Bir devlet düşünelim.
Yapısı kurumlar ve yurttaşlardan değil bitkilerden oluşuyor. Sınırları dağlarla değil, niyet, ölçü ve doz ile çiziliyor. Üç halka ve halka dışında sınıra kadar uzanan bir bahçeden oluşuyor. Bir bitki devleti.
Bu devletin ilk yönetim halkası zehirli bitkilerden, ikinci halkası uyuşturucu veya uyarıcı bitkilerden, üçüncü halkası doz itibarıyla zehirli, uyuşturucu veya uyarıcı niteliğine bürünen bitkilerden, halka dışındaki bahçe ise gıda bitkilerinden oluşuyor.
İlk halkanın bir köşesinde; kadim ceza yargısının efendisi baldıran var. Yasalara uygunluk her zaman ne hukuka uygunluk ne de ahlaka uygunluk demek değildir. Keyfiliğin yasaya büründürülmüş kararları cinayetle, yasalara uygun kararları infazla neticelenir. Sokrates, keyfiliğin infaz kisvesi altında gizlenmesi suretiyle işlenmiş cinayetin maktulüdür.
Karşı köşede boru çiçeği vardır. Diplomatik toplantılarda narin beyaz örtülü ve güzelliğiyle akılları baştan aldığı gibi iktidar teknikleriyle aklı felç ederek salınır. Baldıranın keyfi cinayetleri veya yasaya uygun infazları sırasında hukukçuların susmasını, sanatçıların büyülenmesini, siyasetçilerin sislere karışmasına yardımcı olur. Propaganda ve hegamonyanın tacını taşır.
Üçüncü köşede, belirsizliklerin ve efsanelerin efendisi adamotu konuşlanmıştır. Gri alanlarda ve olağanüstü zamanlarda; sonuç doğuran ama kimilerini kirleten, kimilerini bulanıklaştıran çözümler üretir. Amaca ulaşmak için zehirli araçların meşrulaştırılmasını insana benzer yüzüyle fısıldar. Bilim ile büyü arasındaki, ölümle uyku arasındaki çizgiyi çizer. Shakespeare eserlerinde suçun değil; kararın ve bilincin çözüldüğü eşiğe koymuştur. Eşik bekçileri gibi, gerçekleri değil algıları değiştirir.
Son köşe zakkuma ayrılmıştır. Yanlış ve kötü tasarlanmış, yapılandırılmış bütün kurumları temsil eder. Görüntüsüyle güzeldir ve meşrudur. İçeriğiyle ölümcül unsurlar ve normlar barındırır. Bürokrasinin, ekonominin ve norm üretiminin en tepesindeki haledir.
Baldıran, hukukun en çıplak hâlidir: soğuk, berrak ve geri dönüşsüz; karar verildiğinde artık tartışma değil infaz vardır, Sokrates’in kadehinde olduğu gibi devlet burada adaletle değil kesinlikle konuşur.
Boruçiçeği, iktidarın sarhoş eden yüzüdür; bilinç açtığını sanırken muhakemeyi dağıtır, yönetenlere cesaret, topluma hayal verir ama gerçekte iradeyi çözer, devlet aklı değil hallüsinasyon konuşur.
Zakkum, kurumsallaşmış zehirdir; güzel çiçekleriyle düzeni süsler, kimseyi bir anda öldürmez, fakat uzun vadede dokunduğu her şeyi çürütür; yönetmelikler, ekonomik tercihler ve “geçici” kararlar üzerinden devleti içeriden tüketir.
Adamotu ise eşiği tutar: ne tamamen zehir ne tamamen şifa; dozu ayarlanmadığında bilinci çözer, doğru ölçüde kullanıldığında derin uykuya alır—devletin kriz anlarında aldığı olağanüstü yetkiler gibidir.
Baldıran Sokrates’in, katlinde, boru çiçeği jüliet’in tiradında başrole çıkarken, zakkum kitlelerin imhasında, adamotu imhanın meşrulaştırılmasında başrole çıkar. Baldıran bir filozofu sustururken, boru çiçeği bilinci dağıtırken; zakkum kitleleri yavaşça tüketirken, adamotu bütün bunları makul gösteren eşiği tutar.
Bu devletin dördüncü halkasının dışında kalan, hiçbir halkaya dahil olmayan ve insan beslenmesinde en büyük rolü oynayan gıda bitkileri aralarında ne konuşurlar? Tartıştıkları veya eleştirdikleri konular nelerdir? Gıda bitkileri neden birinci halkaya dahil olmadıklarını tartışmazlar. Aynı soydan aynı sınıftan olmadıklarını bilirler. Birinci halkadaki bitkilerin neden zehirli olduklarını da tartışmazlar. Doğaları gereği kendilerinin besleyici onların zehir olduklarını da bilirler. Hatta, onların gelişimleri ile kendilerinin gelişimleri için oluşturulan fırsatların eşit olmamasını bile konuşmazlar. Onlar en çok güneş alan, en bol sulanan, en verimli yerde olsunlar ama kendilerinin de hayatta kalabilecekleri, tat ve besin değerlerinin düşmeyeceği kadar kaynağa kavuşmayı yeterli görürler. İsyan etmezler, kıskanmazlar, intikam peşinde koşmazlar. Sadece dengeyi korumak isterler. Ekosistem farkındalığını içselleştirmişlerdir.
Gıda bitkileri ne konuşurlar, neyi eleştirirler en çok neden korkarlar? Zehirli bitkilerin kendilerini zehirleyeceklerini bilirler ama bu zehirlenmenin doğrudan veya tek biçimli ve her zaman ölümcül bir süreç olmadığını da bilirler. Zehirli bitkilerin etkisinin mekanizma, temas biçimi, süre ve doza göre değiştiğini de bilirler. Zehirli bitkilerin toprağı, ölçüyü ve hafızayı bozması nedeniyle zincirin kirlenmesinden korkarlar. Maruz kalabileceklerin etkinin ölçülü, eşit ve adil olmasını konuşurlar. Ölçüsüz, gerekçesiz, denetimsiz olarak kaynak tüketimi ve zehir salınımına maruz kaldıklarında; bereketsizliğin başlayacağını bilirler. En çok da bundan korkarlar.
Ölçü diye adlandırılan ve dengeden yapılmış anahtarımızla; bitki devletinin ilk halkasının kapısını araladık. Gıda bitkilerinin ikinci ve üçüncü halkalarla olan ilişkileri ve etkileşimlerini de sırayla ve birlikte değerlendireceğiz.