G-20 toplantılarında ilk kez “Küresel Güney” tabiriyle karşılaştık. Yeni Delhi’de ayrıca Çin’den Avrupa’ya uzanan Kuşak Yol projesine alternatif rotayı gördük; “Hindistan- Ortadoğu- Avrupa ekonomik koridoru” (İngilizce ismin baş harfleriyle IMEC koridoru.) Sahi; neler olup bitiyor?
1980’lerde Almanya Şansölyesi Willy Brandt; “Kuzey-Güney” ayırtından söz ederek, yakın gelecekte dünyanın “Doğu-Batı” ekseninden “zengin kuzey ile fakir güney” çatışmasına varılacağını söylemişti. Brandt Hattı olarak bilinen bu ekonomik ekvatorda Türkiye; güney ülkeleri arasında gösteriliyordu.
HAYRET, GÜNEY DE BİZİ ISKALADI
Ancak IMEC koridoru gösteriyor ki ülkemiz bu koridorda teğet geçilmiş. Mumbai’den (eski Bombay) başlayan koridorda Dubai, Harad, Riyad, El Hadida ve Yunanistan’ın Pire’si üzerinden Avrupa’ya… Oysa Ekonomik Ekvator’un güneyinde tanımlanmıştık ama Kuzey’de de Güney’de de yokuz.
Hindistan Başbakanı Modi, “Küresel Güney” sözüyle yakın gelecekteki yeni zenginlik alanını tanımlarken, Çin liderliğindeki iki kutuplu dünyaya rest çekiyor ve kendi kutbunu oluşturuyordu. Biz ise “Türkiye Yüzyılı” diyerek kendi iç gündemimizde kavruladuralım, yeni cesur dünyada yok gibiyiz.
İKİ SORU İKİ CEVAP
Ben nerde yanlış yaptım?
Kayahan’ın şarkısındaki gibi; “Allahım neydi günahım, ben nerde yanlış yaptım…” Aslında çok yerde demek daha doğru… Yüzyıllardır Avrupa kapılarındayız. AB kuruldu, bizi davet ettiler, girmedik. Gümrük Birliği genişlemesinde 5 AVM büyüklüğündeki Güney Kıbrıs’ı muhatap alıp serbest ticaret anlaşmalarından mahrum olduk. NATO’nun üyesiyiz ama maliyetten başka etkisini görmedik. Uzak Doğu’da tarihin en büyük ticaret birliği RCEP kuruluyor, umurumuzda değil. Şimdi de ekvatorun ne kuzeyinde ne de güneyinde sayılmıyoruz. Sahi, biz nerde doğru (!) yaptık ki…
Küresel Güney ne ifade ediyor?
Hindistan, sıradan bir ülke değil… ABD’den birinciliği alacak olan Çin’in çok değil çeyrek yüzyıl içinde liderliği Hindistan’a kaptıracağı hesaplanıyor. Bizlerle çok derin kültürel bağları var. Pasifik Havzası’nda şekillenen yeni güç odakları içinde Hindistan; öylesine iddialı ki adını dahi “Bharat” olarak değiştiriyor, İngiliz sömürgesi çağını bir bakıma tarihten ve zihinlerden kazımak istiyor.
not:
ZENGİN ÜLKE FAKİR ÜLKE FARKI
Zengin ve fakir ülkeler arasındaki fark, ülkelerin “yaş”ı değildir. Mesela, Hindistan ve Mısır gibi ülkelerin 2000 yıldan fazla geçmişi vardır ve fakirdirler. Öte yandan Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi 150 sene önce isimleri bilinmeyen ülkeler kalkınmış ve zengin ülkelerdir.
Doğal kaynakların var olup olmaması da zengin ülke fakir ülke arasındaki farkı yaratmaz. Japonya ufacık bir adaya sıkışmış, %80 arazisi tarıma ve hayvancılığa uygun olmayan bir ülkedir ama aynı zamanda dünyanın 3’üncü büyük ekonomisidir. Ülke dev bir yüzer fabrika gibidir, bütün dünyadan ham madde ithal eder, sonra da bütün dünyaya bitmiş ürün ihraç eder.
Diğer bir örnek, kakao yetiştiremeyen ancak dünyanın en kaliteli çikolatasını üreten İsviçre’dir. 4 ay sürse de kısa yaz döneminde toprağı da ekerler, hayvancılık da yaparlar. Bu yetersizlikte bile ürettikleri süt ürünleri en iyi kalitededir. Bu ufak ülke yansıttığı güvenli, düzenli ve çalışkan ülke imajı sayesinde dünyanın para kasası olmayı da başarmıştır.
Zengin ve fakir “ülkelerin yöneticileri”ni birbirleriyle karşılaştırdığınızda aralarında önemli bir fark bulamazsınız. “Irk ve deri rengi” de önemli değildir: Kendi ülkelerinde tembel olarak tanınan işçiler aslında zengin Avrupa ülkelerinin arkasındaki ana üretici güçtür. Peki; o zaman aradaki fark nereden gelmektedir?
Fark; uzun yıllardır kültür ve eğitim ile içlerine işlenen değişik “bakış açısı”dır. Zengin ve kalkınmış ülke insanlarının davranışlarını incelediğimizde, büyük bir çoğunluğun şu prensiplere kalben inandığını görüyoruz: Temel ahlaki kurallar, dürüstlük, sorumluluk, kanun ve kurallara saygı, başkalarının hakkına saygı, çalışkanlık, tasarruf ve yatırıma inanç, irade, dakiklik…
Fakir ülkelerde “nüfusun çok küçük bir azınlığı” bu prensiplere inanır. Bu ülkeler, doğal kaynak olmadığı için veya tabiat zalim davrandığı için fakir değildir; “doğru bakış açısına sahip olmadığı için” fakirdir.