kahvaltı alışkanlıkları da değişti. Zeytinin kullanım alanlarının çeşitlendirilmesi. Ara öğünler için çalışmalar yapıyoruz örneğin. Ancak, üzülerek gördüğümüz bir konu var: 10 yaşında çocukları izlediğimizde, hepsinin Galatasaraylı olduğunu ve zeytin yemediklerini gördük. Bunu Fenerbahçe’nin şampiyon olmamasına ve annelerin daha çok sürdürülebilir ürünler kullanmasına bağlıyoruz. Çocukları zeytinle buluşturmamız gerekiyor.
- Bu doğrultuda çalışmalarınız var mı?
Türkiye’nin her yerinde çocukların ellerinin zeytine değmesini istiyoruz. Bu yüzden zeytin kırma etkinliği yapıyoruz. Kıracaksan zeytin kır diyoruz. Amacımız Türk zeytinciliğini ön plana çıkarmak bunu Türkiye’de zeytin yetiştirilen her yerde hayata geçirip, okullardaki çocukları zeytinle buluşturmaya çalışıyoruz. Taze zeytin kıran çocuk hayatı boyunca bunu hatırlayacaktır.
Proje başladı mı?
Türkiye’nin etrafı denizlerle kaplı ama ancak denize girebilenler yüzme öğreniyor. Tüm bölgelerimizde zeytin var neredeyse zeytine değmeyen çocuğu zeytinci yapamayız. Bu yüzden herkesi zeytinle buluşturmak istiyoruz. Tüm oda başkanlarını ve zeytin severleri göreve davet ediyoruz
