Bu gösterge faizler, Türkiye gibi gelişen ülkelerin döviz cinsinden borçlanmasında belirleyici oluyor. Faizler yükselince, ülkenin ve şirketlerin finansman maliyetleri artıyor.
Para politikası açısından piyasa dostu politikaların mimarının Fed eski başkanı Greenspan olduğunu zaman zaman belirtiyorum. Greenspan put olarak bilinen düşük faiz ve bol likiditeden oluşan politika seti, 1987’den 2000’e kadar varlık fiyatlarında balonlar yarattı. Greenspan put ifadesi, daha sonra ‘‘Fed put’’ olarak değişti. Bu politika 2000’li yıllarda tahvil alım programları gibi araçlarla sürdü. 2009 krizinde diğer merkez bankaları da piyasalar zorlandığında devreye girdiler.
Üç ay önceki ‘‘Stagflasyon tartışması’’ yazısında, düşük büyümenin ve yüksek enflasyonun temel senaryo olduğunu yazdım. Gümrük tarifelerinin enflasyonist etkisini görmeden Fed faiz indirim sinyali vermek istemiyor. Öte yandan Trump, Fed’i indirim konusunda sıkıştırıyor. Bu da piyasa faizlerinin yükselmesini engelliyor. Greenspan put ifadesinden esinlenerek, küresel risk iştahını da etkileyen gösterge faizlerde bir ‘‘Trump put’’ olduğu söylenebilir. Örneğin ABD’nin 10-yıllık faizinde üst sınır yüzde 4,50 olabilir. Trump yönetimi faizin yüzde 4,50 üzerinde kalıcı olmasını istemeyebilir.
Bu gösterge faizler, Türkiye gibi gelişen ülkelerin döviz cinsinden borçlanmasında belirleyici oluyor. Faizler yükselince, ülkenin ve şirketlerin finansman maliyetleri artıyor. Tabii maliyet konusunda ülkenin risk primi de kritiktir. Türkiye’nin risk primi son yedi haftada 100 baz puan arttı. Dolar faizlerinin destek verme ihtimali yükselirken, riskleri düşürecek adımlar atmalıyız.