ABD’nin borcunu ödememe ihtimali bulunmuyor ancak öderken vereceği doların değeri konusunda artık şüpheler artıyor.
Gümrük vergileri konusu son iki ayın flaş konusu ise ABD tahvil getirilerinin yükselişi de son bir iki haftanın en popüler konusu. %5 seviyesine ulaşan 30 yıllık tahvil getirisi 2023 Ekim ayı seviyelerine geri dönmüş oldu. Moody’s’ten gelen not indirimi de piyasada hissedilen rahatsızlığı artırdı. ABD bütçe dengesinin sorunlu olduğu zaten bilinen bir gerçek. ABD’nin borcunu ödememe ihtimali bulunmuyor ancak öderken vereceği doların değeri konusunda artık şüpheler artıyor. Yine de oyunun yani sistemin Amerikalılar tarafından Amerika üzerine kurulduğu göz önüne alınırsa ABD’nin değil de Almanya veya Danimarka gibi ülkelerin AAA olması fakat ABD’nin olmaması mantıksız.
Japon tahvillerinde daha sert hareketler görüyoruz
Öte yandan asıl sorun ABD tahvilleri olmayabilir. Zira Japon tahvillerine baktığımızda çok daha sert hareketler görüyoruz. Önce hafta başında gerçekleştirilen 20 yıllık tahvil ihalesinin başarısız olduğu gördük. Ardından 30 yıllık tahvillerin ihraç edildiği tarihten bu yana en yüksek getiri seviyesi olan 3.13% seviyesine ulaşmasına şahit olduk. Hafta ortasında ise 30 ve 40 yıllık tahvillerde işlem hacminin sıfıra yakın seviyelere gerilemesi söz konusu oldu. Bu neden önemli? Kur hareketlerini belirleyen en önemli dinamiklerden bir tanesi tahviller arası getiri makasıdır. Şu anda bu makas Japon tahvilleri lehine hareket ediyor ve Yen’in değerlenmesine neden olabilir. 2024 Ağustos’unda ani bir değerlenmenin nasıl bir volatilite yaratabileceğine şahit olmuştuk. Diğer bir önemli nokta sermaye ihraç eden Japonya’nın çekici bir bölge haline gelmesi. Japon tahvil getirisi ile muadili bir ABD tahvil getirisi arasındaki farka bir de kuru hedgeleme (koruma) maliyeti ile bakarsak ABD tahvil getirilerinde yükselişin çok anlamlı olmadığını görüyoruz. ABD tahvillerinin en büyük alıcısı olan Japonya ve emeklilik şirketleri, fonlar vs sermaye alokasonlarında artık iç piyasaya daha fazla ağırlık verebilir. Bu da ABD getirilerini doğrudan dünyanın geri kalanını da dolaylı şekilde etkileyecektir.
Varlık alımlarını ve getiri eğrisi kontrolünü bir süre önce sonlandıran Japonya Merkez Bankası (BOJ) açısından baktığımızda ise bir ikilem söz konusu. Faiz artışına devam etmesi durumunda tahvil piyasası daha da bozulabilir. Ancak indirime ara vermesi veya tahvil getirilerini kontrol altına almak için varlık alımlarına başlaması cari para politikasına ters stratejiler olacaktır. Şu ana kadar karamsar bir resim oluşsa da gelişmiş ülke tahvilleri, gelişmekte olan ülke tahvillerine oranla daha kolay manipüle edilebilecek piyasalara sahip. İlk başta bu büyük bir çelişki gibi görünse de dolaylı veya dolaysız getiri eğrisi kontrolü, varlık alımları, ağır veya yumuşak sermaye kontrolleri gibi adımlar söz konusu olabilir. BOJ gibi ihraç edilen tahvillerin yüzde 52’sine sahip bir merkez bankası hükümetle anlaşarak bu tahvilleri vadesiz ve sıfır faizli “tahvillerle” swaplayarak borcun yapısını değiştirebilir. Tüm bu adımlar elbette yanında başka sorunlarla gelecektir. Ancak dünya ekonomisinde devletlerin rolü arttıkça finans piyasalarının gerçekten “piyasa fiyatlamasının” insafına bırakılacağını düşünmek saflık olacaktır.