Teknoloji lideri Ayşegül İldeniz, Türkiye’nin yapay zekâ yolculuğunda kritik bir eşikte olduğunu söylüyor. İldeniz’e göre sağlık, tarım ya da enerji gibi bir alandan birini seçip odaklanarak dünyada yapay zekada ilk üç ülke arasına girmek şart: İldeniz, “Aksi halde başkalarının ürettiğini tüketen bir ülke olmaktan öteye gidemeyiz” diyor.
Yapay zeka dalgası tüm dünyayı yeniden kurgulamaya hazırlanırken, Türkiye’nin yetiştirdiği teknoloji liderlerinden Ayşegül İldeniz, önemli bir hedef açıklıyor. Ayşegül İldeniz’e göre Türkiye’nin yapay zekâ yolculuğunda kritik bir eşikte. Küresel rekabette öne çıkabilmek için Türkiye sağlık, tarım ya da enerji gibi bir alana odaklanmalı. İldeniz, “Hedef; belirlenen sektörlerden birinde dünyanın ilk üç ülkesi arasına girmek olmalı” şeklinde konuşuyor.
İş dünyasında “teknoloji lideri” deyince akla gelen ilk isimlerden biri Ayşegül İldeniz… Bir ayağı Silikon Vadisi’nde, diğer ayağı Türkiye’de. Yıllar boyunca farklı kıtalarda teknoloji dönüşümünün tam merkezinde yer alan İldeniz, dünya devi Intel’de Yeni Teknolojiler Grubu Dünya Başkan Yardımcılığı görevine geldiğinde, o masada oturan ilk kadındı. ABD’de yenilikçi enerji öncüsü SSN’de COO olarak akıllı şehirler, akıllı enerji ve nesnelerin interneti üzerine çalıştı. Bugün kendisini LinkedIn’de “küresel teknoloji lideri ve iş yöneticisi” olarak tanımlıyor. İldeniz, hem bireylerin hem de şirketlerin yapay zekâ çağını yalnızca izleyen değil, aktif biçimde yönlendiren aktörler olması gerektiğini söylüyor.
“VERİSİZ YAPAY ZEKÂ OLMAZ”
■ Yapay zekâyı en iyi şekilde kullanabilmek için bireyler ve şirketler nereden başlamalı?
Bireylerin kullanması, hatta kullanmak yetmez, mantığını anlaması, en iyi ne işe yaradığını özümseyip günlük yaşantısını zenginleştirecek çözümleri bulmaya geçmesi gerek. Komik olan hakkında hiç durmadan konuştuğumuz yapay zekânın henüz yaşantımızı radikal olarak değiştirmemiş olması. Hepimiz heyecanla çok parlak kullanım modellerini bekliyoruz. Bu modelleri yaratanların siz olmanız gerektiğini düşünüyorum. “Bunu oturup yine Silikon Vadisi’nden beklemeyelim” diyorum. Şirketlerin yapması gereken bence basit. Önce dijitalleşme yolculuğunu tamamlayın. Yaptığınız her ürün ve hizmet dijital takip edilebilir olsun, müşteri yolculuğunuzu en ince ayrıntısına dek takip edebilin. Verisiz yapay zekâ olmaz. Yapay zekâ sizin ürettiğiniz süreç ve veriden bağımsız bir makine değil. Sonra bu bilgileri verimlilik için, var olan sistemi daha iyi yürütmek, verimliliği artırmak için kullanın. Ve üçüncü aşamada yapay zekâ içine entegre edilmiş şeyler üretin. Bu sıçramayı yapan henüz az şirket var. En büyük rakibiniz büyük ihtimalle her gün bunun peşinde: Siz ne yapıyorsunuz?
■ Peki, Türkiye’de şirketler bu yarışta nasıl daha cesur adımlar atabilir?
Takıma gençler katarak yapay zekâ ve teknoloji konusuna adanmış özel takımlar kurun. Sonra onlara karar alma yetkisi verip iş süreçlerine hızla girmeleri için yol açmak gerekiyor. Benim gözlemim bizim ülkede müdürler her şeye kendileri karar verip başkasına sorumluluk ve yetki vermek istemiyor. Gençlerin işine karışıyoruz. Oysa sadece teknoloji konusunda değil, rekabetçi kalmak için herhangi bir konuda ben başka bir yol bilmiyorum. Çok ehil insanları bir araya getirip sorunu tarif ettikten sonra hedefi de çözümü de onların bulmasını beklemek ve onlara destek olmak gerekiyor. Zaman; hız ve değişim yaratabilme zamanı.
DÜNYACA ÜNLÜ AKADEMİSYENLERİ TÜRKİYE’YE ÇEKEBİLMELİYİZ
■ Türkiye’nin küresel teknoloji yarışında öne geçebilmesi için nasıl bir ekosistem gerekli?
Yapay zekâ konusunda parlak beyinleri çekme yarışı çok hızlandı ve pahalılaştı. Aynı şekilde üniversitelerde yapay zekânın farklı dallarına inanılmaz bir akım var. Bizim ülkemizde ve yurtdışındaki Türkler arasında çok başarılı akademisyenler var. Ama her biri çok büyük maaşlara teknoloji şirketlerine katılabilir durumdalar. Bu yüzden makas bu yıl itibarıyla genişledi. Belirli konulara odaklanma ve bu konudaki Türk ya da yabancı dünya çapındaki araştırmacıları Türkiye’ye çekmemiz gerektiğine inanıyorum. Burada birkaç konuda araştırma laboratuvarı kurulursa buradan çıkacak fikirler irili ufaklı şirketlerin doğar ve bu laboratuvarlar etrafında bir kümelenme oluşabilir. Sonrasında Türkiye’deki büyük şirketler bu inovasyonları kullanıp yeni ürünler geliştirir. Tüm dünyadaki formül bu. Geoffrey Hinton’ın Toronto Üniversitesi’nce yaptığı araştırmalar sonucu çok önemli insanlar bu üniversitede yoğunlaştılar ve Toronto teknolojide dünyanın en önemli merkezlerinden birisi oldu. Aynı konuyu düşünen ve soluyan insanların besleneceği bir ekosisteme ihtiyaç duyuyoruz. Sağlıkta yapay zekâ, tarımda yapay zekâ ya da enerjide yapay zekâ gibi. Örneğin bu konulardan birinde dünyada ilk iki üçe girmeliyiz.
“GELECEK, ŞAHSİ İNİSİYATİFİN ZAMANI”
■ Gençlere sık sık “geleceğin denizine açılmaya hevesli maceraperestler” diye sesleniyorsunuz. Onların avantajı ve riski ne sizce?
En büyük avantajları teknolojinin içine doğmuş olmaları. Bu doğal bir hız kazandırıyor. Risk ise bu dünyanın dışında kalmak. Bugünün gençleri geleceği yaratma şansına sahip. Ama bunu yapabilmek için yalnızca teknik bilgi yetmez. Eleştirel düşünmek, yaratıcı olmak, empati kurmak ve sorgulamayı bilmek en önemli yetkinlikler olacak. Şahsi inisiyatifin çok önemli olacağı bir gelecek bizi bekliyor.
“TEKNOLOJİYİ ÜRETMEYEN TOPLUM, TÜKETİCİ OLUR”
■ Dünya teknoloji savaşında nereye gidiyor? Hem Doğu hem Batı cephesinde durum nedir?
Beni en korkutan şey “teknolojiye sahip olanlar” ve “sahip olmayanlar” arasındaki ayrımın çok hızlı açılması. Yapay zekâ sofistike ve pahalı hale gelebilir, birkaç şirketin tekelinde toplanabilir. Yarıştan kopma şansımız yok. Ama aynı zamanda paylaşımcı, adil ve etik bir mutabakata da ihtiyacımız var.
“Ayşegül, Bilim Kurgu’nun içinde”
Okumayı öğrenen her çocuk gibi bir “Ayşegül” serisini mutlaka defalarca kez hecelemişizdir. Ayşegül İldeniz’in Doğan Kitap'tan çıkan iki kitabı “Ayşegül Işınla Bizi: Bir Teknoloji Liderinin Küresel Serüveni” ve “Ayşegül 5.0 Yapay Zeka ve Gelecek İçin Otostopçunun Galaksi Rehberi” bu seriyi akla getiriyor. Bu çağrışım üzerine Ayşegül İldeniz’e okuduğu kitapları soruyoruz, cevap şöyle: “Silikon Vadisinde çalışmaya başladığımda bir gün ben dahil tüm takımın aslında bilim kurgu delisi olduğunu öğreniverdik. Bu bir tesadüf olamazdı. Tüm distopik bilim kurgular, Bladerunner’dan Brazil’e, Matrix’ten On İki Maymun’a, Star Trek/Uzay Yolu serisinin hepsini izlemiştik. Kitaplar da ayrı bir yana: Kafka’lar, 1984, Fahrenheit 451, Beatnik edebiyatı. 1980'lerin ortamını şahane tarif ediyorlardı. Oysa bugüne daha da uygun bu kitaplar. Sokrates’in ‘Sorgulanmamış hayat yasamaya değmez’ cümlesini küçükken tiyatroda Genco Erkal’dan duyduğumdan beri her şeyi sorgulamaya devam ediyorum. Tabii çocukken yoğun macera kitaplarıyla büyümüş olmam da karakterimi anlatıyor sanırım. İyi ki Pippi Uzunçorap, Küçük Kara Balık vardı!
Geçmişe tutku, geleceğe ilham: Arkeoloji merakı
Ayşegül İldeniz'in geleceği şekillendiren teknoloji kariyerinin arka planında, geçmişe duyduğu derin bir tutku yatıyor: Arkeoloji ve antik diller. "Bu tutku küçüklüğümden, babamla Türkiye'nin ören yerlerini gezmemden geliyor" diyen İldeniz’in ilgi alanı yıllar içinde daha da derinleşmiş. İldeniz, şunları söylüyor: “Artık antik DNA ile ilgileniyorum, insanlığın ve kültürlerin yayılım hareketleri ve uygarlığı kurma yolculuğumuzla ilgileniyorum. Binlerce yıldan milyonlarca yıla geri gittim bu yolculukta. Geçmişten bu yana nasıl bir inovasyon yolculuğu geçirdiğimizi anlamak beni çok heyecanlandırıyor. Geleceğe ve dünyaya daha sağlam bir perspektifle yaklaşabildiğimi hissediyorum. Günün sonunda benim işim teknoloji geliştirip insanlarla tanıştırmak. Tarihle bu kadar ilgilenmemin, insan güdülerini ve davranışlarını anlamaya çalışmakla ilgili olduğunu düşünüyorum.