AV. YASEMİN BAL
“Varlık Barışı”; yurt dışında ya da yurt içinde bulunan ve kayıt dışı bırakılan varlıkların, yasalarla belirlenen süreler ve koşullara uygun olarak varlık sahibi tarafından beyan edilmesi, beyan edilen varlıkların kayda alınması ve ekonomiye kazandırılmasıdır.
Ülkemizde; varlık barışına yönelik 2008 yılındaki ilk düzenlemenin, ara yıllardaki düzenlemelerin ve 2022 yılında yapılan son düzenlemenin ortak noktası; varlık barışı kapsamına alınan varlıklar ve varlık sahiplerinin geçmişe dönük vergi incelemesine tabi tutulmaması, vergilendirilmemesi, tarhiyata maruz kalmaması gibi tam bağışıklığın güvencesini vermesidir.
2008 yılında 5811 sayılı kanun ile hem yurtdışı hem yurt içi varlıklar, varlık barışı kapsamına alınmıştır. 2013 yılındaki 6486 sayılı kanun ise sadece yurt dışı varlıklara yöneliktir. 2016 yılındaki 6736 sayılı kanun ve 2018 yılındaki 7143 sayılı kanun ile 2019 yılındaki 7186 sayılı kanun vergi barışında vergi oranı %0 olarak belirlenmiştir. 2020 yılındaki 7256 sayılı kanun varlık barışının işlemlerinin bankalar veya aracı kurumlar vasıtasıyla yapılması şartını, 2022 yılındaki 7417 sayılı kanun ise kademeli vergi oranı ve özel fon hesabı şartını içermektedir. Bu düzenlemelerde vergilendirme oranlarının, varlığın cinsi veya niteliğine, yurt dışı veya yurt içinde bulunmasına göre %0-dan %5’e kadar değişen oranlara göre vergilendirme yapılarak varlık barışının gerçekleştirildiğini biliyoruz.
Vergi hukukunda, yasa ile tam bağışıklık güvencesi bulunuyor
Vergi barışına yönelik yasal düzenlemelerin tamamının ortak noktası; varlığın ve varlık sahibinin vergi hukukundan bağışık tutulmasıdır. Vergi hukuku bakımından; yasa ile sağlanan tam bağışıklık güvencesi bulunmaktadır. Tam bağışıklığın kapsamında; hiçbir surette vergi incelemesine tabi tutulmama ve tarhiyata maruz bırakılmama, vergiye ilişkin geçmişe dönük ceza soruşturması veya idari yaptırımlardan bağışık tutulma yer almaktadır.
Varlık barışının sağladığı temel güvencelerin ve bağışıklıkların, iki kritik nokta üzerinden sonuçları değişik olabilmektedir. Birinci kritik nokta; varlık barışı kanununun sunduğu güvence ve bağışıklığın vergi ve mali soruşturmalar bakımından tam güvence ve tam bağışıklık olduğudur. Somutlaştırmak gerekirse; varlığın ilk sahibi olan gerçek kişi veya tüzel kişi; gelirin suçtan elde edilmemiş olması veya suç gelirinin aklanması niteliğinde olmayan varlıklardan olması, varlığın bildirim ve beyan yükümlülükleri ile yasanın belirlediği koşullara uygun halde kayda geçerek ekonomiye kazandırılması halinde idari ve cezai soruşturma bağışıklığı tamdır.
İkinci kritik nokta, varlığın niteliği ve elde edilişi bakımından, Türk ceza kanununun 282’nci maddesine konu edilen “Suçtan Kaynaklanan Malvarlığı Değerlerini Aklama” suçu ile 5549 sayılı kanunun “Suç Gelirlerinin Aklanması” suçu kapsamında; suçtan elde edilen gelirler ve kara paranın aklanması eylemlerine konu olan varlıklar söz konusu ise; MASAK incelemesi, İdari ve Cezai Soruşturma ve Yargılama güvence ve tam bağışıklık kapsamında yer almaz. Netice itibarıyla; varlık barışı yasasının amacına aykırı eylem ve işlemler, konusu suç teşkil eden eylem ve işlemler idari ve cezai soruşturmanın kapsama alanı dışında kalamaz.
Varlık barışının amaçları
Varlık barışının birkaç amacı vardır. Hem kamuoyuna ve piyasaya güven mesajı ve kayıtlı ekonomiye geçiş teşviki sağlayarak hem de idari veya cezai soruşturma ve vergi tarhiyatı sınırlamaları ve sınırlı ayrıcalıklar sağlayarak; yurt içindeki veya yurt dışındaki kayıt dışı varlıkların ekonomiye kazandırılmasıdır. Bunun sonucu olarak işletmelerin sermaye yapılarının güçlendirilmesi ve ekonomik kaynakların ulusal kullanıma sokulması ve makroekonomik fayda sağlanması hedeflenmiştir.
Varlık barışının amaca aykırı kullanımı birkaç şekilde gerçekleşebilir. Mesela; yurtdışından elde edilen suç gelirlerinin beyan ve bildirim suretiyle, gerçek kişi veya tüzel kişi hesaplarına sermaye olarak geçirilmesi veya bildirimle sağlanan bağışıklığın offshore, iç şirket, sermaye gibi aracı yapılarla aklama amacıyla kullanılması halinde kanunun amaç dışı kullanımı söz konusu olur. Böylece kamu yararı hedefleri yani sermaye yapılarını güçlendirme ve makroekonomik fayda sağlama unsurları gerçekleşmez. Tam tersine suç gelirlerinin meşrulaştırılması söz konusu olur.
Yaptırımdan kaçma niyetli kişi ve kurumların, yaptırım riski altındaki bir şahsın yurt dışındaki varlıklarını beyan edip varlık barışı koşullarını yerine getirerek yerel banka hesaplarına geçirerek uluslararası erişimi kısıtlaması halinde ekonomik uyum yerine gerçek maksat dışı politika veya uygulama risklerini manipüle edilmesi halinde varlık barışını amaca aykırı kullanmaktan söz edilir.
Vergi kaçırma veya özel avantajları ardışık kullanma gibi stratejik suistimaller, sahte beyan, değer gizleme, kayıt hileleri, beyan edip hemen sonra yeniden transfer veya çevirme suretiyle zamanlama hileleri, ilişkili taraf sermaye artırımı, grup içi gizleme gibi işlemlerle kurumsal suiistimal, idari veya cezai soruşturma süreçlerinin bertarafı amacıyla bildirim, terör veya şiddet finansmanının örtbas edilmesi, kayıt alınan kaynak üzerinden aynı dönemde KDV istisnası, teşvik, hibe veya Döviz getirme teşviki gibi diğer avantajların haksız elde edilmesi suretiyle de amaca aykırılık unsurlarının gerçekleştiği ihtimalini dile getirebiliriz.
Varlık barışından yararlanan gerçek veya tüzel kişi, başka şirket ortaklıklarına olan ortaklık borçlarını varlık barışından yararlandığı varlık ile ödemişse vergi hukuku bakımından tam bağışıklığa sahiptir. Varlık barışından yararlanarak varlıklarını kayda geçiren gerçek veya tüzel kişiler bu varlıkları kayda geçmiş ve ekonomiye kazandırılmış varlık niteliğine sahip varlıklardan olması nedeniyle tam tasarruf hakkına sahiptir. Ancak bu varlığı sahte veya yanıltıcı belgeler veya sözleşmeler veya başka sebepleri dayanak yaparak tekrar tekrar aktarıma tabi tutmuş ise, bu eylemler ve işlemler varlık barışı güvencesi ve bağışıklığına tabi tutulmaz.
Varlık barışı sürecinde varlık ve varlık sahibine yönelik inceleme ve araştırma süreçlerinin özenli takibi, varlık barışı sonrası ülke itibarını zedeleme olasılığı olan süreçlerin bertaraf edilmesini sağlamak elbette mümkündür. Uygulamada etkin bir koruma ve kamu yararı sağlamak için başvuru aşamasında ve sonrasında şu tedbirler kritik önemdedir: Varlık barışından yararlanmak isteyen gerçek kişi ve tüzel kişilere yönelik olarak sağlayıcıların ve gerçek faydalanıcıların kimlik tespiti ve kimlik denetimi yapılabilir. Varlığın gerçek sahibi olup olmadıkları ile varlığın kaynağı hakkında güçlü ve meşru deliller sunulması suretiyle kaynak incelemesi yapılabilir. Beyan ve transfer zinciri ile iç banka ve aracı kurum kayıtları incelenebilir. Başvuru anında OFAC/EU/ulusal yaptırım listeleri ve adli kayıtlarla çapraz sorgulama, yaptırım ve suç veri tabanı taramaları yapılabilir. Bağımsız uzman incelemesi ve piyasa fiyatlarına göre doğrulama yapılabilir ve değer tespiti yöntemleri geliştirilebilir. Adli ve idari kurumlar ile bankacılık kurumları arasındaki bilgi ve istihbarat akışı, koordinasyon ve bilgi paylaşımı sağlanabilir. Kripto ve Dijital varlık hareketlerinin takibi sağlanabilir. Bu tedbirler etkin şekilde uygulandığında, varlık barışının kamu yararı hedefleri gerçekleşecek ve amaca aykırı kullanımların riski en aza indirgenecektir.
Çoklu ülke transferleri, ilişkili taraf işlemleri, hızla yinelenen aktarımlar ile kimlik veya varlık belirsizlikleri, denetim otoriteleri için risk göstergeleri olmakla birlikte; varlık barışından yararlanan kişi ve kurumlar açısından da hukuki güvence ihtiyacını açıkça ortaya koymaktadır. Bu risklere karşı geliştirilecek hukuki süreçlerin şeffaf biçimde yapılandırılması, temel bağışıklık ve kamu yararı arasındaki hassas dengenin korunması kritik öneme sahiptir. Aynı zamanda, varlık barışı sürecinde ve sonrasında yeterli ve gerekli özenin, hem kamu kurumları hem yararlanıcı gerçek veya tüzel kişiler bakımından şeffaf ve sürdürülebilir yönetim ilkelerini uygulaması, idari ve cezai soruşturma makamları ile savunma makamlarının da adaleti tecelli ettirecek hakkaniyet ve süreç yönetimi yapması vazgeçilmezdir.