Geçtiğimiz çeyrek asır içinde turizmde talep de arz da yeniden şekillendi. Teknolojideki gelişme, dijitalleşme, sosyal mecra, Z neslinin davranış kalıpları ve pandemi çeşitli kırılma noktaları yarattı.
20. Yüzyılda turizm ağırlıklı olarak belirli izin dönemlerinde tatil yapabilen orta gelir grubunun tercihleri doğrultusunda belirlenmişti. Türkiye’de de yatırımlar bu talebe uygun bir biçimde her şey dahil modeli üzerinde yükseldi. Kitlesel turizm tüm ülkemiz için önemli bir gelir kaynağı oldu.
Geçtiğimiz çeyrek asır içinde turizmde talep de arz da yeniden şekillendi. Teknolojideki gelişme, dijitalleşme, sosyal mecra, Z neslinin davranış kalıpları ve pandemi çeşitli kırılma noktaları yarattı. Pandemi tüm alanlarda olduğu gibi, turizmde de güvenlik ve hijyen arayışını artırdı. Sürdürülebilir modellerle iş yapan, doğayı koruyan, sakin, kalabalıktan uzakta ve yerelliğe önem veren tesisler ön plana çıktı.
Talepteki en önemli değişim tatil zamanları ve sürelerinde gözlemlendi. Ucuz uçak biletleri, kampanyalar, airbnb benzeri konaklama kolaylıkları sayesinde, kısa süreli ve sık seyahat alışkanlıkları oluştu. Paket programlar yerine bireysel seyahat planlarına yönelik talepler arttı. Sağlık, gastronomi, sanat, kültür, wellness veya macera gibi farklı talepleri olan gezginler için sunulan özgün deneyimler hızla çoğaldı ve yaygınlaştı. Kişilerin ilgi alanlarına göre “kişiselleştirilmiş rotalar” öne çıktı. Bunun sonucunda turizmin tüm yıla yayılması mümkün oldu.
12 ay hizmet verebilecek orta ve büyük ölçekli otellere ihtiyaç var
Türkiye’de son dönemde yaşanan bu değişimi fark ederek, yatırımlarına güncel talepler doğrultusunda yön veren işletmelerin sayısı hızla artıyor. Özellikle, yeme içme sektöründe sürdürülebilirlik doğrultusunda çalışan pek çok başarılı işletme var. Konaklama alanında güncel beklentileri karşılayan tesisler genellikle küçük ölçekli oluyor. Oysa ülkenin her yanında 12 ay hizmet verebilecek orta ve büyük ölçekli otellere de ihtiyaç var.
Bu konuda son dönemde gördüğüm en başarılı örneğin Uludağ’da geçtiğimiz günlerde kapılarını açan Ceylan Splend’or olduğunu ifade etmeliyim. Geçtiğimiz hafta Bernaylafem İletişim Kurucusu/ Ajans Başkanı Berna Sağlam Naipoğlu ve ekibinin, organizasyonuyla küçük bir basın grubu olarak Uludağ’a gidip, otel hizmete girmeden, tesisi yerinde gözlemleme ve yatırım öyküsünü dinleme fırsatı bulduk. Otelin tüm bölümlerini Ardeniz Holding Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Ceylan’la birlikte ziyaret ettik.
Çetin Ceylan, Turizm, Yaşam ve Eğlence merkezleri, Organik tarım ve yenilenebilir enerji sektörlerindeki yatırımlarıyla dikkat çeken bir iş insanı. 2020 yılında şirketlerini Ardeniz Holding bünyesinde toplayan Ceylan’ın, Ceylan Splendor Autograph Collection by Marriott’un yanı sıra, Four Points Express by Sheraton, Altın Ceylan, PodyumPark Yaşam ve Eğlence Merkezi, Trio Yaşam Merkezi, Kargıcak Beach Club ve Organik Tarım Çiftliği , Podyum Davet, Bursa Temiz Enerji, C- İdeal Yapı Proje yatırımları mevcut.
Başta turizm olmak üzere meslek örgütlerinde de aktif olarak çalışan Ceylan, aynı zamanda Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA) Yönetim Kurulu Üyesi & Marmara Bölgesi Temsilcisi; BTSO (Bursa Ticaret ve Sanayi Odası) 45. Komite Başkanı; GÜMTOB (Güney Marmara Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği) Başkan Yardımcısı; SKAL Bursa üyesi; WWOOF (World Wide Opportunities on Organics Farms; TA-TU-TA (Tarım Turizm Takas) üyesi.
30 milyon dolar yatırımla doğan bir dağ oteli
Turizmi çok yakından tanıyan Ceylan, Uludağ’da yatırım yapmaya karar verdikten sonra, yurt dışındaki örnekleri incelemiş. “Avrupa’da her yerde son derece kaliteli, doğayla uyumlu tesisler var. ‘Bizde niye olmasın?’ diye sorgulamış. Uludağ’ın doğal güzelliklerini ve sahip olduğu büyük potansiyeli daha ileri taşıyacak yeni bir yaklaşım yaratma vizyonuyla yola çıkmış.
Çetin Ceylan’ın verdiği bilgiye göre, 15 milyon dolar yatırım yapma niyetiyle başlayan proje, 30 milyon dolarlık bir yatırımla tamamlanmış. Tüm süreç boyunca, Marriott International’ın yüksek güvenlik standartlarına göre çalışılmış. Otelin her ayrıntısı aktif güvenlik anlayışı doğrultusunda tasarlanmış.
Her ayrıntısı titizlikle planlanmış, konfor ve estetik açıdan tüm malzemeleri özenle seçilmiş olan otel, güvenliğe yapılan yatırımın büyüklüğü açısından da dünyanın en üst standardına sahip. 150’den fazla kişiye istihdam sağlayan otel, sunduğu gastronomi alanlarıyla da iddialı. Otelin ana restoranın yanı sıra Dağbaşı Grill, L’oven Cafe & Bistro, Base Camp, Sushi Corner ve Whiskey Bar & Cigar Lounge gibi farklı yeme içme alanları mevcut. Yerel üreticilerden sağlanan malzemeler tazelik ve lezzet unsurlarını artırırken, tedarik zincirinin çevresel ayak izini de azaltıyor.
Tasarımda ahşap ve inşaat yapılırken zeminden çıkan taşlar ağırlıklı olarak kullanılmış. Soğuk dağ havasına karşı şömineler, sıcak tonlu aydınlatma üniteleri, ahşap mobilyalarla içeride sıcak bir ortam yaratılmış. Sürdürülebilir tasarım anlayışı çerçevesinde, Bursalı kadınların el emeği ürünleri de projeye dahil olmuş.
Spa ve spor alanında bulunan havuzda yer alan şömine karlı doğa manzarasına karşı spor yapanlara eşlik ediyor. Kayak ve snowboard yapmak isteyenler için en son model ekipmanlarla dolu olan kış sporları bölümü mevcut. Otel pistlere çok yakın. Basecamp kar plajı ise açık havada dinlenme ve güneşli günlerin tadını çıkarma imkânı sunuyor.
Verimli bir turizm modeli
Bu noktaya kadar anlattıklarım kış turizmi için ideal özellikler. Ancak, bilindiği gibi kış sezonu yeterli kar olduğunda, 3-4 ay sürebiliyor. Dolayısıyla, kış otelleri ne kadar iyi olurlarsa olsun, çoğu kez senenin geri kalan kısmında ya düşük kapasite çalışmak ya da kapanmak zorunda kalıyorlar. Çetin Ceylan bu verimsiz modeli değiştirmeyi hedefleyerek yola çıkmış. Dört Mevsimlik bir Dağ Oteli yaratmayı planlayarak, yeni bir işletme modeli üzerinde çalışmış. “Bölgenin sadece üç aylık bir sezonla sınırlı kalması da sürdürülebilir değildi. Bu nedenle, dört mevsim açık, doğayla bütünleşen bir dağ oteli hayal ettim ve bu projeye o niyetle başladım” diyen Ceylan tesisi, kış sporlarının yanı sıra, wellness, doğa sporları, gastronomi ve sanat deneyimleri sunacak bir biçimde tasarlamış.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Önümüzdeki günlerde kar kalınlığı artınca, tesis öncelikli olarak kış sporları için gelen ziyaretçilere, çocuklar için yaratılan özel salonlar, restoranlar, kafeler ve wellness alanlarıyla hizmet verecek. Bahar aylarıyla beraber, oteldeki kalıcı sanat koleksiyonlarının yanı sıra, sezonsal sergiler düzenlenerek, sanatçılarla buluşma imkânları sunulacak.
Önümüzdeki dönemde mevcut hizmetlere, pek çok yenilik de eklenecek. Sanat ve gastronomi odaklı atölyeler düzenlenecek. Yeme içme alanları ve spa 12 ay boyunca açık olacak. Otelin içinde yer alan Discover Uludağ platformu ise, Uludağ Alan Başkanlığı’ndan alınan izinlerle resmi olarak bölgeye kazandırdığı 5 yürüyüş ve 3 bisiklet rotasıyla yıl boyunca “outdoor” sporları yapma imkânı sunacak.
Sonuç olarak diyebilirim ki, Ceylan Splend’or hem yerel, hem küresel bir marka olarak gelişecek. Öncelikle, Marriott International’ın küresel deneyimi ve yetkinliklerinden “know-how” istifade ederek yönetilecek. Öte yandan, Marriott’un bağımsız, üst düzey ve lüks otellerden oluşan Autograph Collection kategorisinde yer aldığı için bağımsız olacak ve kendi karakteriyle ayrışacak. Yaptığı başarılı çalışmalarla sadece Türkiye için değil, başka ülkelerdeki yatırımcılar için de bir ilham kaynağı olacak
