YASEMİN BEKGÖZ - [email protected]
SENA ALEMDAĞ - [email protected]
Son yıllarda etkisini artıran iklim değişikliğiyle mücadele için birçok ülkenin bir araya gelerek imzaladığı Paris İklim Anlaşması, yıkıcı etkileri azaltma amacıyla uluslararası bir çerçeve oluşturdu. Birçok ülkenin sera gazı emisyon azaltımı taahhütleri, sürdürülebilir kalkınma ve iklim krizine karşı mücadelede kritik bir dönüm noktası haline geldi. Türkiye’nin de bu kapsamda ilan ettiği 2053 net sıfır hedefi ile birlikte yeşil dönüşüm kaçınılmaz bir gerçek oldu. Bu dönüşüm yalnızca iklim değişikliğiyle mücadele açısından değil, aynı zamanda uluslararası ticarette rekabet gücünü koruma amacıyla da büyük önem taşımakta. Özellikle Avrupa Birliği (‘‘AB’’)’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (‘‘SKDM’’), Türkiye’nin yeşil dönüşüm sürecini daha da hızlandıran önemli bir regülasyon olarak ön plana çıkmakta.
SKDM, AB tarafından, şirketlerin emisyon kısıtlamalarının daha az olduğu ülkelere üretimlerini kaydırmalarından kaynaklı karbon kaçağının önüne geçmek ve Avrupa üreticilerinin rekabet gücünün korunması amacıyla AB sınırları içerisinde üretilen belirlenmiş malların karbon maliyetlerine eşdeğer maliyetin AB’ye ithal edilen aynı ürünlere de uygulanmasına yönelik olarak hayata geçirildi. SKDM’nin getirdiği raporlama yükümlülükleri ve sertifika ücretleri sadece Türkiye için değil, dünya genelindeki tüm ihracatçı ülkeler için önemli bir dönüşüm gerekliliği getirirken, ülkelerin daha yeşil üretim modellerine geçme gerekliliğini de ortaya koymakta.
Türkiye’de bu Temmuz ayında yürürlüğe giren İklim Kanunu ile, Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefi doğrultusunda, yenilenebilir enerji, temiz teknolojiler, döngüsel ekonomi uygulamalarının yaygınlaştırılması, yutak alanların arttırılması gibi çeşitli önlemler teşvik edilirken, bir yandan da Emisyon Ticaret Sistemi’nin (‘‘ETS’’) kurulma sürecinin başlaması ve Türkiye Karbon Denkleştirme sistemine geçişe yasal çerçeve hazırlanması hem ulusal hem de uluslararası taahhütler doğrultusunda atılan kritik adımlar arasında yer almakta. Türkiye’de kurulacak olan ETS ile birlikte, belirli bir sera gazı emisyonu salım eşiğinin üzerindeki tesisleri kapsayacak şekilde, 2026-2027 yılları SKDM sektörlerinde yer alan şirketler için pilot dönem, 2028-2035 yılları ise EK-1 faaliyetlerini gösteren şirketler için birinci uygulama dönemi olarak planlanmıştır.
Türkiye’nin yeşil dönüşümde başarılı olabilmesi için hem teknolojik gelişmeleri yakından takip etmesi hem de devlet teşvikleriyle yeşil yatırımları desteklemesi büyük önem taşımaktadır. Bu destek mekanizmaları, özellikle üretim sektöründeki şirketlerin dönüşüme uyum sağlamasını kolaylaştıracak ve rekabet güçlerini artıracaktır. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Yeşil Dönüşüm Programı, imalat sektöründeki şirketlere çeşitli teşvikler sunmaktadır. ETS kapsamındaki şirketler açısından Türkiye’de yeşil dönüşüme uyum sürecinde bu ve benzeri destekler, şirketlerin sürece uyum sağlamasını kolaylaştıracaktır.
Sonuç olarak, Türkiye’nin yeşil dönüşüm sürecinde İklim Kanunu, Emisyon Ticaret Sistemi ve AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması önemli rol oynayacaktır. Bu süreçte şirketlere sağlanan desteklerin artırılması, hedeflere ulaşmada büyük katkı sağlayacaktır. Dünya genelinde hızla ivme kazanan bu dönüşüm sürecinde, Türkiye’nin atacağı adımlar hem çevresel sorumluluğunu yerine getirmek hem de küresel pazarlardaki rekabet gücünü korumak açısından büyük önem taşımaktadır. Türkiye, küresel ekonomideki dönüşüme ayak uydurarak sürdürülebilir bir geleceğe doğru ilerlemeyi hedeflemektedir. Bu dönüşümün nasıl uygulanacağı, şirketlerin karşılaşacağı zorluklar ve fırsatlar zamanla daha da netleşecektir. Şirketlerin, gelişmekte olan bu sürece ilişkin düzenlemeleri takip etmesi büyük önem arz etmektedir.